İçimizdeki tarifi sonsuz ve hiçbir zaman ele avuca sığmayan bir çocuk kadar mutluluk gibidir nevruz. Güneşin ilk ışınları odamın camından içeriye yavaş yavaş süzülürken asla gizlenemez bir şaşkınlıkla gözlerimi ovuşturduğum bir gündür nevruz...
Horozlar sizi bu güzel günde uyandırabilmek için adeta birbirleriyle yarışıyor; kuşlar bahar mutluluğunun geldiğini bazen koro halinde ve bazen de “Baharı sadece ben müjdelemeliyim!” taarruzu ve kıskançlığıyla en güzel şarkılarını mırıldanıyorlar... Bu farklı güzellikler ve ahenkli ses tonları ruhunuzdaki en dehliz yerleri bile kaplar ve nevruzun bu gönüllü havarileri oralarınızda “Günaydın!” seslerini yankılandırır durur.
Melekler kadar saf ve temiz görünen papatyalar, yorulmaksızın çalışan böcekler, arılar ve karıncalar sizleri daha çok mutlu ve memnun edebilmek için bugün bedeninizin bir parçası oluvermiştir artık.
Bir karıncanın yolunuza yoldaş olduğu, bir arının özlediğinin o sesiyle hem çiçeklerin ve hem de bazen sizin etrafınızda köşe kapmaca oynadığı, mis gibi kokularıyla cenneti anımsatan o çiçeklerin yorgun beyninizi rahatlattığı, dertlerinizi unutabilmeniz ve kıştan kalma yorgunluğunuzu tamamen ortadan kaldırabilmeniz için en güzel ve nadide fırsatlarla dolu bir süreçtir nevruz...
Bahçesinde çiçeklerini veya bitkilerini sulayan bir insanın neler hissettiğini dile getirebilmek için kelimeler ya boğazınızda düğümlenir ya da bunları anlatmaya hiç yetmez. Fakat gözleriniz manidar bir şekilde ışıl ışıl konuşur, kulaklarınızın duyduğu bu bahar şarkılarıyla yüreğiniz mest olur; kulaklarınızın pasları silinir.
Ağaçlar ve yapraklar ılık fakat tatlı tatlı esen bir rüzgârla bu nevruz bayramı için adeta dile gelir ve dua ederler. Eriyen kar sularıyla şırıl şırıl akarak coşan sular, dağları ayaklarınızın ucuna kadar getiriverir.
Nevruz bayramını bu sonsuz güzellik ve tatlarla heyecan yoğunluğu içerisinde kutlarken mutluluk sokaklarınızda adımlarınızı korkusuzca atarsınız. “Yaşamak, yaşatmak, sevmek, sevilmek ve hayal kurmak ne güzel şeylermiş...” dersiniz dağlara taşlara binlerce kez haykırırcasına.
Her attığınız adımda heyecanınız bir kat daha artar, en güzel duygularınız kabarır ve coşar; tanıştığınız bu gerçeklerle başkalarını da tanıştırmak için can atarsınız. Beton yığınları arasında sıkışıp kalan, bu bahar bayramının atmosferine bir türlü giremeyen, bu güzellikler panoramasına tanık olamayan, hayattan daha canlı bu tablolara hasret kalan, bu ahenk ve güzelliklerin musikisini kulaklarında hiç duyamayan bütün insanları bir çırpıda kırlara toplamak istersiniz. Onların da bu güzellik ruhuna kör, ahengine sağır kalmamaları için çırpınır durursunuz.
Biz Türklerin Ergenekon’da -Nuh Tufanı’nadan kurtulan topluluk gibi- tekrar dirilişlerinin adıdır nevruz. Ergenekon’un tarih sahnesinde bir kere daha tekerrür edişini Kurtuluş Savaşında nasıl gördüysek, nevruzu da aynı şekilde gördüğümü iddia edebilirim. Çünkü bahar, dirilişin sembolü olduğuna göre ben tarihte iki kez düşman karşısında dirildiğimi bir nevruzla anlayabiliyorum.
Dünyanın her neresinde olursa olsun, hangi isimle anılırsa anılsın milli birlik ve beraberliğin en güzel örneği, zincirin en sağlam halkası, en güzel aynası ve hayatımızın her karesinde senede bir gün de olsa billurlaşan bir kristaldir nevruz...
Bu kadar anlamlı ve güzel bir şeyin teröre malzeme yapılması, rengârenk çiçeklerin böyle bir günde kirli emeller için kopartılıp çiğnenmesi, eğlenilmesi gereken sembol ateşin polisimize ve askerimize atılması beni ta derinlerden yaralıyor, gözlerimi yaşartıyor ve bahar sevincimi kursağımda yarım bırakıyor.
Tek dileğim bu üzücü anların böyle bir bayramda hiçbir zaman yaşanmaması ve böyle bir bayramın ruhuna aykırı davranılmamasıdır. Yoksa beton yığınlarından, kirlettiğimiz havadan dolayı alt üst olmaya başlayan bahar, bu sefer de bu kirli anların oynandığı sahnelerden dolayı yüzünü bizden çevirecektir.
Nevruzla birleşen ve et tırnak gibi kaynaşan topraklar biziz! Kapalı salonlardan bu nevruzu kurtaracak olanlar biziz! Onu bütün ince ve derin anlamıyla tekrar tekrar yaşayacak ve yaşatacak olanlar biziz!
Filizlenerek kök salacak her bir çiçek, her bir fidan bizde can bulacak ve bunların tohumları bizlerden dünyaya hoşgörü ve kardeşlik rüzgârlarıyla saçılacak... Nevruzu kirletecek, onu yaralayacak, onu boğacak, onu verimsizleştirecek bütün yanlışlıkları gelin hep birlikte yok edelim...