Bir zamanlar hayranlıkla okuyup izlediği güçlü kalemlerin adımlarını takip eden ve onlarla aynı kulvarda olmayı başaran yazar Mehtap Şafak ile yazarlık, Türkiye’deki okuma oranı ve Türk Edebiyatının bugünkü durumu üzerine konuştuk. Önce yapıp sonra düşünen ve kendini sabırsız biri olarak tanımlayan yazar Mehtap Şafak, okur ile ilişkilerini, onlarla nasıl bir etkileşim içinde olduğunu ve bir anda yazar olunamayacağını; yazar olabilmek için uzun süre çalışmak gerektirdiğini dile getirdi.

Sidar Eren:
 Öncelikle röportajımıza sizi tanıyarak başlayalım. Mehtap Şafak kimdir? Yazarlık hayatına nasıl başlamıştır?
Mehtap Şafak: Önce yapıp sonra düşünen sabırsızın biriyim. Konuşmasını, duymasını, dinlemesini, gezip görmeyi seven ritmik bir kişiliğim var. Klasik yaşamın tütsüsünde, modern hayatın içinde yaşamayı tercih eden renkli yaşam stilimle suratsız gibi görünsem de sonrasında suratımı göstermeyi bilen sosyal biriyimdir. Yaşamın renklerini görebilen biri olarak bu renkleri dışa vurmam gerektiğini düşünürdüm çocukluğumdan bu yana. Bunu da kitlelerin gönüllerine dokunarak yapabilirdim ancak. Bu sebeple beni rahatlatan, mutlu eden bir eylemle yazarlık hayatına ‘merhabalar’ dedim.
Sidar Eren: “Öpücük Kıvamında” adlı kitabınızla bu yılki TÜYAP Kitap Fuarı’nda büyük beğeni topladınız. Bu size neler hissettirdi?

 
Mehtap Şafak: Açıkçası ilk imza günümün öncesinde kaygılıydım. Sonuçta ilk ve tek kitabımla, kitapseverlerle buluşacaktım. Onlarca güçlü ve tanınmış yazarlarla masanın aynı tarafında olacağım için zor bir sınav olacaktı benim için. Aslında ben çok güçlü bir insan değilimdir. Eğer ilk imza günümde imza verememiş olsaydım, küsebilirdim edebiyata. İmza alanına gittiğimde kaygılarımın ne denli yersiz olduğunu anladım. Kitabımın adı, birçok kitleye ilginç geldi. Ardından kitabımın içeriğine de onay veren okurlarımla göz göze geldim. Okuma bayramında yakasına kırmızı kurdele takılmış öğrenciler gibi şen oldum. Hayvan sevgisinden de bahsettiğim kitabımda, okurlarımdan birinin, adını‘Öpücük’ koyduğu kırmızı bir balığı hediye etmesi beni çok mutlu etti. Bu samimi ve güçlü ilgi yumağının karşısında, ne denli önemli ve hassas bir yükün altına girdiğimi anlamış oldum.
Sidar Eren: “Öpücük Kıvamında” adlı kitabınızın içeriğinden bahseder misiniz?
Mehtap Şafak: İlişkilerin ve sevgilerin çeşitli hallerini öpücüklerle hikâyelendirdim. ‘Öpücük Kıvamında’ adını ilk okuyanların yüzlerinde haylaz bir gülümseme beliriyor ve bu haylazlığı izlemek hoşuma gidiyor. Yediden yetmişe herkesin kendinden bir parça bulduğu bir hikâye aslında. Babasından ayrı büyümüş bir kız çocuğunun babaya olan öfkesi karşısında, ondan kaçmaya çalışırken geri dönüp sımsıkı sarılmak istemesinin hikâyesi. Ayrıca yasak aşkın değil, yanlış zamanlarda yaşanan aşkların anlatıldığı bir kitap.
Sidar Eren: Hayranlıkla okuyup izlediğiniz güçlü kalemlerle artık aynı kulvardasınız. Bunu nasıl başardınız?
Mehtap Şafak: Aslında böyle söylemek için daha çok erken. Kendimi edebiyatçı olarak görmüyorum. Yazmayı seven, meraklı ve yaramaz biriyim. Sevgili üstadımız Turgut Özakman ‘Hoş geldin aramıza’ dediği zaman çok garipsemiştim. Birkaç üstat daha kitabımın içeriğinin, üslubunun ve akışının her yazarın harcı olmadığını kalın kafama sokmaya çalıştı. Sevgili Ayşe Kulin’den de aynı cümleleri işitince ‘Evet doğru yoldayım’ dedim nihayetinde.
Sidar Eren: Bir yazar olarak okur ile sürekli etkileşim içindesiniz. Okurların beklentilerini nasıl karşılıyorsunuz?


