“Geçmiş” denilen sözcükle bağdaştırdık tarihi çoğu zaman. Oysa tarih kendi başına, apayrı bir terimdir. Her bireyin, her toplumun, her ülkenin dünyanın tam ortasındadır bu bilindik kelime.
Tarih denilince kimilerinin göğsünü kabarmış görürsünüz, kimilerininse gözü dolar yaşanmışlıklardan. Mevzu bahis tarih olunca uzar gider… Tarihte konu açılmaz konu konuyu açar. Konu konuyu açar da açılan konular kapanmak bilmez her nedense.
Gel gelelim bizim tarih anlayışımıza. Yoksa “muhteşem” tarih anlayışımıza mı demeliydim? İyi kötü bunca yıl okullarda öğretilenleri yalanlarcasına, günümüze kadar gelmiş arşivlere kafa tutarcasına, konu olarak ne işlediği bile anlaşılmayan belli belirsiz diziler, filmler programlar dökülüp saçılıyor ortalığa. Okumaya meyli olmayan toplumun ise canına minnet, öğreniyor tarihini! Anlamadan geçilmesin bana göre bunlar tarih değil eğlence hatta bu betimleme bile yanlış. Reyting tuzağı, halk uyutmacası, gerçeklerin çarpıtılması…
Birkaç ciddi televizyon kanalı dışında işleyen yok tarihi. Açıkçası önemseyen kimse de yok. Vakit geçiyor mu, geçiyor! Biraz da üç maymuna dönerek gözü, kulağı, ağzı kapatıp yaşıyor millet. Kimse görmek istemiyor ki gerçekleri ki görenlerin de işine gelmiyor belki de çıkıp söylemek.
Onca tarih kitabı yazılıyor hakkımızda. Senin tarihini başkaları yazıyor, başkalarının yazdığı kitaplar senin tazecik beyinlerine okutuluyor. Dur desene be adam bu gidişata! Yasaklar nereye kadar, engeller sansürler nereye kadar? Yabancılara karşı güdülen bu “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!” mantığından vazgeçilmeli artık.
Bunca olan bitenin tek bir ismi var: “Kar”. Sözüm ne meclise, ne de meclise yan tutanlara. Sözüm elbette ki halka. Kalemdir kılıçtan keskin olan, mürekkebin akmadığı yerde kandır akan. Kutsal kitabın ilk ayetidir senin yolun halkım : “Oku!”.
AŞK-I TARİH…
Misafir Yazar
Yorumlar (3)