Yeni dünya düzeninin inşaa edilmeye, yeni yeni haritaların çizilmeye çalışıldığı şu günlerde, yeni dünya düzeninde söz sahibi olmak isteyen Siyonistler, Pentegon ve İngiltere üçlüsünün yapmayı hedeflediği tek şey var. O da dünya üzerindeki tüm ülkeleri irili ufaklı küçük küçük parçalara bölüp, daha sonra bu küçük ülkeciklerin başına kendi istediği ve atadığı insanları yerleştirmek kaydıyla, geçtiğimiz 100 yılda olduğu gibi yine önümüzdeki 100 yılda da dünyayı yönetme arzusudur.
Organize etmeye çalıştıkları ikinci husus ise gerek savaşlar ve gerekse salgın hastalıklar yoluyla dünya nüfusunu azaltmaktır. Çünkü dünyanın nüfusu her geçen gün biraz daha artmakta ve insanlar, onlar tarafından kontrol edilemez hale gelmeye başlamıştır. Bu tezden yola çıkarak size Arap yarımadasının üzerinde oynanmaya çalışılan oyunu izah etmeye çalışacağım.
Tüm dünya ülkeleri için türlü çeşitli planları olan yönetim üçlüsünün, yani siyonistler, ingilizler ve pentagon'un, elbetteki Suud Krallığı gibi zengin bir krallığı ellerinde tutmak için ve yönetmek içinde belli başlı planları var. Suudi Arabistan dediğimiz coğrafya, hem İslam'ın kalbi olması hasebiyle hem de sahip olduğu yer altı zenginlikleri ile dünyayı yönetmek isteyen itlerin her daim iştahlarını kabartmıştır.
Tam olarak 150 yıldır, bu coğrafyayı ellerinin altında tutmak için türlü entrikalar ve türlü çeşitli planlar devreye sokarak, Suud yönetiminin gerek dini açıdan elde ettiği gelirleri ve gerekse yeraltı zenginliklerinden elde ettiği tüm gelirlerini, tabiri caizse bir inek gibi sağmışlardır. Suudlulara hayatlarını zenginmiş gibi idame ettirecekleri kadar parayı bırakıp, geri kalan gelirlerin tamamını ve oranın petrollerini kendi ülkelerine akıtmışlardır.
Tam 150 yıl boyunca, batıya duydukları hayranlıkları sebebiyle, bu duruma sesini çıkartmayan suud krallığı artık büyüdü ve nüfus olarak 20.000'e ulaştı. Eeee tabii ki doğal olarak, aile içerisinde sömürülmeyi hazmedemeyen ve yönetimde söz sahibi olup, sömürgecilere kafa tutmayı kafaya koymuş veliaht prensler türedi. Geçtiğimiz aylarda siyonistler, ABD eliyle bir film tezgahlayarak, batıya kafa tutan tüm suud ailesi mensubu veliahtları tutuklayıp zindanlara tıktı. Yetmedi!
Daha önce onlara zorbalık ve baskı ile bankalarına yatırttıkları paralarına mallarına mülklerine el koyuldu. Sadece Suud Ailesi mensuplarına mı yapıldı bu zulüm?Hayır! Tüm batı karşıtı bürokratlara, iş adamlarına, gazetecilere, yöneticilere aynı şey uygulandı. Kimisi katledildi, kimisi tutuklanarak malları gaspedildi. Tam da o günlerde Siyonistler kendilerine hakkıyla hizmet edecek dediklerini harfiyyen yerine getirecek, yönetimde kendilerine hiç zorluk çıkartmayacak olan birini Prens Muhammed bin Selman'ı başa getirdi.
Getirdi getirmesinede, yinede çatlak seslerin önüne geçemedi. Zaten bu olay dünyayı yönetmeyi kafaya koymuş yönetim üçlüsü için geçici bir çözümdü. Bu sömürgeci yönetim üçlüsünün asıl amacı, öncelikle 20 bin mesuplu Suud ailesini, kendi içerisinde çatıştırmak kaydıyla bölmek parçalamak. Sonrasında ise yönetimde söz sahibi olan büyük aşiretler ile Suud ailesini çatıştırmak kaydıyla iç çatışmalara sebebiyet verip, orada Arap Emirlikleri benzeri parçalı bir yapı oluşturup, BAE gibi kontrol altına albilecekleri dört tane küçük devletçik oluşturmaktır.
Peki plan sadece bu kadar mı? Tabii ki hayır...
