Tamda yerli ve milli malların önemini tartıştığımız bu günlerde, hem aklıma hemde kalemimin ucuna ERBAKAN hocam takıldı. Zaten her ne zaman YAHUDİLİK, SİYONİZM, YERLİLİK VE MİLLİLİK kelimelerini bir cümlenin içinde duysam direk olarak aklıma rahmetli hocam Erbakan, ve onun siyonistlerle yaşadığı elim ve trajıkomik hadiseler gelir.
Alın işte onun hayatından bir kesit daha... Erbakan hocam, 1956 yılında henüz 30 yaşında iken Gümüş Motor Fabrikasını kurarak Türkiye’nin ilk büyük sanayi hamlesini gerçekleştirmiş. Yine 1960 yılında Ankara’da yapılan Sanayi Kongresi’nde ilk kez “Türkiye’nin kendi otomobilini üretebileceği” fikrini ortaya atmıştı. 1961 yılındaki Otomotiv Kongresi bu çabaların bir sonucu olarak ANKARA'DA toplanmıştı. NECMETTİN ERBAKAN'ın öncülüğünde toplanan Birinci Otomotiv Sanayi Kongresinde YERLI OTOMOBIL ÜRETİMİ hakkında konuşulacaktı. Kongre’ye katılanlar arasında işadamları, bürokratlar, mühendisler, gazeteciler vardı.
Kongre salonu oldukça kalabalıktı. Katılımcılar ise son derece heyecanlıydı. Salonda Türkiye’nin kendi otomobilini üretebileceğinin inancı ile heyecanlanan mühendislerin yanı sıra, yerli otomobil fikrine karşı çıkan işbirlikçi Masonlar da bulunmaktaydı...
Bunlardan biri de, Bernar Nahum’du. Bernar Nahum, Lozan gizli danışmanların dan olan ve Türkiye’nin adım adım İslam’dan uzaklaştırılmasını, her yönden zayıflatılıp parçalanmasını amaçlayan Siyonist Yahudi planın fikir babası Haham Hayim Nahumun takımındandı. Vehbi Koç ile Bernar Nahum 1944 yılında tanışmış. bu tanışma Koç Grubu için tarihi bir dönüm noktası olmuş. Grup hızla büyümeye ve küresel bir şirket olmaya başlamıştı. Koç ile Nahum ortaklaşa OTOKOÇ’u kurmuş ve başına da Nahum atanmıştı. Bir iddiaya göre Bernar Nahum, Lozan anlaşmasının mimarı meşhur Hayim Nahum’un oğlu olmaktaydı. Bir iddiaya göre de Koç grubu’na ait, BEKO’nun BE’si Bernar’dan, KO’su Koç’tan alınmaydı.. Bernar Nahum, Koç Otomotiv Grubu’nu temsilen toplantıya katılmıştı.
Bernar Nahum, Kongrede konuşurken, salondaki hava giderek elektriklenmeye. sinirler gerilmeye başlamıştı. Çünkü Otokoç’un ortağı ve yöneticisi Nahum, salondaki heyecanın aksine otomotiv sanayinin zorluklarından bahsetmekte ve yerli otomobil fikrine karşı çıkmaktaydı...
O sırada ön sıralarda oturan Makina Kimya Endüstrisi (MKE) çalışanı NECMETTIN Erbakan'ın ayağında kurumun yeni dağıttığı postallardan vardı. Nahum konuşmasına devam ederken ön sıradaki ERBAKAN ise, postalının bağcıklarını çözmeye çalışmaktaydı. Çünkü öfkesi iyice kabarmıştı.
Nahum; “Bursa’da şeftali üretmek otomotiv üretmekten hem daha kolay hem daha kazançlıdır” dediği anda da ortalık karışmıştı. Nahum’un “otomotiv yerine şeftali üretmeyi” önermesine dayanamayan ERBAKAN HOCA, ayağından çıkardığı postalı kürsüye fırlatmıştı.
Postal, Nahum’un alnına çarparken, MKE’li mühendis ERBAKAN: “Bize otomobili siz ürettirmiyorsunuz.. sizler bizi batıya mahkum ve mecbur ediyorsunuz” diye bağırmaktaydı...
Herkes unutmuş olsa da işte bu olay Tarihin ilk ayakkabılı protesto eylemi olarak tarihe geçmiş bulunmaktadır.
