Önyargı… Dört yanımızı saran bir olgu. Peşin hüküm vermek de denilebilir. Belki bu da bir önyargı olacak ama; sanırım insanoğlu hiçbir zaman vazgeçmeyecek birileri hakkında kesin hüküm vermekten. Çok kolay değil mi daha karşımızdakini tanımadan onunla ilgili ahkam kesmek, yoksa bu kadar kolay olduğu için mi, kolayı sevdiğimizden mi başvuruyoruz biz de önyargılı cümleler sarf etmeye?
Biz değil miyiz her Yahudi’yi katil yapan, biz değil miyiz yine her başı kapalıyı yobaz yapan? Soruyorum yine biz değil miyiz her Atatürkçüyü dinsiz yapan, her Müslüman’ı güvenilir bulan? Amerikalıları kana susamış caniler yapan da biziz. Ateistleri insan dışı yaratıklar olarak yaftalayan da. Biraz açık giyinince kızlarımızı namussuz da yaparız, konsere gidince arsız da yaparız. Alevileri kötü insan yaparız, Kürtlerin hepsini de terörist. Bir kadeh alkol alanı ayyaş ilan eden, gece tek başına yolda yürüyen kadının adının başına “kötü” kelimesini yapıştırıveren de biziz. Sadece ten rengi koyu diye zencileri baş belası kabul eden de biziz. Cinsel tercihleri sizden farklı diye, ya da sağlık sorunları sebebiyle cinsiyetini değiştirdi diye lanetli insanlar da yaparız eşcinselleri, transları, lezbiyenleri, gayleri. Ne de olsa bizim gibi değiller ya, hepsi kötü insanlar değil mi, bir tek biz iyiyiz, bir tek biz süperiz, tabi ya biz kusursuzuz.
Biz, yine biz. Sahi, insanız değil mi biz? O halde neden bu insanlık dışı eylemler, düşünceler? Her insanın yaşam seçimine saygı duymak gerekir, size zarar vermediği sürece. Daha tanımadan, bilmeden saldırmak niye?
Sizin gibi olmayan her insanı saf dışı bırakmak, iyi de nereye kadar? Bırakın herkesi olduğu gibi kabul edelim, sandığınız kadar kötü değildir belki de karşınızdaki. Onu tanıma fırsatı verin, araştırın biraz, tanıyın. Belki içinden çıkılmayan bunca problemin çözüm anahtarıdır önyargısız bir felsefe.
Yazımı belki de durumu en iyi özetleyen bir sözle noktalandırmak istiyorum. Hani ne demişti Einstein ; “İnsanlardaki önyargıyı parçalamak, benim atomu parçalamamdan çok daha zordur.”