Dünyayı yönetmeyi kafasına koyan sömürgeci üst akıl, hemen akabinde Yemen'de çıkan yangını İran'a taşıyarak Şii-sünni savaşının kıvılcımını çakmanın derdinde. Sonraki hedef iran. İran'ı da kendi içerisinde Şii-Sünni çatışmasıyla parçalara ayırıp küçültmeyi daha sonrada yönetimine el koymayı hedefleyen siyonistlerin sonraki avı Türkiye. Türkiye'de yapmayı planladıkları BOP projesinden uzun uzun bahsetmeye zaten gerek yok sanırım.
Şimdi yeniden dönelim Suudi Arabistan meselesine ve son günlerde en çok konuştuğumuz Suudi gazeteci Kaşıkçı'nın katline... Bu cinayet göründüğü kadar küçük ve masumane bir cinayet değil ve sanıldığı gibi amaç sadece ABD ye ve Suud yönetimine muhalif olan bir gazeteciyi ortadan kaldırmak değildi. Amaç görünenden çok daha büyük.. öncelikle şunu netleştirelim: Suud Krallığını, Kaşıkçı cinayetini işlemeye azmettiren siyonist ABD'nin ta kendisidir ve amaç sadece muhalif bir gazeteciyi ortadan kaldırmak, Suud krallığını el altından tehdit ederek yüksek meblağda haraç kesmek, Türkiye'yi zan altında bırakmak kaydıyla Türkiye'nin sesini kesmek, Türkiye'ye Ortadoğu'daki kazanımlarını bıraktırarak, Ortadoğu'dan el çektirmek, Türkiye'nin dünyadaki kariyerini sarsmak gibi görünse de bu cinayetin altında çok daha büyük planlar aramak lazım.
Büyük resmi görebilenler için Kaşıkçı cinayeti varan 1'di.. Fakat İlahi Adalet işte.. ABD Suud'a işlettiği bu cinayet esnasında deşifre oldu. Ve bu pisliği temizlemek için Kral Selman'a, "bu durumu kabullen ve uluslararası alanda ismini temizle" diye baskı yapıyor. Parlementolarında, Suud'a karşı aldıkları yaptırım kararları ile sanki kendilerinin bu cinayetle uzaktan yakından hiçbir ilişkileri yokmuş gibi intiba yaratmaya çalışıyor.
Dışişleri Bakanı Pompeo apar topar Suudi Arabistan'a giderek kapalı kapılar ardında Kral Selman'a talimatlar yağdırıyor. Dün ABD Başkanı Trump "bu cinayetin sonuçları Suudi Arabistan için çok ağır olacak" diye açıklama yaparak, hem kendi üzerindeki pisliği temizlemiş oluyor, hem de Suudi Arabistan'a belki kanlı bir şekilde belki de kansız, sadece deşifre olmuş Prens Selman'ı azlederek, yönetimini kendi istediği birine teslim etmek kaydıyla çökeceklerinin sinyallerini vermiş oluyor.
Saddam Hüseyin'in Kuveyt'e saldırma mevzusunu hatırlarsanız, neyi izah etmeye çalıştığımı daha iyi anlayacaksınız. O zamanda ABD Saddam Hüseyin'i gazlayarak, Kuveyt'in üzerine salmıştı. Böylece Saddam Hüseyin'in dünyadaki prestijini sarsmış hatta ABD'nin Irak yönetimine müdahale edebilmesi için haklı bir sebep ortaya çıkarmış ve Saddam Hüseyin Kuveyt'e müdahil olunca, ABD'de bunu bahane edip Irak'a çökmüştü.
Durum şu anda da aynıdır. Yönetmen ve senaristler aynı.. Değişen sadece ülkeler ve figüranlardır. Prens Selman'a "Kaşıkçıyı ortadan kaldır" talimatını veren ABD'dir ve şimdi de "niye böyle vahşice bir cinayet işlediniz" diye Suud yönetiminin tepesine binip, yaptırımlar yapmak bahanesiyle el altından ele geçirmeye çalışacak olan yine ABD'nin ta kendisidir.
ABD Kaşıkçı cinayeti ile Suudi Arabistan'ın dünya üzerindeki prestijini altüst etmiş ve ABD'nin Suudi Arabistan'a çökmesi için haklı bir sebep ortaya çıkarmıştır. Bundan sonrası çorap söküğü gibi gelecektir. Prens Selman'a baskı kurmak kaydıyla "Suud yönetimini çok eleştirdiği için cinayeti biz işledik" açıklaması yaptırmaya çalışacak. Suudi Arabistan'a direktifler yağdıracak, yaptırımlar yapma bahanesi ile Suud'a çökecek. Suud yönetiminin ise böyle bir çıkmazdan kurtulmasının tek çaresi var. O da tıpkı Türkiye'nin yaptığı gibi küfre karşı birleşmek. Hatta belki de İslam'ın tek ve son kalesi olan Türkiye Cumhuriyeti'nin kanatları altına girmektir.