Mehtap Şafak: Okurlarla etkileşimimi kaldırırsam kaynağımı kurutmuş olurum. Sonuçta yazılanlar tamamen yazarın hissettikleri, yaşadıkları, tecrübeleri değil. Gözlemleyerek, dinleyerek, görerek, duyarak, empati kurarak yazılarımı zenginleştirebilirim. Birçok okurum özelini benimle paylaşmak istiyor. ‘Beni anlayacağınızı biliyorum’ diyerek sözlerine başlıyorlar. Sonuçta herkesin en az bir sırrı, zaafı, hüznü, yenilgisi veya özlemi var. Duygularını paylaşmaları beni onurlandırıyor aslında. Ama şunu unutmamak gerek ki; ben bir psikolog değilim.
Sidar Eren: Sizce kadın ve erkek yazarlar arasında farklılık var mı?
Mehtap Şafak: Bence kadın yazarlar daha ince işliyor duygu selini. Erkek yazarlar daha analitik düşünüyor. Ayrıca şöyle bir şanssızlığımız var; biz kadın yazarların kaleminin ucu çok sivri olamıyor. Yazdıklarımızı yazarın hayatı olarak algılayabiliyor bazı okurlar. Eş dost ne diyecek kaygısını taşıyabiliyoruz. Mesela bir fahişenin düşüncelerini, hayatını yazamayabiliyoruz. İnsanlar “Nereden biliyor böyle düşündüğünü? Demek ki o da…” diyebiliyor. Benim kitabımda yazılanları benim hayatımmış gibi düşünen birçok insanla karşılaştım. “Ah yavrum sen neler yaşamışsın da haberimiz yokmuş” diyen akrabalarımla konuştum; dedikodulara maruz kaldım. Aslında bu da beni mutlu ediyor. ‘Demek ki sağlam yazıp iyi yansıtmışım okurlara’ dedirtiyor bana.
Sidar Eren: Sizce Türk Edebiyatı ne hak ettiği yerde mi?
Mehtap Şafak: Günümüz Türk Edebiyatı yelpazesinin gittikçe genişlediğini düşünüyorum. Popüler kültürün rüzgârına edebiyatımız da kapıldı bence. Sanatta, müzikte ve modada da olduğu gibi edebiyatı da bir çırpıda tüketiyoruz. Gelişmiş ülkelerde bir kitabı, müzik CD’sini yıllarca raflarda görebilirken; bizde hemen yeri yenisine devrediliyor. Almanya’da bir yıl içerisinde çıkarılan kitap sayısı ile ülkemizde çıkarılan kitap sayısı arasında uçurumlar var. Bizdeki kadar kitap basılmadığı halde okur oranı bizden çok fazla.
Sidar Eren: Japonya’da toplumun yüzde 14’ü, ABD’de 12’si, İngiltere ve Fransa’da yüzde 21’i düzenli kitap okurken, ülkemizde sadece binde bir kişi kitap okuyor. Bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz?
Mehtap Şafak: Tabii ki bu üzücü bir oran. İnsanlarımızın öncelikleri arasında edebiyat alt sıralarda maalesef. Kitap okuyarak zihinlerini harekete geçirmektense, televizyon dizilerini izlemek daha çekici geliyor insanlara.



Röportaj:
Sidar Eren