Çantacı Necmi Hoca:
Biz teşekkür eder çalışmalarınızın devamını dileriz.
Soru1: Çantacı Necmi Hoca kimdir, bize biraz bahseder misiniz?
Çantacı Necmi Hoca:
Efendim 1937 yılında İzmir’in Urla ilçesinde dünyaya gelmişim. Babamız 1920 yılında Kosova Priştine’den, Murat Hüdavendigarın şehid olduğu beldeden İzmir Urla’ya hicret etmek zorunda kalmış. Çocukluğumuz İzmir Urla’da geçti. İlkokulu burada okuduk zaten bunun dışında da başka bir tahsilim yok.
On beş yaşına kadar Urla’da kaldık. Arazilerimiz varsı çitçilik ile uğraşıyorduk. Babam bilhassa annem bizim çiftçi kalmamızı, bir meslek öğrenmemizi çok arzu ediyordu, onun bu ısrarları neticesinde Urla’dan İzmir’e geldik. İzmir’de bir çantacının yanında çıraklık yapmaya başladım.
Askere gidene kadar burada çalıştım. Askerlik vazifemi ifa ettikten sonra kendim bir dükkân açarak bu mesleği icra etmeye başladım. Asıl adım Necmettin ama rahmetli annem ve babam kısaca Nemci derlerdi. Yaptığımız meslek çantacılık olunca lakabımız Çantacı Necmi olarak kaldı. Tarihte de genellikle böyle olmuş zaten insanlar yaptıkları meslekler ile anılır olmuş.Somuncu baba, Terzi baba, Fırıncı abi, Sirkeci baba gibi
Soru2: Türkiye'de gerçekten çok değerli hocalar gördük, ancak siz hemen hepsinden farklı bir tarzla aynı imani ve İslami değerlere hizmet ediyorsunuz. Hitabetinizde ki bu üslubu ve dindarlar dışında ki kesime de bu hizmetleri ulaştırmak için tercih ettiğiniz sohbet ortamları diğer hocalarımızdan farklı. Bunun nedenini ve bu hizmet anlayışınızın ortaya çıkmasında ki faktörleri bizimle paylaşır mısınız?
Çantacı Necmi Hoca:
Paylaşırım. Tabii ki
Evvela Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin dediği gibi Risale i Nurlar bu asrın fehmine (anlayışına) Kuran ı Kerim’in bir dersidir.
Her asırda yaşayan insanların anlayış tarzları farklı farklı olduğu için Kuran ı Kerim’in ihtiva ettiği hakikatleri insanların doğru anlamaları için Cenab ı Hak her yüz senede bir Müceddid göndermiştir.
Peygamber Efendimiz (S.a.v.)bir hadisi şeriflerinde bunu şöyle izah etmiştir;
اِنَّ اللّهَ يَبْعَثُ لِهذِهِ اْلاُمَّةِ عَلَى رَاْسِ كُلِّ مِاَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا دِينَهَا
"Her yüz senede Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor."
Müceddidlerin vazifesi dine yeni bir şey katmak değil yalnızca asrın fehmine (anlayışına) uygun olarak Kuran ı Kerim’in hakikatlarını izah etmektir.
Risale i Nur eserlerinde anlatılan temsiller, teşbihler, meseller, izahlar günümüz insanlarının anlayabileceği şekildedir.
Bizim anlattığımız misallerde Risale i Nurlardan aldığımız feyze, derse binaendir. Değişik bir üslubumuz var ise Risale i Nur fidanlığındandır.
Risale i Nur eserlerinin güzelliğindendir. Tabii ki Cenab ı Hak herkese ayrı bir kabiliyet vermiştir.
Rabbimiz Kuran ı Kerim’de قَسَمْناَ نَحْنُ (Taksimatı biz yaptık)buyurmuştur. Rahmet hazinesinden bizim payımıza düşende bu şekildedir.
Kısmetine razı ol ki rahat edesin buyrulmuş.
