Her şeyin bir mazisi ve istikbali mutlaka vardır. Bunların iyi yönleri olduğu kadar elbette maraz yönleri de olacaktır. Siz, bunlara hangi nazarla bakarsanız bunlar da sizlere aynı şekilde görünecektir.

İyi bir şeye kötü gözle bakmakla o şey, kötü olamaz. Aslından ve safiyetinden bir şey kaybedemez. Eğer kötü gözle bakma gayreti içerisinde iseniz böyle kötü bir emelinize zaman mefhumuna tahakküm kurarak, zamanı yeniden şekillendirmek ve ona tekrar yön vermek mecburiyetindesiniz demektir. Ki bu da çok muhaldir. Böyle bir şeyi de her halde mecnunlar düşünebilir.

Bir tarih yapmak âli milletlere has bir şeydir fakat yıkmak için aynı şeyi söylemek çok zordur. Bir tarih yapmak yeni topraklar kazanmak, zaferler elde etmek, müreffeh dolu bir hayat vücuda getirmek değildir? Bir tarih yapmak, insanlara adaleti götürmektir. Bir tarih yapmak, gelecekte izleri zor silinebilecek medeniyetin eserlerini vücuda getirmektir. Bir tarih yapmak, zulmü ve karanlığı boğmaktır. Bir tarih yapmak, gelecek nesillere kültürü kırılmadan emanet edebilmektir. Fakat bir tarih yıkmak ise bu sayılanların top yekün tersinden ibarettir.

Tarihler vardır; asırlarca sürmüştür ve insanlara ab-ı hayatları götürmüş insanlardan bahseder. Tarihler vardır; sayfaları en güzel altın varaklarla süslenmiştir, bu nedenle herkes ona gıptalarla bakar ve ağızlar bir karış açılacak derecede hayranlık duyar.

Tarihler vardır; gerçekten bir kere daha tekrarlanamaz. Tekrarının hayaline ise kimse kilit vuramaz ve tekrarının hayali bir sevgilinin tebessümü kadar dünyalara değecek güzelliktedir. Tarihler vardır; artık kendisine sövülmesini istemez. Tarihler vardır; kadirşinas olmayanlara feryad u figan eder, fakat onlara beddua değil rahmet ve merhamet okur, onların bir gün akıllanmalarına vesile olur ve pişmanlıklarına şahitlik eder. Tarihler vardır; en büyük bahtiyarlıkla ne olaylarıyla ve ne de kahramanlarıyla çamur izine maruz kalabilmiştir. Ve tarihler vardır şairin seslendiği gibi:

Seni gömecek makberi kimler kazsın,
Gel seni tarihe gömelim desem sığmazsın.

Tarihler vardır; bazen nadanların ellerinde kadir kıymet kazanır. Tarihler vardır; hep en büyük zalimlerden bahseder. Tarihler vardır; geçmişinin kurcalanarak hakikatlerin ayan beyan ortaya çıkmasından korkar ve panikler? Tarihler vardır; kahramanları ve olayları ebu cehil karpuzu tadındadır. Tarihler vardır; tatlı yalanları anlatır ve bu yalanlara bin bir kılıf uydurur. Tarihler vardır; milli ve manevi değerleri alçaltır ve sayılan bu olumsuz özellikleri ile gelecek kuşaklara öğretilmek istenir. Tarihler vardır; paniklediklerinde faturayı yine bizlere kesmekten de geri durmaz.

Geriden gelen kuşaklar bir gün atalarının yaptıkları tarihleri mademki yıkacaklar, ne diye bu insanlar tarih yapmakla meşgul olurlar, diye hep düşünür taşınırım. Belki de onlar bizim neslimiz de bizim gibi olsun, yaptıklarımızla gurur duysunlar, yanlışlarımızdan ibretler alsınlar ve adımlarını ona göre atsınlar diye tarih yaparlar? Şair de öyle demiyor muydu?

Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar
Hiç ibret alınsaydı tekerrür eder miydi?

