Çanakkale şehitlerinin anıldığı böyle bir günde, ülkemizde barışın, kardeşliğin olmasını isterdim. Ama maalesef böyle olmuyor;
-Bir tarafta Nevruz bayramı adı altında toplanan kesim, diğer tarafta şehitleri anmak için toplanmış bir kesim.
-Bir tarafta terörün artık bitmesini isteyenler var iken, diğer tarafta ise; teröre destek verenler var.
-Dün Türk bayrağı açamaz iken, bugün ise; sokakları kırmızı beyaza boyuyoruz.
Neden orta bir noktada buluşamıyoruz?
98 yıl önce bu vatan için, istiklal için, ölüm uğruna, düşmanla kahramanca savaşıldı. Yurdun her kesiminden; Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, ayırt etmeksizin bu topraklar için, canlarını seve seve verdiler. “Çanakkale geçilmez” sloganını dünyaya duyurdular. Düşmanın, topla, tüfekle alamadığı bu toprakları ele geçirebilmenin bir yolu olmalıydı. Birlikte, huzur içinde yaşayan bu insanları tabir-i caizse birbirine düşürmek, manevi değerlerini yok etmek, bu ülkeyi ele geçirmenin en kolay yoluydu. Öyle de oldu, önce bize tarihimizi yanlış aktardılar, daha sonra ise; ırkçılık söylemleri ile bizi birbirimize düşman edip, teröre yön verdiler.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun bir sözünü aktararak devam etmek istiyorum.
“Biz Fatih Sultan Mehmet Han kadar Türk, Bediüzzaman Said Nursi kadar da Kürdüz ve hepimiz aynı kilimin desenleriyiz.” Hepimizin atası bir, yolu bir, inançları bir iken; neden aramıza nifak tohumu ekenlerin oyununa geliyoruz. Amaç bu ülkeyi bölmek, altı asır dünyaya hükmetmiş, etnik kökenleri farklı birçok insanı birlikte huzur içinde yaşatmış, bir imparatorluğun yeniden dirilmesini önlemek değil mi?
Artık terör bitsin istiyoruz, artık 780 bin kilometre karelik vatan toprağı içerisinde kardeşçe yaşayalım diyoruz, ama neden olmuyor? Yaklaşık olarak 35 yıl önce terörün başladığı söyleniyor, ama ben buna inanmıyorum. Bu ülke de teröre zemin 90 yıl önce hazırlandı. Cumhuriyeti ilan edenlerin aşırı Türk milliyetçiliği yüzünden ülkemiz bu hale geldi. Bu ülkede sadece Türkler yaşamıyor ki! Ama o dönemin siyasete bakışı hep Türkler üzerineydi. Daha dün düşmana karşı kol kola savaştıkları, beraber can verdikleri insanları neden göz ardı ettiler? Hatta göz ardı etmeyi bir tarafa bırakalım, yaşamlarını ellerinden aldılar.
Bir insanın ana dilini rahat rahat konuşamamasından daha kötü ne olabilir ki? Biz Türkler empati yapmayı çok iyi biliriz, ama neden ise; olay Kürt meselesine gelince ya sessiz kalıyoruz ya da kendimizi üstün duruma getiriyoruz.
Peki şöyle düşünsek nasıl olur. Dünya ya geliyoruz, ana dil olarak Türkçe konuşuyoruz. Okul çağımız geliyor, okula gidiyoruz ve okulda Kürtçe konuşmak zorundayız, Kürtçe yazmak zorundayız, her sabah “Kürdüm, doğruyum, çalışkanım” demek zorundayız. Gençliğe hitap edilen kesim siz değilsiniz, gençliğe hitabede “Ey Kürt gençliği” yazıyor ama sen onu da ezberlemek zorundasın. Nasıl olurdu? İşte bugün Kürtlerin durumu bundan ibarettir. Eğer ki, bu millet bunlara maruz kalmadan, ecdadın geleneklerine sadık kalabilseydi, bugün ne Kürt meselesi kalırdı ne de, terör denilen bu illet kalırdı.