Bediüüzaman Hazretleri bir ifadesinde
“Mühimlerini ben söyleyeceğim. İncelerini sen kendin istihrac et.” diyerek bizleri ders verdiği bir mesele hakkında düşünmeye, tefekküre, istihrac ve istinbat etmeye, lafızdan, kelamdan mana çıkarmaya sevk etmektedir.
Bizim de yapmış olduğumuz yapmaya gayret gösterdiğimiz meseleler de bu şekildedir.
Soru3: Sizlerin her fırsatta son olarak bugün ki ve diğer Show TV programlarınızda da Risale-i Nur'u tanıtma gayretiniz dikkat çekici bir gayret taşıyor. Bu eserleri tavsiye etmek sizin için neden bu kadar bu önemli?
Çantacı Necmi Hoca:
Efendim
Risale i Nur eserlerini okumayı ve başkalarına tavsiye etmeyi neden bu kadar önemli mi görüyoruz izah edelim. Çünkü bu eserlerin müellifi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Mektubat isimli eserinde şöyle demektedir:
“Sesim yetişse, bütün Küre-i Arz'a bağırarak derim ki: Sözler güzeldirler, hakikattırlar; fakat benim değildirler, Kur'an-ı Kerim'in hakaikinden telemmu' etmiş şualardır.”
وَ مَا مَدَحْتُ الْقُرْآنَ بِكَلِمَاتِى ٭ وَ لكِنْ مَدَحْتُ كَلِمَاتِى بِالْقُرْآنِ
Yani:
"Kur'anın hakaik-i i'cazını ben güzelleştiremedim, güzel gösteremedim; belki Kur'anın güzel hakikatları, benim tabiratlarımı da güzelleştirdi, ulvîleştirdi."
Madem böyledir; hakaik-i Kur'anın güzelliği namına, Sözler namındaki âyinelerinin güzelliklerini ve o âyinedarlığa terettüb eden inayat-ı İlahiyeyi izhar etmek, makbul bir tahdis-i nimettir.
Bugün Risale i Nur eserleri vasıtasıyla anlatılan Kuran ı Kerim’in hakikatlarına tüm insanlığın ihtiyacı vardır. İnsanlığın en büyük meselesi, en büyük ihtiyacı imandır. Altı bin küsür sayfalık Risale i Nur eserlerinde baştan sona kadar iman hakikatları, Allahın varlığı ve birliğinden tutun ta Haşrin ispatına (öldükten sonra dirilme) Meleklere imandan tutun ta Kadere İman meselesine kadar bütün iman esasları, akla hiç bir şüphe gelmeyecek bir tarda izah ve ispat edilmiştir.
Kısaca Bediüzzaman evirmiş Allah demiş, çevirmiş Allah demiş.
Haşri yani öldükten sonra dirilmeyi, hastalığı, iktisadı vb meseleleri anlatırken bile işe temelden başlamış. Bizde ondan aldığımız derse binaen her yerde bu iman hakikatlarını anlatıyoruz ve insanlara da tavsiye ediyoruz başkada anlatacak bir şeyimiz yok zaten.
Mesela, siz bir hastalıktan muzdarip olsanız. Bir doktor veya bir ilaç sayesinde o hastalıktan kurtulsanız, sizinle aynı derdi paylaşan insanlara bu tedaviyi tavsiye etmez misiniz? İnsan na kadar gaddar da olsa tavsiye eder değil mi?
Aynen öyle bugün insanlığın içinde bulunduğu tüm burhanların sıkıntıların, depresyonların vs temelinde zaaf ı iman vardır.
İşte bu yüzden, bu zamanda bu hastalıkların reçetesi olarak Kuran ı Kerim in en tesirli manevi bir dersi, tefsiri olarak, bu eserleri gördüğümüz için en çok bu eserleri tahşidat yapıyoruz ve tavsiye ediyoruz.
