Fazilet Partisi 24 Aralık 1995 yılında yapılan genel seçimlerde, sandıktan birinci parti olarak çıkmıştı. Böylelikle Türkiye yeni bir döneme daha adım olmaktaydı. Ancak Refah Partisi, seçimden galip çıkmasına rağmen, mecliste güvenoyu alamayarak hükümeti kuramadı. Bunun neticesinde de, kurulmaması gereken hükümetler kurulmuş ve ülkemiz, bir takım kuruluşların istekleri doğrultusunda hareket ettirilmiştir.

Demokrasi tarihimizi incelediğimizde, bir takım kesimler, CHP dışında hangi parti iktidara geldiyse ‘laikliğin ve rejimin tehdit altında olduğunu’ bahane ederek, mevcut hükümetleri düşürebilmek adına her şeyi yapmışlardır. (CHP, 1950 yılından beri tek başına iktidar olamamıştır.)

1996 yılında REFAHYOL hükümeti kurulmuş ve başbakanlık koltuğuna ilk olarak Necmettin Erbakan oturmuştur. Bu süreçte de karanlık yapılar, başarılı icraatları göz ardı etmiş ve REFAHYOL Hükümetine karşı toplumsal tepkiler oluşturarak bunları siyasal mekanizmalara kanalize ederek, halkın iradesine (hükümete) karşı olduklarını bir kez daha ispatlamışlardır.

İran, Libya ve Malezya gezileri, o dönemde yaşanan Susurluk Kazasını, Azizmendileri, Fadime Şahinleri, Müslüm Gündüzleri ve İslami toplantıları hükümete mal ederek meşru hükümeti devirmek istemişlerdir.

28 Şubat 1997 tarihinde alınan MGK kararlarıyla, Türkiye Demokrasisine balans ayarı yapılmış, halk iradesinin yansıdığı iktidara ise dolaylı olarak darbe yapmışlardı. Hem de bin yıl sürecekti…

Bu dönemde Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en derin krizini yaşamış oldu. Kamu bankalarının kasaları boşaltıldı. Faiz fırladı, Hazine’nin borcu artarak, bütçe açığı 14 kat birden arttı…

**

7 Şubat 2012 tarihinde ortaya çıkan MİT krizi ve sonrasında yaşanan Gezi Parkı Olayları, Dershanelerin Kapatılması kararı, 17 Aralık operasyonu… gibi gelişen sürecin 28 Şubat’ta yaşanan olaylarla benzerlik gösterdiğini düşünmekteyim. Çünkü ülkemizin demokrasi tarihini karanlıklara hapsetmeyi reva gören bir takım zihniyetler, kesintisiz 12 yıldır iktidarda bulunan AK Parti'yi, kendi istekleri doğrultusunda yönetemedikleri için, her türlü karmaşıklığa zemin hazırlıyorlardı.

Ülkemizde yaşanan bu olaylar ile birlikte döviz kurunun da, her geçen gün dolaylı olarak artış göstermesi, Merkez Bankası'nın, faiz artırımı kararını almasına sebep oluşturmuştur. Karar sonrasında döviz kuru hareketlenmeleri bir nebze olsun azaldı. Böylece faiz kararlarının, farklı bir amaca yönelik yapılmış olduğu düşünceme destek bulmuş oluyordum. Bu yüzden hükümetler değişse de, temel hedefleri aynı (darbe), kanıtları farklı olan yapılar ile her dönem karşı karşıyayız.
 

**

Neymiş efendim Başbakan çok sert konuşuyormuş falan filan. Necmettin Erbakan Hoca’yı, 28 Şubat sürecindeki, yumuşak tavrından ötürü eleştirmiyor muydunuz? Şimdi neye dayanarak Başbakanımızın, üslubunu eleştiriyorsunuz. Başbakanımız son 11 yıldır, karanlık odaklara karşı dik duruş sergilemeseydi, bırakın 28 Şubat sonrası yaşanılanları, bambaşka bir Türkiye olurduk unutmayın.

Son olarak Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ında söylediği gibi ‘30 Mart'ta bir tercih yapacağız, ya eski Türkiye ya yeni Türkiye. ‘