Her şeye rağmen Türkiye’nin ilk yerli otomobili “Devrim”i yapma fikri bu kongre’nin sonucunda ortaya çıkmıştır. Yapılmıştır da… Ama biliyorsunuz benzin koymayı unuttukları (BENZİN BOŞALTILMIŞTIR) için yürümemiş ve öylece kalmıştır.
Oysa, Erbakan ilk yerli otomobil fikrini 50 yıl önce ortaya attığında, ne Kore’nin Hyundai’ı, Ne İran’ın Samand’ı, ne Hindistan’ın Tata’sı, ne Çin’in Cherry’si vardı.
50 yıl önce Türkiye’ye Otomobil yerine şeftali üretmesini tavsiye eden Yahudi dölleri bugünde "SEN BİR ŞEY ÜRETİP ZAHMET ETME. BİZDE ÜRETİLMİŞİ VAR. SEN BİR YERE DEMOKRASI GÖTÜRME. BİZDE O İŞLERE BAKAN DEMOKRASİ SEVDALILARI VAR. SEN YERALTINDAKİ MADENLERİNİ ÇIKARTACAĞIM DİYE ZAHMET ETME. BİZDE ONU ÇIKARTACAK SON MODEL ARAÇ GEREÇLER VAR. SEN SİLAH VE MUHIMMAT ÜRETME. BİZDE HAZIR ÜRETİLMİŞİ VAR. HEM DAHA UCUZA ALMIŞ OLURSUN" diye tavsiyede bulunuyor.
Dün ERBAKAN'IN bu sessiz çığlığının altında yatan ızdırabı anlayamayanların. Bu gün ERDOGAN'I anlamalarını beklemek abesle iştigal olur kanısındayım. Bakın Arkadaşlar, son dönemde kafama takılan en önemli mevzular dan biri de yerli mallarda kullanılacak olan yerli üretim logosudur. Bir malın yerli üretim olması demek aynı zamanda milli üretim olduğu anlamına gelmez. Önemli olan ürünün yerli olması değil, milli olmasıdır ve o üründen elde edilecek karın kimlerin kasasına gireceğidir.
Biz yerli malların üzerine logo konulsun derken Türk vatandaşlarına ait, tamamen milli sermayeye ait olan işletmelerin "TÜRK MALI" olarak ürettiği ürünleri işaret etmiştik. Gelin görün ki, yasa koyucular, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde üretilen tüm malları yerli sayıp, hepsinin üzerine yerli malı logosu koyulacağını yasalaştırdı.
Yerli olmak başka şeydir, milli olmak başka şeydir. Yasa koyucular bu ayrımı yapamıyorsa, bunun ceremesini vatandaş çekmek zorunda değildir. Biz zaten ne çekiyorsak pirincin içindeki siyah taştan ziyade, pirincin içindeki beyaz taştan çekmiyor muyuz? Her fırsatta dişimizi kıran taş, pirincin içindeki beyaz taş değil mi? Öyleyse neden bu dikkatsizlik? Neden bu pervasızlık, azıcık özen yahu. Azıcık özen!
Hatırlarsanız zamanında yerli-milli otomobil üretelim mi üretmeyelim mi tartışmaları yaşanırken, Kraça Holding'in patronu "Türkiye'nin yerli otomobil üretmeye ihtiyacı yoktur, zaten yerli otomobil üretiyor. Fiat-Tofaş, Oyak-Renault, Toyota, Hyundai fabrikalarında otomobil üretiyoruz. Bunlar Türkiye'nin yerli üretim otomobilleridir" diye açıklama yapmıştı.
Sonrada ne hikmetse aynı zatı muhterem, milli otomobil projesine ortak oldu. Olaya bu zihniyetin gözlüğü ile bakarsak ve onlar gibi düşünürsek eğer, Türkiye sınırları içerisinde üretilen tüm ürünler, İtalya'nın Türkiye'de üretilen ürünlerin tamamı, yerli üretim olduğu için yerli ve millidir.
"Eeeee... öyleyse Bu ürünlerin gelirleri neden siyonist sermaye akıyor" diye soran yok bu adamlara! Buradan devletime çağrı yapıyorum. Bize orjinal diye kakaladıkları yerli üretim logosunu tasarlayanlar ve yerli mallarında kullanılacak olan bu logonun kapsamı üzerinde çalışan herkes sorgulanmalı ve haklarında gereken işlem yapılmalıdır.
