Herşey bukadar zor mu olmak zorunda? Yada herşey bukadar karmaşık... Hayatın bizlere öğrettiği ders birgün bittiğinde nekadar yaramız olacak acaba, ne kadar acımız, ne kadar aldatılmamız, ve ne kadar aldanmamız ... İnsan büyüdükçe gözyaşlarıda mı büyüyor acaba? O yüzden mi çıkamıyor gözlerinden? O yüzden mi oturmaya başlıyor adamın sinesine. Nerde kaldı yaygarayı basıp ağladığım çocukluğum. Belki o zaman elimden alınanlar daha küçük şeylerdi, şimdi kaybettiklerim daha büyük olduğu için mi bu sessizliğim. Doğar doğmaz ağlamamızın sebebi neydi acaba? O saf, temiz halimizle neyi hissetmiştik? Ciğerimizi yakan oksijen miydi ağlamamızın sebebi? Yoksa doğar doğmaz mı anlamıştık insan olmanın zor hallerini? Sahi acaba doğduğunda ağlayan tek varlık insan? Ardı ardına sıralan bunca soruma bir cevabım olmalı elbet...


    Büyüdükçe ağlamaya olan yoksunluğumuzun sebebi acıyan yerimizin canımızın değilde, kalbizin olmasıdır. Artık ayağımıza batan dikenler değilde, kalbimize batanlar acıtıyor bizleri. Çocukluğumuzdaki gibi basit şeyler değil ağlamamızı gerektiren şeyler, şimdilerde ihanetler var, iki yüzlülükler var, yalanlar var, ve belki anlamını bile veremediğimiz haller var. Kalbine dokunan, tam şurana oturan, seni ağlamaktan ziyade kara kara düşündüren. Büyümek bu kadar zor mu olmalıydı? Büyük olmak demek bu acı kavramları bilmek demek mi? Kalamazmıydık bir çocuk gibi saf ve temiz?


    Bazen içimi acıtan onca şeyi bir edip, bütün enerjimle ağlamak istiyorum. Ne için ağladığımı kendim bile anlamayacak kadar karıştırmak istiyorum acılarımı. Ve sonunda kendime şunu sormak ''sen şimdi ne için ağladın ki?'' İşte o zaman sanki tüm sorularıma bir cevap olacak.


    Vicdan öyle bir mekanizmadır ki; ağlamak dahi vicdan işidir. Hiçbirşeyi umursamayan insan ne için ağlamalı ki? Belki de kalbimizi yoran; aldığımız sorumluluklardır. İnsanların bizden beklentileri ve bizim onlara sunduğumuz hizmet. Sana olan hüsnü zanlar ama realitede senin olan azcizliğin. Bir ifadesi ve bir karşılığı yok hüznünün. Bu hüzün çıkarır mı seni zirvelere... Yada asılda, içinde gerçek sen nasılsın? Hiç analiz ettin mi kendini? Sende ötelere gidecek bir yürek var mı? düşünüyormusun hiç; şu dünya tiyatrosu bittiğinde oyun sona erdiğinde, herkes kendine bir rol seçtiğinde, acaba sen hangi rolde oynayacaksın yada oynayacağız. Bizlere derviş rolü mü verecekler? Yoksa serkeş rolü mü?


    Yada bunu düşündün mü hiç? Efendim, Resulüm senin gözyaşlarının sebebi bu muydu? Akıbetinden emin olmamakmıydı? Yoksa bizim akıbetimizden mi korkuyordun? Peki bizim için endişelenmeni hakediyormuyuz? Senin bizim için ağladığın kadar biz kendi halimize ağlıyor muyuz? Yüreğim, eğer şimdi anladıysan neden ağlaman gerektiğini, susma! Sonsuza kadar avazın çıktığı kadar ağla. Gözyaşının hangi damlası kefaret olur affedilmene bilemezsin. E o kadar da gamsız olma! Kendin için ağlamışken ümmet-i Muhammedi de kat araya. Onların umursamaz ve aldanmış hallerine seyirci kalma. Tüm hücrelerinde hisset kardeşlerinin gafletini, tabi kendi gafletinle birlikte. Şimdi daha iyi anlıyorsun değil mi? Doğduğunda neler hissettiğini, nelere ağladığını... Kul olmanın ağırlığı daha o vakit düşmüştü omuzlarına.