Kimileri de batıl davaları uğruna tarih yapar, heva ve hevasatları uğruna yıkar, tahkir eder, bazı şeyleri tekzib eder?

Bunun örnekleri her tarihte görülebilir. Ama şanlı şerefli tarihimize bu şekilde karalamalarla yaklaşmanın, küfretmenin karşısında olduğum kadar ve bundan ar duyduğum kadar böyle bir tarihimizde ortaya çıkan yanlışlıkların da taassup derecesinde savunulmasının ve hele hele bunlardan iyi örneklerin ve derslerin alınmamasının da tamamen karşısındayım ve de bunlardan da o nispette ar duyarım.

Bazen hangi tarihin doğru, hangi tarihin yanlış olduğunu ayırt edemiyorum. Gerçekler hayat denilen bir tutkunun esiri olanların, günü kurtarma telaşına kapılan papağanların ellerindedir veya maddeye âşık olanlar deryasının korkulu ve derin sularında sırlarla kaplanmış bir hazine gibi saklıdır. Bilmem ki bunlar ne zaman gün yüzüne çıkar? Bilmem ki bir nesli, kendi tarihine sövmekten ne zaman ve nasıl kurtarabiliriz?

Tarihimizi niçin batıdan aldığımızı anlamam çoğu zaman. Ya eldeki belgeler, fotoğraflar, cansız ve camid şahitler! Onların da bir yerlerde rutubetten ciğerleri mahvolmuş, kuru öksürükten sesleri kısılmış, romatizmayla hemhal olmuş olabileceklerini zannediyorum ama tozlu odalarda ve raflarda esaret zincirleri de vurularak hücre cezalarını çekmelerini içime sindiremiyorum doğrusunu isterseniz. Bu ülkede batılılar her şey yapma hakkına sahip olabiliyorlar da bizler? Böyle bir ülke, anlı şanlı bir tarihe sahip torunlara bence reva görülmemelidir.

Böyle müphem, silik şeyleri, cevapsız soruları her nerede yaşlı bir çınar görsem hep sormak istemişimdir. Ama bu galiba heyhat? Yine de ülkemde her şeye rağmen gerçekleri araştırmak, öğrenmek ve merak etmek hevesinde olan ve sahte mumları söndürme gayretinde olan, verilenlere değil veren ellere bakan, gerçeklerin gün ışığına çıkması için yanıp tutuşan, bazen çamurla kaplı olan bazen de çamurlarla kaplanamayacak şeyleri sinelerinde yaşatan insanların bulunması sevindiriyor beni. Bazen onlara yetişmek için zorluyorum da kendimi. Ve şükrediyorum yüce Mevla’ya bunun için. Ve ben de onlar gibi şairle birlikte düşünüyorum:

İnanmıyorum bana öğretilen tarihe

Mezardansa bu hayatı tercihe?

Benim kavgam uyuşuklarla, taassup tutkunlarıyla, Batılıların her şeyi doğrudur(!) doğrultusunun dikinde olanlarla, zevk ve eğlence peşinde koşup gerçeğe yönünü ters çevirenlerle, yalanlara boğulup başkalarına da bunun balını yalatanlarla ve bunların çanaklarını tutanlarla?

Aslında bütün kabahati paylaşmamız lazım bu noktada. Zira gençlere miras kabul etme şuurunu veremedik, ceremeleri çok ağır olur diye. Tarihimizin siyah veya beyaz renklerini göstermekle meşgul olduk hep. İstikbalin mazi olmadan kurulamayacağını hissettiremedik gençlerimize. Eskimiş şeylerle değil gelecekle meşgul olmasını lanse ettik onlara. Kendilerinin de bir gün sorgulanacağının farkına vardıramadık? Onlara ana sütünü vermeden, aslan sütünü vermeye kalkıştık? İşte en büyük cinayetler?

Gerçekler ortaya çıkacaktır; sanki hiç kaybolmamış gibi, derinlerde batmamış ve boğulmamış gibi, silinmemiş gibi, sinelerden sökülmemiş gibi her zaman ter ü taze? Hep bu ümitle?