Bu şekilde bir sonucun ortaya çıkarılmasını sağlayan tüm bürokratlar istifa ettirilmelidir. Makamı ve mevkisi ne olursa olsun. Hiç kimsenin, vatandaşların sinir uçlarıyla oynama lüksü yoktur. Diyeceklerim bu kadar.
Alın işte onun hayatından bir kesit daha... Erbakan hocam, 1956 yılında henüz 30 yaşında iken Gümüş Motor Fabrikasını kurarak Türkiye’nin ilk büyük sanayi hamlesini gerçekleştirmiş. Yine 1960 yılında Ankara’da yapılan Sanayi Kongresi’nde ilk kez “Türkiye’nin kendi otomobilini üretebileceği” fikrini ortaya atmıştı. 1961 yılındaki Otomotiv Kongresi bu çabaların bir sonucu olarak ANKARA'DA toplanmıştı. NECMETTİN ERBAKAN'ın öncülüğünde toplanan Birinci Otomotiv Sanayi Kongresinde YERLI OTOMOBIL ÜRETİMİ hakkında konuşulacaktı. Kongre’ye katılanlar arasında işadamları, bürokratlar, mühendisler, gazeteciler vardı.
Kongre salonu oldukça kalabalıktı. Katılımcılar ise son derece heyecanlıydı. Salonda Türkiye’nin kendi otomobilini üretebileceğinin inancı ile heyecanlanan mühendislerin yanı sıra, yerli otomobil fikrine karşı çıkan işbirlikçi Masonlar da bulunmaktaydı...
Bunlardan biri de, Bernar Nahum’du. Bernar Nahum, Lozan gizli danışmanların dan olan ve Türkiye’nin adım adım İslam’dan uzaklaştırılmasını, her yönden zayıflatılıp parçalanmasını amaçlayan Siyonist Yahudi planın fikir babası Haham Hayim Nahumun takımındandı. Vehbi Koç ile Bernar Nahum 1944 yılında tanışmış. bu tanışma Koç Grubu için tarihi bir dönüm noktası olmuş. Grup hızla büyümeye ve küresel bir şirket olmaya başlamıştı. Koç ile Nahum ortaklaşa OTOKOÇ’u kurmuş ve başına da Nahum atanmıştı. Bir iddiaya göre Bernar Nahum, Lozan anlaşmasının mimarı meşhur Hayim Nahum’un oğlu olmaktaydı. Bir iddiaya göre de Koç grubu’na ait, BEKO’nun BE’si Bernar’dan, KO’su Koç’tan alınmaydı.. Bernar Nahum, Koç Otomotiv Grubu’nu temsilen toplantıya katılmıştı.
Bernar Nahum, Kongrede konuşurken, salondaki hava giderek elektriklenmeye. sinirler gerilmeye başlamıştı. Çünkü Otokoç’un ortağı ve yöneticisi Nahum, salondaki heyecanın aksine otomotiv sanayinin zorluklarından bahsetmekte ve yerli otomobil fikrine karşı çıkmaktaydı...
O sırada ön sıralarda oturan Makina Kimya Endüstrisi (MKE) çalışanı NECMETTIN Erbakan'ın ayağında kurumun yeni dağıttığı postallardan vardı. Nahum konuşmasına devam ederken ön sıradaki ERBAKAN ise, postalının bağcıklarını çözmeye çalışmaktaydı. Çünkü öfkesi iyice kabarmıştı.
Nahum; “Bursa’da şeftali üretmek otomotiv üretmekten hem daha kolay hem daha kazançlıdır” dediği anda da ortalık karışmıştı. Nahum’un “otomotiv yerine şeftali üretmeyi” önermesine dayanamayan ERBAKAN HOCA, ayağından çıkardığı postalı kürsüye fırlatmıştı.
Postal, Nahum’un alnına çarparken, MKE’li mühendis ERBAKAN: “Bize otomobili siz ürettirmiyorsunuz.. sizler bizi batıya mahkum ve mecbur ediyorsunuz” diye bağırmaktaydı...
Herkes unutmuş olsa da işte bu olay Tarihin ilk ayakkabılı protesto eylemi olarak tarihe geçmiş bulunmaktadır.
Her şeye rağmen Türkiye’nin ilk yerli otomobili “Devrim”i yapma fikri bu kongre’nin sonucunda ortaya çıkmıştır. Yapılmıştır da… Ama biliyorsunuz benzin koymayı unuttukları (BENZİN BOŞALTILMIŞTIR) için yürümemiş ve öylece kalmıştır.