Soru4: Risale-i Nur'ları anlatmakla halka sevdiriyorsunuz ancak bizlere gelen bilgiler gösteriyor ki okumak durumunda anlaşılması zor. Bu noktada nasıl bir yol izlememiz gerekir değerli hocam?
Çantacı Necmi Hoca:
İnsanı saray gibi bir bina olarak düşünecek olursak, o binanın temelleri imanın rükunlarıdır. İnsanı bir ağaca benzetecek olursak o ağacın kökleri imanın esasatıdır. İman rükünlarının içerisinde en mühimi iman ı billah yani Allah’a imandır. Daha sonra peygamberlere iman daha sonra öldükten sonra dirilmeye (haşir) iman gelir. Bunun için bir insan evvela, en başta bu ilmi iman ilmini öğrenmek zorundadır. İlimlerin esası, ilimlerin şahı ve padişahı iman ilmidir.
Şimdi insanlar bu kitabı eline alır almaz hemen anlamak istiyorlar anlamayınca da bir kenara kaldırıp koyuyorlar, anlama yolunda hiçbir çaba sarf etmiyorlar.
Bu gazete sutunu gibi bir şey değil ki, en büyük ve en önemli şey olan imandan bahsediyor. İman ilminden bahsediyor. Merdivenleri tırmanmak lazım, sebat etmek lazım, gayret göstermek lazım, en basit bir lisan öğrenmek için bile insanlar birkaç yılını feda ediyor, bir meslek öğrenmek için yıllarını veriyor bu mesele ki bunlarla kıyasa bile gelmez bizim ebedi saadetimizin anahtarı olan imanı, iman ı tahkikiyi bizlere ders veriyor, kazandırıyor.
Bu noktadan sebat ve devam göstermek lazım bu birincisi
Gelelim ikincisine bu eserleri okuyup anlamadıklarını, anlayamadıklarını söyleyen kardeşlerimiz dikkatli okumuyor biraz dikkat etse meseleleri anlayacaklardır.
Mesela:
“Tevekkül eden ve etmeyenin misalleri, şu hikâyeye benzer:
Vaktiyle iki adam hem bellerine, hem başlarına ağır yükler yüklenip, büyük bir sefineye bir bilet alıp girdiler. “
Şimdi bu cümlede anlaşılmayan tek kelime SEFİNE, gelen cümleyi dikkatle okuyalım. Birisi girer girmez yükünü gemiye bırakıp, üstünde oturup nezaret eder.
SEFİNE ‘nin ne demek olduğunu hemen akabindeki cümleden öğrendik. Yalnız bunun için dikkat lazımdır.
Sonra Bediüüzaman Hazretleri mesela, yani, şöyle ki, çünkü dedikçe meseleyi izah etmektedir. Birde şu nokta var ki, esasında Risale i Nurların dili ağır değil biz hafif kalıyoruz. Günlük hayatında yüz elli iki yüz kelime ile ancak konuşan bu insan çıkmış bu eserler çok ağır ben anlayamıyorum daha anlaşılır olsa olmaz mı diyor. Marifet ve matlub olan netice ilmi kendi seviyesine düşürmek değil kendisini o seviyeye çıkarmaktır. Bu böyle olmaz bazı insanlar armut piş ağzıma düş mantığı içerisinde bu çok yanlış. Ben ilkokul mezunuyum okuyorum anlıyorum. İlk okuduğum zamanda anladım ve kendime göre de başkalarına anlattım Allah bereket versin Onlarda biraz dikkatli okurlarsa anlarlar.
Yani Risale i Nurları sadeleştirmeye gerek yok biz kendimizi sadeleştirirsek anlamamız daha da kolaylaşır. İnsanın sadeleşmesinden maksat günahlardan, haramlardan, Allah’ın cc yasakladığı şeylerden kaçınmasıdır. Sen gözüne kulağına dikkat etmezsen, sağa sola günah şeylere bakarsan, manen gözün körelir veya puslanır. Puslu, buharlı göz ile hakikat tam manasıyla görülmez. Bir insanın anlayışı ruhundaki şeffafiyete ve tasaffiye bağlıdır buda meselenin manevi yönü
Soru5: Bize birazda bu eserleri yazan Said Nursi hazretlerinden kısaca bahseder misiniz?
