Tarihi iyi biliyorsanız, Osmanlı topraklarının işgalinden sonra ilk darbenin"birinci" meclise yapıldığını, hatta bu darbenin bizdenmiş gibi görünen fakat bizden olmayan Sabetayist Yahudiler tarafından yapıldığını iyi bilirsiniz.
Bu darbe ile birlikte İstiklal Savaşı esnasında etkin rol alan birinci meclis üyeleri devre dışı bırakılmış ve "SEÇİLMİŞ" değil, "ATANMIŞ" olan ikinci meclisle İngilizlerin talepleri doğrultusunda yola devam edilmiştir.
O saatten sonra, birinci darbe girişimini izleyen tüm darbeler, ATANMIŞ MECLİS'in getirdiği reform hareketlerini muhafaza etmek maksatlı yapılmıştır. Yani piyonlar değişsede oyun tahtası, piyonların konumu ve ŞAH'ın izlediği yol hep aynıdır.
Bugün ŞAH ile yaşadığımız kavga, ERDOĞANIN KOLTUK SEVDASI veya AK PARTİ'NİN iktidar kavgası değildir. Yaşadığımız şey "BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİDİR". İşin en vahim yanı ise; bize, bizden olanlarla ve yahut bize benzeyenlerle operasyon çekilmesidir. Anlayacağınız, TARİHİMİZLE DEĞİLTALİHİMİZLE SAVAŞIYORUZ. Dış mihraklarla değil, İÇ AHMAKLARLA savaşıyoruz. Bizden olanlarla imtihan ediliyoruz.
Bir zamanlar, ormandaki ağaçlar, her gün onlarca ağaç kesilmesinden rahatsız olmuşlar. Durumu aralarında tartıştıktan sonra koca çınar, ormandaki ağaçları kesen baltayı yargılamış ve onu suçlu bulmuş. Ama aralarındaki bilge ağaç, baltanın tek suçlu olmadığını, baltanın sapının da kendilerinden olduğunu söyleyiverince, herkesin aklındaki doğru, bir anda alt üst oluvermiş. Evet, bilge ağaç haklıydı ve kendilerini kesen baltanın sapı kendilerindendi.
Bugün yaşadığınız tüm gündemi tek kalemde anlatan en güzel hikaye budur bence. Biz dışarıdaki düşmanlarımızı 2 saatte Mohaç ovasına gömmüş bir ecdadın torunlarıyız. Maalesef ki bizim elimizi kolumuzu bağlayan şey içimizdeki kanı bozuklardır. Hayır, onlarda karşımıza erkek gibi dikiebilseler onların da 2 saatlik işi var.
Lakin kahpelikle saldırıyorlar, işin en dramatik yanıda belli bi kişilikleri yok. Bukalemun gibiler. Sabetayist Yahudiler gibi anında kılık değiştirebiliyorlar ve tıpkı bize benziyorlar.
Biz pirincin içindeki siyah taşlardan korkmuyoruz. Onların rengi zaten belli. Onları kolayca bulup temizliyoruz. Bizim dişimizi kıran, pirincin içindeki beyaz taşlardır.
Onlara karşı dik duramıyoruz. Sahi ne demiş atalarımız: "Armudu çürüten içindeki kurdudur."
Bu darbe ile birlikte İstiklal Savaşı esnasında etkin rol alan birinci meclis üyeleri devre dışı bırakılmış ve "SEÇİLMİŞ" değil, "ATANMIŞ" olan ikinci meclisle İngilizlerin talepleri doğrultusunda yola devam edilmiştir.
O saatten sonra, birinci darbe girişimini izleyen tüm darbeler, ATANMIŞ MECLİS'in getirdiği reform hareketlerini muhafaza etmek maksatlı yapılmıştır. Yani piyonlar değişsede oyun tahtası, piyonların konumu ve ŞAH'ın izlediği yol hep aynıdır.
Bugün ŞAH ile yaşadığımız kavga, ERDOĞANIN KOLTUK SEVDASI veya AK PARTİ'NİN iktidar kavgası değildir. Yaşadığımız şey "BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİDİR". İşin en vahim yanı ise; bize, bizden olanlarla ve yahut bize benzeyenlerle operasyon çekilmesidir. Anlayacağınız, TARİHİMİZLE DEĞİLTALİHİMİZLE SAVAŞIYORUZ. Dış mihraklarla değil, İÇ AHMAKLARLA savaşıyoruz. Bizden olanlarla imtihan ediliyoruz.
Bir zamanlar, ormandaki ağaçlar, her gün onlarca ağaç kesilmesinden rahatsız olmuşlar. Durumu aralarında tartıştıktan sonra koca çınar, ormandaki ağaçları kesen baltayı yargılamış ve onu suçlu bulmuş. Ama aralarındaki bilge ağaç, baltanın tek suçlu olmadığını, baltanın sapının da kendilerinden olduğunu söyleyiverince, herkesin aklındaki doğru, bir anda alt üst oluvermiş. Evet, bilge ağaç haklıydı ve kendilerini kesen baltanın sapı kendilerindendi.
Bugün yaşadığınız tüm gündemi tek kalemde anlatan en güzel hikaye budur bence. Biz dışarıdaki düşmanlarımızı 2 saatte Mohaç ovasına gömmüş bir ecdadın torunlarıyız. Maalesef ki bizim elimizi kolumuzu bağlayan şey içimizdeki kanı bozuklardır. Hayır, onlarda karşımıza erkek gibi dikiebilseler onların da 2 saatlik işi var.
Lakin kahpelikle saldırıyorlar, işin en dramatik yanıda belli bi kişilikleri yok. Bukalemun gibiler. Sabetayist Yahudiler gibi anında kılık değiştirebiliyorlar ve tıpkı bize benziyorlar.
Biz pirincin içindeki siyah taşlardan korkmuyoruz. Onların rengi zaten belli. Onları kolayca bulup temizliyoruz. Bizim dişimizi kıran, pirincin içindeki beyaz taşlardır.
Onlara karşı dik duramıyoruz. Sahi ne demiş atalarımız: "Armudu çürüten içindeki kurdudur."