Aksi halde 150 yıldır olduğu gibi İslam coğrafyası, Müslümanların kıblegahı, Peygamber Efendimiz'in ve mübarek sahabelerinin mezarları bir 100 yıl daha siyonizmin ayakları altında çiğnenmeye devam edecektir.
Organize etmeye çalıştıkları ikinci husus ise gerek savaşlar ve gerekse salgın hastalıklar yoluyla dünya nüfusunu azaltmaktır. Çünkü dünyanın nüfusu her geçen gün biraz daha artmakta ve insanlar, onlar tarafından kontrol edilemez hale gelmeye başlamıştır. Bu tezden yola çıkarak size Arap yarımadasının üzerinde oynanmaya çalışılan oyunu izah etmeye çalışacağım.
Tüm dünya ülkeleri için türlü çeşitli planları olan yönetim üçlüsünün, yani siyonistler, ingilizler ve pentagon'un, elbetteki Suud Krallığı gibi zengin bir krallığı ellerinde tutmak için ve yönetmek içinde belli başlı planları var. Suudi Arabistan dediğimiz coğrafya, hem İslam'ın kalbi olması hasebiyle hem de sahip olduğu yer altı zenginlikleri ile dünyayı yönetmek isteyen itlerin her daim iştahlarını kabartmıştır.
Tam olarak 150 yıldır, bu coğrafyayı ellerinin altında tutmak için türlü entrikalar ve türlü çeşitli planlar devreye sokarak, Suud yönetiminin gerek dini açıdan elde ettiği gelirleri ve gerekse yeraltı zenginliklerinden elde ettiği tüm gelirlerini, tabiri caizse bir inek gibi sağmışlardır. Suudlulara hayatlarını zenginmiş gibi idame ettirecekleri kadar parayı bırakıp, geri kalan gelirlerin tamamını ve oranın petrollerini kendi ülkelerine akıtmışlardır.
Tam 150 yıl boyunca, batıya duydukları hayranlıkları sebebiyle, bu duruma sesini çıkartmayan suud krallığı artık büyüdü ve nüfus olarak 20.000'e ulaştı. Eeee tabii ki doğal olarak, aile içerisinde sömürülmeyi hazmedemeyen ve yönetimde söz sahibi olup, sömürgecilere kafa tutmayı kafaya koymuş veliaht prensler türedi. Geçtiğimiz aylarda siyonistler, ABD eliyle bir film tezgahlayarak, batıya kafa tutan tüm suud ailesi mensubu veliahtları tutuklayıp zindanlara tıktı. Yetmedi!
Daha önce onlara zorbalık ve baskı ile bankalarına yatırttıkları paralarına mallarına mülklerine el koyuldu. Sadece Suud Ailesi mensuplarına mı yapıldı bu zulüm?Hayır! Tüm batı karşıtı bürokratlara, iş adamlarına, gazetecilere, yöneticilere aynı şey uygulandı. Kimisi katledildi, kimisi tutuklanarak malları gaspedildi. Tam da o günlerde Siyonistler kendilerine hakkıyla hizmet edecek dediklerini harfiyyen yerine getirecek, yönetimde kendilerine hiç zorluk çıkartmayacak olan birini Prens Muhammed bin Selman'ı başa getirdi.
Getirdi getirmesinede, yinede çatlak seslerin önüne geçemedi. Zaten bu olay dünyayı yönetmeyi kafaya koymuş yönetim üçlüsü için geçici bir çözümdü. Bu sömürgeci yönetim üçlüsünün asıl amacı, öncelikle 20 bin mesuplu Suud ailesini, kendi içerisinde çatıştırmak kaydıyla bölmek parçalamak. Sonrasında ise yönetimde söz sahibi olan büyük aşiretler ile Suud ailesini çatıştırmak kaydıyla iç çatışmalara sebebiyet verip, orada Arap Emirlikleri benzeri parçalı bir yapı oluşturup, BAE gibi kontrol altına albilecekleri dört tane küçük devletçik oluşturmaktır.
Peki plan sadece bu kadar mı? Tabii ki hayır...
Dünyayı yönetmeyi kafasına koyan sömürgeci üst akıl, hemen akabinde Yemen'de çıkan yangını İran'a taşıyarak Şii-sünni savaşının kıvılcımını çakmanın derdinde. Sonraki hedef iran. İran'ı da kendi içerisinde Şii-Sünni çatışmasıyla parçalara ayırıp küçültmeyi daha sonrada yönetimine el koymayı hedefleyen siyonistlerin sonraki avı Türkiye. Türkiye'de yapmayı planladıkları BOP projesinden uzun uzun bahsetmeye zaten gerek yok sanırım.
