Her gün yaklaşık 500 bin insan doğuyor veya ölüyor bu dünyada. Birileri devamlı toprak kazarken kokmayalım diye, birileri ilk ağlamayı duymak için aynı anda kulak kabartıyor. Ne muazzam rakam değil mi? Ama buna karşın her gün 275 milyon yeni yıldız doğuyor veya yok oluyor.
Hiç yakıt ikmali yapmayacak tipik bir uçakla saatte 900 km hızla Dünya'nın çevresini dolaşmanız 2 günden az sürüyor ama aynı hızla Güneş'e ulaşmanız ise tam 19 yıl alıyor. Güneş gibi parlamaya kaç yıl gerekiyor onu bilmiyorum işte.
Dünya Güneş'in etrafında 1 yılda dönüyor. Biz bunu "Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç..." diye tasvir ediyoruz da Güneş'in Samanyolu Galaksisi etrafında tam bir tur atması içinse tam 225 milyon yıl gerekiyor hangi mevsimine şiir yazacağız hangi akşamında ağlayacağız onu bilmediğimizi atlıyoruz.
Bir yaz akşamı genelde balkonda, şanslıysak bir yaylada, ellerimizi başımızın altına yastık yapıp, çekirge seslerini dinleyerek, eğer hava da açıksa gökyüzüne baktığınızda; en fazla 2500 yıldız görebilirsiniz. Yalnızca Samanyolu Galaksisi'ndeki yıldız sayısı bundan 80 milyon kat fazla oysa. Kişi başına 28 yıldız düşüyor. Görebildiğimiz kadar güzel, algımız kadar sınırlıyız.
Mesela Güneş Dünya'nın kütlesinin 330 bin katı kadar bir kütleye sahip. Galaksimizin merkezindeki Sagittarus A isimli kara deliğin kütlesiyse bundan güneşten tam 4 milyon kat daha fazla. İçinde kendimizi kaybettiğimiz ve genelde bulamadığımız ruhumuzun karadeliklerini saymıyorum bile.
Bizim için dünyamız biricik. Buna karşın sadece samanyolu galaksimizde canlı yaşama olanak tanıyabilecek tam 40 milyar gezegen var. Kişi başına 5 tane. Keşke imkan olsa da oraya kadar gidebilsek. Birine küssen ya da kafa dinlemek için yok olmak istesen beş ayrı gezegen var her insan için ayrı ayrı. Gerçi o zaman da "Ruşen amcaların sedat gezegenine havuz yaptırmış diyorlar" diye darlayan aile bireyleri olur ama olsun.
Daha gripe, savaşa, açlığa, ayrılığa, özlemeye, küsmemeye, günaha düşmemeye, nefsine söz geçirmeye çare bulamayan insanoğlunun şu rakamlar karşısında acziyetini idrak edemeyip böbürlenmesi kadar komik bir şey yok.
Doğması da ölmesi de elinde olmayan, boşaltım sistemine bile efendilik yapamayan, midesine "bak artık acıkmak yok ha" diye emir bile veremeyen, iradesine tam manası ile hakim olamayan insanoğlunun şu koca evrenin azameti karşısında rabbine karşı kibirlenmesi kadar korkunç bir hadsizlik yok.
Bir bebek dünyanın sadece beşiğinden ibaret olduğunu zanneder. Mutsuz biri dünyada herkes mutsuz gibi hisseder. Konuşan biri herkesin ne dediğini anladığını düşünür, mutluysan herkes mutlu zannedip hastaysan herkesin halinden anlayacağını zannettiğin gibi.
Duygularının algısı bile bu kadar sınırlı bir canlının sınırsız güç elinde gibi kendini hoyrat kullanması akıl karı değil.
"Ve andolsun, kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet taddırsak, kuşkusuz; 'Kötülükler benden gidiverdi' der. Çünkü o, şımarıktır, böbürlenendir." Hud suresi 10. Ayet
Hiç yakıt ikmali yapmayacak tipik bir uçakla saatte 900 km hızla Dünya'nın çevresini dolaşmanız 2 günden az sürüyor ama aynı hızla Güneş'e ulaşmanız ise tam 19 yıl alıyor. Güneş gibi parlamaya kaç yıl gerekiyor onu bilmiyorum işte.
Dünya Güneş'in etrafında 1 yılda dönüyor. Biz bunu "Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç..." diye tasvir ediyoruz da Güneş'in Samanyolu Galaksisi etrafında tam bir tur atması içinse tam 225 milyon yıl gerekiyor hangi mevsimine şiir yazacağız hangi akşamında ağlayacağız onu bilmediğimizi atlıyoruz.
Bir yaz akşamı genelde balkonda, şanslıysak bir yaylada, ellerimizi başımızın altına yastık yapıp, çekirge seslerini dinleyerek, eğer hava da açıksa gökyüzüne baktığınızda; en fazla 2500 yıldız görebilirsiniz. Yalnızca Samanyolu Galaksisi'ndeki yıldız sayısı bundan 80 milyon kat fazla oysa. Kişi başına 28 yıldız düşüyor. Görebildiğimiz kadar güzel, algımız kadar sınırlıyız.
Mesela Güneş Dünya'nın kütlesinin 330 bin katı kadar bir kütleye sahip. Galaksimizin merkezindeki Sagittarus A isimli kara deliğin kütlesiyse bundan güneşten tam 4 milyon kat daha fazla. İçinde kendimizi kaybettiğimiz ve genelde bulamadığımız ruhumuzun karadeliklerini saymıyorum bile.
Bizim için dünyamız biricik. Buna karşın sadece samanyolu galaksimizde canlı yaşama olanak tanıyabilecek tam 40 milyar gezegen var. Kişi başına 5 tane. Keşke imkan olsa da oraya kadar gidebilsek. Birine küssen ya da kafa dinlemek için yok olmak istesen beş ayrı gezegen var her insan için ayrı ayrı. Gerçi o zaman da "Ruşen amcaların sedat gezegenine havuz yaptırmış diyorlar" diye darlayan aile bireyleri olur ama olsun.
Daha gripe, savaşa, açlığa, ayrılığa, özlemeye, küsmemeye, günaha düşmemeye, nefsine söz geçirmeye çare bulamayan insanoğlunun şu rakamlar karşısında acziyetini idrak edemeyip böbürlenmesi kadar komik bir şey yok.
Doğması da ölmesi de elinde olmayan, boşaltım sistemine bile efendilik yapamayan, midesine "bak artık acıkmak yok ha" diye emir bile veremeyen, iradesine tam manası ile hakim olamayan insanoğlunun şu koca evrenin azameti karşısında rabbine karşı kibirlenmesi kadar korkunç bir hadsizlik yok.
Bir bebek dünyanın sadece beşiğinden ibaret olduğunu zanneder. Mutsuz biri dünyada herkes mutsuz gibi hisseder. Konuşan biri herkesin ne dediğini anladığını düşünür, mutluysan herkes mutlu zannedip hastaysan herkesin halinden anlayacağını zannettiğin gibi.
Duygularının algısı bile bu kadar sınırlı bir canlının sınırsız güç elinde gibi kendini hoyrat kullanması akıl karı değil.
"Ve andolsun, kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet taddırsak, kuşkusuz; 'Kötülükler benden gidiverdi' der. Çünkü o, şımarıktır, böbürlenendir." Hud suresi 10. Ayet