Bir daha aforizma, atasözü, deyim, şiyir falan paylaşmayacağınıza söz veriyorsanız ben de ateşkes imzalamaya hazırım. Çünkü elimde daha yüzlerce malzeme var, ana sayfanızı doldururum, üzülürsünüz. O yüzden efendi efendi paylaşımlar yapalım.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu yıllar itibariyle, yeterli sermaye birikimi olmadığı ve 1929 küresel buhranı düşünülecek olursa temel tüketim mallarına yönelik devlet eliyle sanayi yatırımlarının yapılmış olması anlaşılabilir bir hadisedir. Bu minvalde çimento, şeker, cam, seka, tekel, tekstil v.s. fabrikaları yapılmış devlet tarafından da işletilmiştir. Üretme ve pazarlama iki farklı unsur olmasına rağmen dönemin koşulları gereği yıllarca hiçbir değişikliğe uğramadan bu metod benimsenmiştir ülkemizde.
Zamanla KİT dediğimiz bu işletmeler insana dair her yerde olduğu gibi kötüye kullanımlara açık hale gelmiş, artık mesafelerin öneminin kalmadığı dünyada bırakın yabancı üreticileri kendi ülkemizdeki üreticilerle dahi rekabet edemeyecek duruma gelmişlerdir. Bunun içtimai, siyasi, yönetim bilimine dair onlarca sebebi var. 1986 yılı itibariyle Özal hükümetinin serbest piyasa ekonomisine geçmesiyle özelleştirmeler Türkiye gündemine girmiş ve günümüzde de halen devam etmektedir.
Özelleştirmelere dair benim için temel kıstas şudur. Devlet eliyle üretilen bir ürün vatandaşa bedava ya da daha ucuza verilmiyor ise bunun devlet eliyle üretilmesinin bir anlamı yoktur. Ki devletin ürettiği hiçbir ürün bize ne bedavaya ne de ucuza sunuldu. O zaman devlet enerjisini, kaynaklarını neden bunları üretmeye harcasın ki. Bunların üretimine ve pazarlamasına dair genel düzenleyici rolünün gereğini yapsın yeterlidir. Bu yazıda genel yönleriyle madem bedavaya/ucuza vatandaşa ürün ulaştırılmıyor, peki bu faaliyetlerin hazineye katkısı oluyor muymuş, herşeyi sattılar herşeyi laflarının bir tutarlılığı var mıymış ona bakalım.
Elinizdeki varlıklar ne işe yarar. Eviniz varsa oturursunuz, fazlası varsa kiraya veriri gelir elde edersiniz. Bir işletmeniz varsa çalıştırır para kazanmaya varlığınızı artırmaya çalışırsınız dimi. Eşyanın tabiatı budur. Kirada eviniz var ve her ay 1000 TL gelir elde edeceğinize 100-200 TL ödeme yapıyor iseniz bu işte bir terslik vardır. O zaman ne yaparsınız ya kiracıyı çıkartırsınız ya da evi elden çıkartıp başka bir yatırıma yönlenirsiniz. Böylelikle gelir beklerken zarar eden bütçenizi dengelemiş olursunuz.
Türkiye’de 1986 yılından 2018 yılının sonuna kadar yapılan özelleştirmelerden elde edilen gelir 69,9 Milyar Dolar. Bunun 8,24 lık kısmı 2003 yılına kadar, 61 M.’lık kısmı Ak Parti hükümetleri döneminde gerçekleştirilmiş. Bu miktarın 49 Milyar Dolarlık kısmı hazineye aktarılırken geri kalan 20 milyar dolarlık kısmı KİT borç ve sermaye ödemelerine aktarılmıştır. Ak parti döneminde yapılan özelleştirme sayısı çok olmakla birlikte özellikle 90’lı yıllarda yapılan özelleştirmelerden (yüzlerce özelleştirme var 90’lı yıllarda) çok daha karlı satışlar gerçekleştirilmiştir. Bunun sebebi de özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlarda iyileştirmelere gidilerek nihai satış fiyatına etki edecek değerleme yapılmıştır. Her işte olduğu gibi bunda da gayet iyi yapılan satışlar da kötü diyebileceğimiz satışlar da gerçekleştirilmiştir.
Aslı yok yaylasında bin tane koyunum var hikayesine dönen devletin herşeyini satma işine gelelim. Madem bu devletin herşeyi denen işletmeler çok işe yarıyordu neden devlet hazinesinde bunlar görünmüyormuş ona bakalım.