Şimdi yeniden dönelim Suudi Arabistan meselesine ve son günlerde en çok konuştuğumuz Suudi gazeteci Kaşıkçı'nın katline... Bu cinayet göründüğü kadar küçük ve masumane bir cinayet değil ve sanıldığı gibi amaç sadece ABD ye ve Suud yönetimine muhalif olan bir gazeteciyi ortadan kaldırmak değildi. Amaç görünenden çok daha büyük.. öncelikle şunu netleştirelim: Suud Krallığını, Kaşıkçı cinayetini işlemeye azmettiren siyonist ABD'nin ta kendisidir ve amaç sadece muhalif bir gazeteciyi ortadan kaldırmak, Suud krallığını el altından tehdit ederek yüksek meblağda haraç kesmek, Türkiye'yi zan altında bırakmak kaydıyla Türkiye'nin sesini kesmek, Türkiye'ye Ortadoğu'daki kazanımlarını bıraktırarak, Ortadoğu'dan el çektirmek, Türkiye'nin dünyadaki kariyerini sarsmak gibi görünse de bu cinayetin altında çok daha büyük planlar aramak lazım.
Büyük resmi görebilenler için Kaşıkçı cinayeti varan 1'di.. Fakat İlahi Adalet işte.. ABD Suud'a işlettiği bu cinayet esnasında deşifre oldu. Ve bu pisliği temizlemek için Kral Selman'a, "bu durumu kabullen ve uluslararası alanda ismini temizle" diye baskı yapıyor. Parlementolarında, Suud'a karşı aldıkları yaptırım kararları ile sanki kendilerinin bu cinayetle uzaktan yakından hiçbir ilişkileri yokmuş gibi intiba yaratmaya çalışıyor.
Dışişleri Bakanı Pompeo apar topar Suudi Arabistan'a giderek kapalı kapılar ardında Kral Selman'a talimatlar yağdırıyor. Dün ABD Başkanı Trump "bu cinayetin sonuçları Suudi Arabistan için çok ağır olacak" diye açıklama yaparak, hem kendi üzerindeki pisliği temizlemiş oluyor, hem de Suudi Arabistan'a belki kanlı bir şekilde belki de kansız, sadece deşifre olmuş Prens Selman'ı azlederek, yönetimini kendi istediği birine teslim etmek kaydıyla çökeceklerinin sinyallerini vermiş oluyor.
Saddam Hüseyin'in Kuveyt'e saldırma mevzusunu hatırlarsanız, neyi izah etmeye çalıştığımı daha iyi anlayacaksınız. O zamanda ABD Saddam Hüseyin'i gazlayarak, Kuveyt'in üzerine salmıştı. Böylece Saddam Hüseyin'in dünyadaki prestijini sarsmış hatta ABD'nin Irak yönetimine müdahale edebilmesi için haklı bir sebep ortaya çıkarmış ve Saddam Hüseyin Kuveyt'e müdahil olunca, ABD'de bunu bahane edip Irak'a çökmüştü.
Durum şu anda da aynıdır. Yönetmen ve senaristler aynı.. Değişen sadece ülkeler ve figüranlardır. Prens Selman'a "Kaşıkçıyı ortadan kaldır" talimatını veren ABD'dir ve şimdi de "niye böyle vahşice bir cinayet işlediniz" diye Suud yönetiminin tepesine binip, yaptırımlar yapmak bahanesiyle el altından ele geçirmeye çalışacak olan yine ABD'nin ta kendisidir.
ABD Kaşıkçı cinayeti ile Suudi Arabistan'ın dünya üzerindeki prestijini altüst etmiş ve ABD'nin Suudi Arabistan'a çökmesi için haklı bir sebep ortaya çıkarmıştır. Bundan sonrası çorap söküğü gibi gelecektir. Prens Selman'a baskı kurmak kaydıyla "Suud yönetimini çok eleştirdiği için cinayeti biz işledik" açıklaması yaptırmaya çalışacak. Suudi Arabistan'a direktifler yağdıracak, yaptırımlar yapma bahanesi ile Suud'a çökecek. Suud yönetiminin ise böyle bir çıkmazdan kurtulmasının tek çaresi var. O da tıpkı Türkiye'nin yaptığı gibi küfre karşı birleşmek. Hatta belki de İslam'ın tek ve son kalesi olan Türkiye Cumhuriyeti'nin kanatları altına girmektir.
Aksi halde 150 yıldır olduğu gibi İslam coğrafyası, Müslümanların kıblegahı, Peygamber Efendimiz'in ve mübarek sahabelerinin mezarları bir 100 yıl daha siyonizmin ayakları altında çiğnenmeye devam edecektir.