Çocuktum daha yine...

Boş alanlar her çocuk için oyun parkıydı eskiden. Rengarenk oyuncakların olmadığı koştuğun zaman kocaman bir toz bulutunun içinde deli gibi eğlendiğimiz zamanlardı.

Mahalleye Irak'lı bir aile taşınmıştı. Bizim yaşlarımız da bir erkek çocuğu vardı ailenin. Kumdan parkımıza o da gelir oyunlara katılırdı. Yadırgamazdı pek, çocukların anadili hep oyun olduğundan anlaşmada sorun çıkmazdı.

Bir gün baktım bağıra bağıra ağlıyor, etrafında olan bir kaç çocuk o bağırdıkça korktukça korkunç eğleniyorlar.

Yaklaştım yanlarına o sırada annesi de sese koştu geldi. Etrafına çember çizmişler ne anne içeri girebiliyor ne çocuk çizilen çemberden çıkabiliyor.

"Kim yaptı bunu?" dedi kadın a'ları genizden söylediği bozuk Türkçesi ile. Çocuklardan biri kadının sert tonundan korkup "ben" dedi hemen.

Kulağından tuttu "sil bunu" dedi. Çocuk ayağı ile çemberi sildi kadın çocuğu aldı gitti.

Çok etkiledi bu olay beni. Bir çocuğun çizdiği çember başka bir çocukta neden korkuya yol açsın o anne neden çocuğunu teselli etmek için çemberin silinmesini beklesin aklım almadı.

Aradan yıllar geçti olayı çoktan unutmuştum. Din sosyolojisi yüksek lisansı yaparken yezidiler hakkında araştırma sırasında işin gerçek sebebini öğrenmiştim.

Yezidi inancına göre o çemberi şeytan çizmiştir. Ve ancak çizen kişi o çemberi silerse dışarı çıkabilirsin. Tavus kuşunun kuyruğu ile ilişkilendirilir.

Aynı bu şekilde bize de bir çerçeve çizmişler. Biz de, o çerçeveyi bize layık görenler bizim için yeni bir çerçeve çizene dek beklemek durumundaydık.

En azından öyle zannediyor kendimizi buna mecbur hissediyorduk.

Eski Türkiye’nin yılmaz bekçilerine göre:

- Çıkalım şuradan…

- Yok aman ha!

- Kendi çerçevemizi belirleyelim…

- ı ıh olmaz!

- Kendi kurallarımızı, kendi hukukumuzu oluşturalım…

- Ya saçmalamayın!

Tam olarak durum buydu. Başkanlık sistemi bize kendi sınırlarımızı ve kendi özgürlüklerimizi yeniden temin etme hakkı verecek.

İnandığımız ve kabullendiğimiz herşeyi aslında silmenin kendi irademizde olduğu bunu bir defa yaparsak kendimizi içine hapsettiğimiz hayali sınırların aslında hiç var olmadığını anlayacağımız ilk hamle olacak.

Bunu yapmalıyız en azından çocuklarımız için.