70 Milyar Dolar rakamı güzel miktar. Ancak bu tek seferde elinize geçmiş bir miktar değil, hazineye aktarılabilen kısmı da 49 M.’lık kısmı. O yüzden bu rakama odaklanalım.
Ak Parti öncesi 2000-2001-2002 yılları ile son üç yılı 2016-2017-2018’i ele alalım. Bu konuda da neden Türkiye ekonomisinin en dip yaptığı yıllar ele alınıyor karşılaştırma yaparken itirazları gelmekte. 2000 yılı Türk ekonomisinin çok övüldüğü bir yıldır, 2001 yılı şubat ayında ekonomik kriz patlak vermiştir. Ancak Türkiye aynı şekilde 2008-2009 yılında hem de bu krizin küresel olanıyla boğuşmuştur. Aynı krizi avrupa ve birçok ekonomi 8 senede zor atlatmıştır. 2013 gezi olayları 2001 ekonomik krizinden az zarar vermemiştir. 2016 darbe girişimi ve halen devam eden çok şiddetli ekonomik saldırılar değerlendirildiğinde iki dönemin siyasi iktidarları arasında karşılaştırma yapacak olsam şu andaki Ak Parti iktidarının işinin daha zor olduğunu beyan ederim.
2000-2001-2002 yıllarında özelleştirmelerden hazineye 3,04 Milyar dolar gelir aktarılmıştır. Merkezi Bütçenin ortalama %1,31’i bu kaynaktan sağlanmış.
2016-2017-2018 yıllarında 7,15 Milyar Dolar gelir aktarılmış. Bu yıllarda Merkezi Bütçenin ortalama %1,27’i bu kaynaktan sağlanmış.
Ak Partili dönemleri kapsayan 16 yıla düşen bir yıllık ortalama özelleştirme geliri 3 milyar dolar. Yıllar itibariyle Merkezi Bütçenin ortalama % 2,85 lik kısmı özelleştirme geliriyle finanse edilmiş. Yani geçmiş dönem iktidarlarının iki katı özelleştirme geliri hazineye aktarılmış.
Peki bu kaynakların satılmadığı elde olduğu dönemlerin bütçe performanslarına bakalım, bu herşeyi satmak kimin işine gelmiş onu da görelim.
Geçen başka yazılarımda detaylıca anlattığım üzere;
Ak Parti öncesi 3 yıllık süreçte GSYH’nın %33’ü Merkezi Yönetim Bütçesine ayrılmış. Son Üç Yıl: %22,
Sadece 2015-2016-2017 bütçelerinde sağlanan disiplinle geçmişe kıyasla 229 Milyar Dolarlık tasarruf sağlandığını detaylıca anlatmıştım.
Şimdi eldeki verileri anlamlı hale getirelim;
Yıllık 1 milyar dolar özelleştirme geliri elden eden hükümetler döneminde merkezi bütçeye kar yazması gereken bu KİT’ler eldeyken bütçe açığımız ortalama yıllık süreçte: GSYH’nın %10,17, seyrederken, son üç yılık süreçte: %1,2 seviyelerine çekilmiş ise bu başarı senelik 3 Milyar Dolarlık bütçeye katkı yapan Özelleştirme Gelirlerinden olduğu düşünülebilir mi?
Öyle düşünüyorsak Ak Parti döneminden önce elde olan bu işletmelerin gelirleri olmasına rağmen neden Merkezi Yönetim Bütçesi rekor açıklar veriyordu. O rekor açıklar neyle kapatılıyordu biliyor musunuz? Türkiyedeki 3-5000 kişinin cebine rekor faiz oranlarıyla giren paralarla sağlanıyordu.
Onun da oranı şu; Ak Parti öncesi 3 yıllık süreçte: Merkezi bütçenin ortalama %43,3 ‘ü faiz ödemesine harcanmış. Son Üç Yıl: %9.
Aradaki yaklaşık %34’lük fark çeşitli vadelerle para babalarının cebine faiz geliri olarak akarken, fabrika dediğimiz o şeyler ne bütçeye katkı sağlıyor ne de vatandaşa bedava/ucuz ürün veriyordu.