Çantacı Necmi Hoca:
Eskiden insanlar hak yoldan ayrılıp dalalete saptıkça Cenab ı Hak, insanları uyarıp yol göstermeleri için peygamberleri göndermiştir.
Kuran ı Kerim Ahzab Suresi 40. Ayetin ifadesi ile Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Allahın cc elçisi ve peygamberlik silsilesinin sonuncusudur. Ondan sonra bir daha peygamber gelmeyecektir.
Fakat din kıyamete kadar baki kalacaktır. İşte bu yüzden Cenabı hak her yüz senede bir müceddidleri göndermiştir. Bunlar peygamber değildirler ama peygamberlerin vazifesini yerine getirmişlerdir Nitekim Peygamber Efendimiz bir hadisi şeriflerinde “Ümmetimin âlimleri, İsrailoğullarının peygamberleri gibidir.” Buyurmuştur.
Başka bir hadisi şeriflerinde ise “Âlimler, peygamberlerin varisleridir” Buyurmuştur. Bediüzaman Said Nursi Hazretleride o varislerden, müceddilerden birisidir.
Eşref Edip in ifadesiyle yazarların kalemlerini kırdığı, ağızlarını bağlayarak, kuşe i uzletlerine çekildiği bir zamanda meydan da konuşan ve hakkı terennüm eden tek bir şahıs vardı o da Hazreti Nurdu.
Evet, ezanların susturulduğu, Kuran ı Kerim okumanın yasaklandığı bir dönümde bu hakikatları anlatan bir zattır Bediüzzaman
Soru6: Sizin bu hizmet anlayışınızı 'Çantacı Necmi Abi/Hoca yaklaşımı' olarak örnek alan gençlerimiz var. Onlara tavsiyeleriniz ve söyleyecekleriniz nelerdir?
Çantacı Necmi Hoca:
لَيْسَ الْكَحْلُ كَالتَّكَحُّلِ
“Yani: Fıtrî karagözlülük, sun'î (yapma) karagözlülük gibi değildir. Yani yapma ve sun'î olan birşey ne kadar güzel ve ne kadar kâmil olursa olsun, fıtrî ve tabiî olan şeylerin mertebesine yetişemez ve onun yerine kaim olamaz. Herhalde sun'îliğin yanlışlıkları, onun ahvalinden, etvarından belli olacaktır.”
Şimdi sizin sorunuza bir örnek ile cevap vereyim.
Beni bir gün bir topluma sohbet için davet ettiler. Davet edildiğim yer konservatuarda şarkı söyleyen hanım ve beylerin bulunduğu bir ortam
Beni bir gün bir topluma sohbet için davet ettiler. Davet edildiğim yer konservatuarda şarkı söyleyen hanım ve beylerin bulunduğu bir ortam
Bu ortamda bir meseleyi izah ederken orada ki dinleyiciler içindeki bir bayana maşallah Cenab ı Allah sizi ne kadar güzel yaratmış, insan olmak için dilekçe verdiniz mi? Diye bir soru sordum o bayan Hayır diye cevap verince şöyle devam ettim.
Bir gözlük aldım yüz lira verdim, bir çift gözüm var beş kuruş para vermedim, sizde vermemiş sinizdir herhalde diyince tabii dedi. Bak kızım dedim. Cenab ı Allah bize ne kadar güzellikler vermiş diye anlatmaya devam edince o hanımefendinin gözleri yaşarmaya başladı…
Şimdi ben sohbetlerimde yaşadığım olayları vs hatıralarımı dinleyenlerim ile paylaşmayı seviyorum.