Oysa, Erbakan ilk yerli otomobil fikrini 50 yıl önce ortaya attığında, ne Kore’nin Hyundai’ı, Ne İran’ın Samand’ı, ne Hindistan’ın Tata’sı, ne Çin’in Cherry’si vardı.
50 yıl önce Türkiye’ye Otomobil yerine şeftali üretmesini tavsiye eden Yahudi dölleri bugünde "SEN BİR ŞEY ÜRETİP ZAHMET ETME. BİZDE ÜRETİLMİŞİ VAR. SEN BİR YERE DEMOKRASI GÖTÜRME. BİZDE O İŞLERE BAKAN DEMOKRASİ SEVDALILARI VAR. SEN YERALTINDAKİ MADENLERİNİ ÇIKARTACAĞIM DİYE ZAHMET ETME. BİZDE ONU ÇIKARTACAK SON MODEL ARAÇ GEREÇLER VAR. SEN SİLAH VE MUHIMMAT ÜRETME. BİZDE HAZIR ÜRETİLMİŞİ VAR. HEM DAHA UCUZA ALMIŞ OLURSUN" diye tavsiyede bulunuyor.
Dün ERBAKAN'IN bu sessiz çığlığının altında yatan ızdırabı anlayamayanların. Bu gün ERDOGAN'I anlamalarını beklemek abesle iştigal olur kanısındayım. Bakın Arkadaşlar, son dönemde kafama takılan en önemli mevzular dan biri de yerli mallarda kullanılacak olan yerli üretim logosudur. Bir malın yerli üretim olması demek aynı zamanda milli üretim olduğu anlamına gelmez. Önemli olan ürünün yerli olması değil, milli olmasıdır ve o üründen elde edilecek karın kimlerin kasasına gireceğidir.
Biz yerli malların üzerine logo konulsun derken Türk vatandaşlarına ait, tamamen milli sermayeye ait olan işletmelerin "TÜRK MALI" olarak ürettiği ürünleri işaret etmiştik. Gelin görün ki, yasa koyucular, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde üretilen tüm malları yerli sayıp, hepsinin üzerine yerli malı logosu koyulacağını yasalaştırdı.
Yerli olmak başka şeydir, milli olmak başka şeydir. Yasa koyucular bu ayrımı yapamıyorsa, bunun ceremesini vatandaş çekmek zorunda değildir. Biz zaten ne çekiyorsak pirincin içindeki siyah taştan ziyade, pirincin içindeki beyaz taştan çekmiyor muyuz? Her fırsatta dişimizi kıran taş, pirincin içindeki beyaz taş değil mi? Öyleyse neden bu dikkatsizlik? Neden bu pervasızlık, azıcık özen yahu. Azıcık özen!
Hatırlarsanız zamanında yerli-milli otomobil üretelim mi üretmeyelim mi tartışmaları yaşanırken, Kraça Holding'in patronu "Türkiye'nin yerli otomobil üretmeye ihtiyacı yoktur, zaten yerli otomobil üretiyor. Fiat-Tofaş, Oyak-Renault, Toyota, Hyundai fabrikalarında otomobil üretiyoruz. Bunlar Türkiye'nin yerli üretim otomobilleridir" diye açıklama yapmıştı.
Sonrada ne hikmetse aynı zatı muhterem, milli otomobil projesine ortak oldu. Olaya bu zihniyetin gözlüğü ile bakarsak ve onlar gibi düşünürsek eğer, Türkiye sınırları içerisinde üretilen tüm ürünler, İtalya'nın Türkiye'de üretilen ürünlerin tamamı, yerli üretim olduğu için yerli ve millidir.
"Eeeee... öyleyse Bu ürünlerin gelirleri neden siyonist sermaye akıyor" diye soran yok bu adamlara! Buradan devletime çağrı yapıyorum. Bize orjinal diye kakaladıkları yerli üretim logosunu tasarlayanlar ve yerli mallarında kullanılacak olan bu logonun kapsamı üzerinde çalışan herkes sorgulanmalı ve haklarında gereken işlem yapılmalıdır.
Bu şekilde bir sonucun ortaya çıkarılmasını sağlayan tüm bürokratlar istifa ettirilmelidir. Makamı ve mevkisi ne olursa olsun. Hiç kimsenin, vatandaşların sinir uçlarıyla oynama lüksü yoktur. Diyeceklerim bu kadar.