Yani neymiş, o herşeyi sattılardan elde edilen gelir, o herşey eldeyken verilen bir bütçe açığını kapatmıyormuş. Lafa gelince emparyalizme karşı solcularımız var ya hah işte onlar bu tür söylemleriyle faiz lobilerine işte böyle gönüllü kölelik yapan tiplerdir. Türkiyede KİT demek, fazi lobisi, sendika ağası ilişkisi demektir. Varlıkları birbirini besler ama sana bana bi çuval şeker vermezler. Ben geçen hafta istedim vermediler :/
Not: Veriler Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünden (BUMKO) alınmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu yıllar itibariyle, yeterli sermaye birikimi olmadığı ve 1929 küresel buhranı düşünülecek olursa temel tüketim mallarına yönelik devlet eliyle sanayi yatırımlarının yapılmış olması anlaşılabilir bir hadisedir. Bu minvalde çimento, şeker, cam, seka, tekel, tekstil v.s. fabrikaları yapılmış devlet tarafından da işletilmiştir. Üretme ve pazarlama iki farklı unsur olmasına rağmen dönemin koşulları gereği yıllarca hiçbir değişikliğe uğramadan bu metod benimsenmiştir ülkemizde.
Zamanla KİT dediğimiz bu işletmeler insana dair her yerde olduğu gibi kötüye kullanımlara açık hale gelmiş, artık mesafelerin öneminin kalmadığı dünyada bırakın yabancı üreticileri kendi ülkemizdeki üreticilerle dahi rekabet edemeyecek duruma gelmişlerdir. Bunun içtimai, siyasi, yönetim bilimine dair onlarca sebebi var. 1986 yılı itibariyle Özal hükümetinin serbest piyasa ekonomisine geçmesiyle özelleştirmeler Türkiye gündemine girmiş ve günümüzde de halen devam etmektedir.
Özelleştirmelere dair benim için temel kıstas şudur. Devlet eliyle üretilen bir ürün vatandaşa bedava ya da daha ucuza verilmiyor ise bunun devlet eliyle üretilmesinin bir anlamı yoktur. Ki devletin ürettiği hiçbir ürün bize ne bedavaya ne de ucuza sunuldu. O zaman devlet enerjisini, kaynaklarını neden bunları üretmeye harcasın ki. Bunların üretimine ve pazarlamasına dair genel düzenleyici rolünün gereğini yapsın yeterlidir. Bu yazıda genel yönleriyle madem bedavaya/ucuza vatandaşa ürün ulaştırılmıyor, peki bu faaliyetlerin hazineye katkısı oluyor muymuş, herşeyi sattılar herşeyi laflarının bir tutarlılığı var mıymış ona bakalım.
Elinizdeki varlıklar ne işe yarar. Eviniz varsa oturursunuz, fazlası varsa kiraya veriri gelir elde edersiniz. Bir işletmeniz varsa çalıştırır para kazanmaya varlığınızı artırmaya çalışırsınız dimi. Eşyanın tabiatı budur. Kirada eviniz var ve her ay 1000 TL gelir elde edeceğinize 100-200 TL ödeme yapıyor iseniz bu işte bir terslik vardır. O zaman ne yaparsınız ya kiracıyı çıkartırsınız ya da evi elden çıkartıp başka bir yatırıma yönlenirsiniz. Böylelikle gelir beklerken zarar eden bütçenizi dengelemiş olursunuz.
Türkiye’de 1986 yılından 2018 yılının sonuna kadar yapılan özelleştirmelerden elde edilen gelir 69,9 Milyar Dolar. Bunun 8,24 lık kısmı 2003 yılına kadar, 61 M.’lık kısmı Ak Parti hükümetleri döneminde gerçekleştirilmiş. Bu miktarın 49 Milyar Dolarlık kısmı hazineye aktarılırken geri kalan 20 milyar dolarlık kısmı KİT borç ve sermaye ödemelerine aktarılmıştır. Ak parti döneminde yapılan özelleştirme sayısı çok olmakla birlikte özellikle 90’lı yıllarda yapılan özelleştirmelerden (yüzlerce özelleştirme var 90’lı yıllarda) çok daha karlı satışlar gerçekleştirilmiştir. Bunun sebebi de özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlarda iyileştirmelere gidilerek nihai satış fiyatına etki edecek değerleme yapılmıştır. Her işte olduğu gibi bunda da gayet iyi yapılan satışlar da kötü diyebileceğimiz satışlar da gerçekleştirilmiştir.
Aslı yok yaylasında bin tane koyunum var hikayesine dönen devletin herşeyini satma işine gelelim. Madem bu devletin herşeyi denen işletmeler çok işe yarıyordu neden devlet hazinesinde bunlar görünmüyormuş ona bakalım.
70 Milyar Dolar rakamı güzel miktar. Ancak bu tek seferde elinize geçmiş bir miktar değil, hazineye aktarılabilen kısmı da 49 M.’lık kısmı. O yüzden bu rakama odaklanalım.