Bir sohbetimizde yukarıda anlattığım olayı dinleyen bir kardeşimiz otobüse binmiş yanında oturan hanımefendiye ne güzel gözleriniz var, kaç paraya aldınız? Diyince hanımefendi lan terbiyesiz ne demek istiyorsun çıkarırsam ayakkabıyı kafanı delerim diye tepki göstermiş.
Bu yüzden her taş yerinde ağırdır diye bir atasözümüz var kişinin kadir ve kıymetini değerini en iyi bilenler o mesele ile ilgi ve alakası olanlar o meselenin etrafında bulunanlardır.
Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol diye bir özdeyişimiz var sanırım sorduğunuz soruyu özetleyecek mahiyette. Yani kişinin özü ile sözü birbirini destekleyecek mahiyette olmalıdır
Soru7: Kıymetli vaktinizi bizlere ayırarak önemli bilgiler öğrenmemize vesile olduğunuz içi ve sorularımıza verdiğiniz yanıtlar için www.beyazgundem.com haber merkezi olarak, teşekkür ediyoruz.
Son olarak eklemek Türkiye'ye bizim aracılığımızla söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Çantacı Necmi Hoca:
Karşınızdaki kişi kim olursa olsun, tebessüm ile onu düşünmeye sevk edecek bir şeyler söylemek lazımdır. Çünkü Peygamber Efendimiz (asm) tebessüm sadakadır buyurmuştur.
Mesela vapurda seyahat ediyorsunuz yanınızdaki bir yolcu ile tanıştınız din namına bir şeyler anlatmak istiyorsunuz. Ona namaz kılıyor musun? Oruç tutuyor musun? Hanımın kapalı mı? Gibi amel ile ilgili sorular sormak yerine, sağlam bir amelin üstüne bina edilebileceği iman hakikatlarından bahsetmek daha güzel ve hikmetli olur. Mesela yanımızdaki bu kişiye şöyle diyebiliriz. Bak kardeşim, denize bir taş atıyorsun batıyor, koskoca gemiler batmıyor bu nasıl oluyor diyerek, Rabbimizin bunları bize nasıl musahhar kıldığını, bunlardaki hikmetleri, güzellikleri anlatabiliriz.
Çünkü Rabbimiz Bakara Suresi 164. Ayeti Kerimede
“İnsanlara fayda veren şeylerle (yüklü olarak) denizde akıp giden gemilerde… Akıl erdirecek bir topluluk için (Allah’ın varlığına ve birliğine deliller vardır)” buyurmaktadır.
Bir de içinde bulunduğumuz nimetlere şükür ile mukabele etmek gerektir. Çünkü şükür nimeti ziyadeleştirir gafleti dağıtır. Bizim memleketimiz âlem i İslam a kıyaslandığında cennet hükmündedir. Ülkemizde yapılan bu hizmetler doksan küsür seneden beri devam etmektedir. Yapılan bu hizmetler memleketimiz için sadaka hükmündedir. Bela ve musibetlerin define vesiledir inşallah.
Bediüzzaman Hazetlerinin ifadesiyle
“Risale-i Nur asayişin temel taşına hizmet eden bir sadaka-i makbule hükmündedir. Maddî ve manevî tehlikelerden bu memleketi muhafazaya vesile olduğu tahakkuk eden bir hakikat-ı Kur'aniyedir. Cenab ı Mevla memleketimiz başta olmak üzere tüm bilad i islamiyeyi her türlü bela ve musibetlerden muhafaza buyursun. Yaşanan bu sıkıntı ve musibetleri ittihad ı İslam a, birlik ve beraberliğimize vesile kılsın. Her kışın bir baharı, her gecenin bir sabahı olduğu gibi çok kararan bu gecelerimizin sabahı yakındır inşallah
"Evet ümidvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sadâ, İslâm'ın sadâsı olacaktır!
Teşekkürler…
Röportajı yapan: Nurullah Badem ve Serkan Çakır