Sanılanın aksine buradaki insanların gerçek hayattan daha samimi olduklarına inananlardanım.
Özellikle sosyal medyanın eş dost doğum günü etkinlik için kullanıldığı zamanlardan evrilip, pazarlama ve birçok olay için operasyonel olarak kullanılmasının bizim cenahca da fark edilmesinden sonra samimi insanların kendilerini ifade etmek için arkadaş gruplarına yönelmesi ve buralardan iletişime geçilen insanlardaki yalınlık yukarıdaki iddiamın temelini oluşturuyor.
Gerçek hayatta her ne sebeple olursa olsun, bir kenara itilmiş, söylediği hakikat olsa da belki tavrıyla, tarzıyla, haliyle kabul görememiş insanların aslında yalnız değilmişim dediği yer burası benim için. Ve ben bu insanları seviyorum.
İddialı olmadıkları için, hadlerini bildikleri için, yılların verdiği horlanmışlık her zerrelerine sindiği için seviyorum bu insanları.
Hayatta bir kuruş bireysel menfaat olmamasına ve olamayacağını da bilmesine rağmen kendisi gibi insanların mutluluklarına sevinen, acılarına üzülen bu insanları seviyorum ben.
En adi sıfatlarla anılmak pahasına yıllarca kendisi gibi açık, gizli türlü hakaretlere uğramış bir milletin ferdi için samimiyetle çırpınmasını seviyorum.
Kendi derdini, imkansızlıklarını bir kenara bırakıp, bizden olana siper olmak için kendini feda edecek kadar bağlılıklarını seviyorum.
Mükafatta en sona düşse de, binmeyeceği uçağın, geçmeyeceği köprünün, gitmeyeceği hastanenin açılışını bir kardeşimin işini görür diye yaşlı gözlerle izleyen duygusallıklarını seviyorum.
El sevinmesin diye kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyen yüce gönüllülüklerini seviyorum.
Evladının biri inancı nedeniyle okula alınmaz yerlerde sürüklenirken, yemin törenine alınmayacağını bilmesine rağmen diğer evladını düğün dernekle askere gönderecek kadar vatanına bağlılığını seviyorum.
Kişilerin ettikleri yüzünden devletine milletine küsmeyen saf dilliklerini seviyorum.
Kendinden olana edilen hakaretlerin aslında direk kendisine edildiğini bilmesine rağmen, bir mesele çıkarsam onun başına dert açar mıyım diye kırk kere düşünen hassasiyetlerini seviyorum.
Mazlum ve haklıyken dahi bir kaldırım taşı söküp de cam kırmayan, acaba haddi aşar mıyım diye endişeyle çıkan kısık seslerini seviyorum.
Ömrünce kazandığını emekliliğinde hacca gitmek için biriktirirken aslında parasını nereye harcaması gerektiğini ona dikte edenlere düşünüp de söyleyemeyen mahcubiyetlerini seviyorum.
Kendisine ne yaşatılmış olsa da her defasında karşısındakini affetmek için bir sebep bulan saflıklarını seviyorum.
Ve ben bu insanları üzenlerle savaşmak için edilmiş her yemini seviyorum.
(Son birkaç günde yaşanan olayları ve Yusuf kardeşimizi görünce hatırlatmak şart oldu).
Özellikle sosyal medyanın eş dost doğum günü etkinlik için kullanıldığı zamanlardan evrilip, pazarlama ve birçok olay için operasyonel olarak kullanılmasının bizim cenahca da fark edilmesinden sonra samimi insanların kendilerini ifade etmek için arkadaş gruplarına yönelmesi ve buralardan iletişime geçilen insanlardaki yalınlık yukarıdaki iddiamın temelini oluşturuyor.
Gerçek hayatta her ne sebeple olursa olsun, bir kenara itilmiş, söylediği hakikat olsa da belki tavrıyla, tarzıyla, haliyle kabul görememiş insanların aslında yalnız değilmişim dediği yer burası benim için. Ve ben bu insanları seviyorum.
İddialı olmadıkları için, hadlerini bildikleri için, yılların verdiği horlanmışlık her zerrelerine sindiği için seviyorum bu insanları.
Hayatta bir kuruş bireysel menfaat olmamasına ve olamayacağını da bilmesine rağmen kendisi gibi insanların mutluluklarına sevinen, acılarına üzülen bu insanları seviyorum ben.
En adi sıfatlarla anılmak pahasına yıllarca kendisi gibi açık, gizli türlü hakaretlere uğramış bir milletin ferdi için samimiyetle çırpınmasını seviyorum.
Kendi derdini, imkansızlıklarını bir kenara bırakıp, bizden olana siper olmak için kendini feda edecek kadar bağlılıklarını seviyorum.
Mükafatta en sona düşse de, binmeyeceği uçağın, geçmeyeceği köprünün, gitmeyeceği hastanenin açılışını bir kardeşimin işini görür diye yaşlı gözlerle izleyen duygusallıklarını seviyorum.
El sevinmesin diye kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyen yüce gönüllülüklerini seviyorum.
Evladının biri inancı nedeniyle okula alınmaz yerlerde sürüklenirken, yemin törenine alınmayacağını bilmesine rağmen diğer evladını düğün dernekle askere gönderecek kadar vatanına bağlılığını seviyorum.
Kişilerin ettikleri yüzünden devletine milletine küsmeyen saf dilliklerini seviyorum.
Kendinden olana edilen hakaretlerin aslında direk kendisine edildiğini bilmesine rağmen, bir mesele çıkarsam onun başına dert açar mıyım diye kırk kere düşünen hassasiyetlerini seviyorum.
Mazlum ve haklıyken dahi bir kaldırım taşı söküp de cam kırmayan, acaba haddi aşar mıyım diye endişeyle çıkan kısık seslerini seviyorum.
Ömrünce kazandığını emekliliğinde hacca gitmek için biriktirirken aslında parasını nereye harcaması gerektiğini ona dikte edenlere düşünüp de söyleyemeyen mahcubiyetlerini seviyorum.
Kendisine ne yaşatılmış olsa da her defasında karşısındakini affetmek için bir sebep bulan saflıklarını seviyorum.
Ve ben bu insanları üzenlerle savaşmak için edilmiş her yemini seviyorum.
(Son birkaç günde yaşanan olayları ve Yusuf kardeşimizi görünce hatırlatmak şart oldu).