Ak Parti öncesi 2000-2001-2002 yılları ile son üç yılı 2016-2017-2018’i ele alalım. Bu konuda da neden Türkiye ekonomisinin en dip yaptığı yıllar ele alınıyor karşılaştırma yaparken itirazları gelmekte. 2000 yılı Türk ekonomisinin çok övüldüğü bir yıldır, 2001 yılı şubat ayında ekonomik kriz patlak vermiştir. Ancak Türkiye aynı şekilde 2008-2009 yılında hem de bu krizin küresel olanıyla boğuşmuştur. Aynı krizi avrupa ve birçok ekonomi 8 senede zor atlatmıştır. 2013 gezi olayları 2001 ekonomik krizinden az zarar vermemiştir. 2016 darbe girişimi ve halen devam eden çok şiddetli ekonomik saldırılar değerlendirildiğinde iki dönemin siyasi iktidarları arasında karşılaştırma yapacak olsam şu andaki Ak Parti iktidarının işinin daha zor olduğunu beyan ederim.
2000-2001-2002 yıllarında özelleştirmelerden hazineye 3,04 Milyar dolar gelir aktarılmıştır. Merkezi Bütçenin ortalama %1,31’i bu kaynaktan sağlanmış.
2016-2017-2018 yıllarında 7,15 Milyar Dolar gelir aktarılmış. Bu yıllarda Merkezi Bütçenin ortalama %1,27’i bu kaynaktan sağlanmış.
Ak Partili dönemleri kapsayan 16 yıla düşen bir yıllık ortalama özelleştirme geliri 3 milyar dolar. Yıllar itibariyle Merkezi Bütçenin ortalama % 2,85 lik kısmı özelleştirme geliriyle finanse edilmiş. Yani geçmiş dönem iktidarlarının iki katı özelleştirme geliri hazineye aktarılmış.
Peki bu kaynakların satılmadığı elde olduğu dönemlerin bütçe performanslarına bakalım, bu herşeyi satmak kimin işine gelmiş onu da görelim.
Geçen başka yazılarımda detaylıca anlattığım üzere;
Ak Parti öncesi 3 yıllık süreçte GSYH’nın %33’ü Merkezi Yönetim Bütçesine ayrılmış. Son Üç Yıl: %22,
Sadece 2015-2016-2017 bütçelerinde sağlanan disiplinle geçmişe kıyasla 229 Milyar Dolarlık tasarruf sağlandığını detaylıca anlatmıştım.
Şimdi eldeki verileri anlamlı hale getirelim;
Yıllık 1 milyar dolar özelleştirme geliri elden eden hükümetler döneminde merkezi bütçeye kar yazması gereken bu KİT’ler eldeyken bütçe açığımız ortalama yıllık süreçte: GSYH’nın %10,17, seyrederken, son üç yılık süreçte: %1,2 seviyelerine çekilmiş ise bu başarı senelik 3 Milyar Dolarlık bütçeye katkı yapan Özelleştirme Gelirlerinden olduğu düşünülebilir mi?
Öyle düşünüyorsak Ak Parti döneminden önce elde olan bu işletmelerin gelirleri olmasına rağmen neden Merkezi Yönetim Bütçesi rekor açıklar veriyordu. O rekor açıklar neyle kapatılıyordu biliyor musunuz? Türkiyedeki 3-5000 kişinin cebine rekor faiz oranlarıyla giren paralarla sağlanıyordu.
Onun da oranı şu; Ak Parti öncesi 3 yıllık süreçte: Merkezi bütçenin ortalama %43,3 ‘ü faiz ödemesine harcanmış. Son Üç Yıl: %9.
Aradaki yaklaşık %34’lük fark çeşitli vadelerle para babalarının cebine faiz geliri olarak akarken, fabrika dediğimiz o şeyler ne bütçeye katkı sağlıyor ne de vatandaşa bedava/ucuz ürün veriyordu.
Yani neymiş, o herşeyi sattılardan elde edilen gelir, o herşey eldeyken verilen bir bütçe açığını kapatmıyormuş. Lafa gelince emparyalizme karşı solcularımız var ya hah işte onlar bu tür söylemleriyle faiz lobilerine işte böyle gönüllü kölelik yapan tiplerdir. Türkiyede KİT demek, fazi lobisi, sendika ağası ilişkisi demektir. Varlıkları birbirini besler ama sana bana bi çuval şeker vermezler. Ben geçen hafta istedim vermediler :/
Not: Veriler Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünden (BUMKO) alınmıştır.