Bir psikolojik danışmana göre bu başlık biraz sert olabilir. Ancak ne yazık ki birkaç kuşak nesil ‘kişilik bozukluğu’ ile karşı karşıya kaldı… İşin kötüsü de, birçok akranı kişilik bozukluğu yaşadığından, bireyler bu hastalığın farkına varamıyor, çünkü çevrede aynı şeyler yaşayan akranlarla dolu…

Kişilik bozukluğunun temelinde yabancı olmadığımız iki sebep görüyorum. Birinci sebep bireylerin biyolojik gelişimleri çok hızlandı. Belki denilebilir ki, bu gelişmenin hızlı olması nasıl kişilik bozukluğuna neden olur? Biyolojik gelişim her yönüyle tamamlanmamakla birlikte bireyler erken yaşta ergenlik çağına giriyor. Çevrenin, özellikle görsel medyanın etkisiyle ergenlik yaşının düştüğü psikoloji alanında ki herkesin bildiği bir gerçektir, ancak bunun üzerinde pek fazla durulmaz.

Aslında biyolojik gelişim ile bilişsel (zihinsel) gelişim paralel olmak zorundadır ki; birey kendini tanıyıp, anlayıp, sağlıklı çıkarımlar yapabilsin. Bu biyolojik gelişim ile bilişsel gelişmenin paralel gitmesi için yapılan çalışmalar pek fazla başarılı olmayacaktır. Bu noktada ailelerin yapabileceği fazla bir müdahale yoktur. Çünkü bu paralelliği bozan en büyük etken, cinselliğe hitap eden medya yayınları ve çevrede ki karşı cinslerin tutumlarıdır. Biz bu sorunu ortadan kaldırırız diyen aileler ise kaldırdıklarında çocuğun akranları ile iletişimlerini dolaylı olarak etkileyerek çocuğu yeni psikolojik problemlere itecektir. Bu kısır döngü maalesef bizim için önemli bir baş belasıdır.

İkinci önemli ‘kişilik problemleri’ oluşturan sebep ise, ergenlik çağı dışında kalan bireyleri de önemli ölçüde kapsamaktadır. Bireyler eskiden gelen, geleneksel değer yargılarına göre hareket etmesi gerektiğini düşünür, ancak çevremiz ve bir parçamız olan televizyon yayınları hiç bu değer yargılarımıza uygun değildir, fakat çekicidir. Ne değer yargılarını bırakmak isteriz ne de önümüze sunulan Avrupai yaşam tarzının cazibedarlığından kendimizi alıkoyabiliriz. Bu durum çift karakteri oynamaya yol açar. Birinci karakter değer yargılarına sahip çıkan, ikinci karakter ise modern Avrupai insandır. Bu iki tip kişilik karmaşası, bireylerde kişilik bozukluğu oluşturur. Bunun çözümü içinde bireysel psikolojik çalışmalar sonuç vermez.

Yönetim Kurulumuzdan Muhammed Soner’in İhlas FM'de yayınlanan makalelerinden birinde okuduğum gibi “Bir milletin ihyası, bir medeniyetin inşası ile gerçekleşir” sözü bu her iki kişilik probleminin de çözümü için büyük ihtiyaçtır. Ancak bizim görevimiz hastalığı ve kaynaklarını tespit etmek ve varsa çözümünü uygulamaktır. Ancak toplum geneline uygulanması gereken bir terapi bizim uzmanlık alanımız olmadığından bu noktadan sonra ki adımlar için sosyologların çabası gerekiyor. Çünkü ‘bu yeni medeniyet nasıl olmalı ve toplumumuzun değer yargılarını kapsarken, Avrupai insanın çekici yönleri nasıl bu yeni medeniyete entegre edilmeli?’ sorularının muhatabı sosyologlarımızdır.

Bugün darbeler konuşulacak, ancak en büyük darbe toplumumuzun tüm bireylerinin kişiliğiyle oynama macerasıdır… Bu darbe hala devam eden bir darbedir...