Eskiden bizim buralar da çamaşırlar önce suyun içinde bekletilir, sonra kocaman kazanlarda kaynatılırdı. Her kazanın yanında da uzun ve ince bir değnek olurdu. Çamaşır o sopa ile karıştırılır sirkülasyon sağlanır. Biz ona "kaynar sopası" derdik.
Yaramazdım ben, o kaynar sopası ile az sopa yemedim annemden. Kaynar sopası ile kovalanmak haftalık rutin faaliyetimdi. Bir gün artık ne yaptıysam yakalayamadı beni, sopayı arkamdan bi attı, küt kafama geldi. Şu geri zekalığımı kaynar sopamıza borçluyum, beynimde faaliyet gösterecek hücre kalmamıştı.
Annemin uyguladığı terbiye metotları ne Nazi Almanya'sında ne Mao'nun uygulamalarında vardı. 12 Eylül mağdurları bile yaşamamıştır (abartıyor). "Etinden et koparacam senin" dediğin de ruhumda oluşan o fırtınaları, arka sokağa gittik diye mahallenin başında beni beklerken hissettiklerimi, o parmağını konuşurken dik dik sallamasının bende yarattığı etkiyi anlatmaya kalksam kelimeler yetmez.
Bütün bunlara rağmen ben "aman Ali Rıza bey ağzımızın tadı bozulmasın" mottosu ile çocuk yetiştirilmesini doğru bulmuyorum.
Kalburüstü dediğimiz semtlerin işlek caddelerinde, ya da AVM'lerin girişlerin de "çocuğunuzu dahi yapmanın yolunu öğretiyoruz bize gelin farkı görün" temalı afişleri görünce, ya da TV ekranlarında oldukça uzman (!) kişilerin "100 adımda organik çocuk yetiştirme" konulu sunumlarını izleyince aklıma hep çocukluğumdan kareler gelir.
Günümüzün profesyonel (!) aileleri tarafından piyasaya sürülen bir zırva var artık. Adı çocuklara tapınma. Basit bir oyun oynama bile ailelerin elinde "oyun saati" adı altında çocukların elinden alınıp planlanıyor. Çocuğun oyun oynayacağı zamanı bile aileler belirliyor.
Ne zamandır bir çomak ile avluda boş boş oturan bir çocuk gördünüz? Ya bilirsiniz işte bir değnek vardır kumu eşelersin sonra mutlu olursun. Başka bir numarası yoktur olayın ama mutlu olursun işte... Çocukların basit mutluluklar yaşamasına neden izin verilmiyor?
Ama tabi çocuk o güzide zamanını çomak ile harcamamalı (!). Oturup dört yaşındaysa dört yaşında gibi davranmalı ve anaokuluna giriş sınavlarına hazırlanmalı. Kod yazmayı öğreten ana okulları var şaka gibi.
Takdir/teşekkür belgesiz sınıf geçen çocuk kalmadı herkes dahi oldu bir anda. "aslansın, premmsessin" diye yetiştirilen çocuklar büyüdükleri zaman sosyopatlara dönüşmeye başladı. Büyüyünce yaşadığı ilk başarısızlık da ya intihar ediyor ya başkasına zarar veriyor. Başarısızlık ile baş etmeyi öğrenemiyorlar.
Bugün geldiğimiz yerde şunu çok net görebiliyorum; beni ben yapan o zaman yaşadığım "organik" olaylarmış. Aldığı şeyi geri veremeyen, sopa ile kovalanmayan, kafasına terlik isabet etmeyen, akşam ezanında evde olunması gerektiğinin sorumluluğunu alamayan her çocuk "sentetik" olmaya mahkûm sanırım.
Çin malı çocuk yetiştirince iki üç kurcaladığımız zaman elimizde kalıyorlar.
Yaramazdım ben, o kaynar sopası ile az sopa yemedim annemden. Kaynar sopası ile kovalanmak haftalık rutin faaliyetimdi. Bir gün artık ne yaptıysam yakalayamadı beni, sopayı arkamdan bi attı, küt kafama geldi. Şu geri zekalığımı kaynar sopamıza borçluyum, beynimde faaliyet gösterecek hücre kalmamıştı.
Annemin uyguladığı terbiye metotları ne Nazi Almanya'sında ne Mao'nun uygulamalarında vardı. 12 Eylül mağdurları bile yaşamamıştır (abartıyor). "Etinden et koparacam senin" dediğin de ruhumda oluşan o fırtınaları, arka sokağa gittik diye mahallenin başında beni beklerken hissettiklerimi, o parmağını konuşurken dik dik sallamasının bende yarattığı etkiyi anlatmaya kalksam kelimeler yetmez.
Bütün bunlara rağmen ben "aman Ali Rıza bey ağzımızın tadı bozulmasın" mottosu ile çocuk yetiştirilmesini doğru bulmuyorum.
Kalburüstü dediğimiz semtlerin işlek caddelerinde, ya da AVM'lerin girişlerin de "çocuğunuzu dahi yapmanın yolunu öğretiyoruz bize gelin farkı görün" temalı afişleri görünce, ya da TV ekranlarında oldukça uzman (!) kişilerin "100 adımda organik çocuk yetiştirme" konulu sunumlarını izleyince aklıma hep çocukluğumdan kareler gelir.
Günümüzün profesyonel (!) aileleri tarafından piyasaya sürülen bir zırva var artık. Adı çocuklara tapınma. Basit bir oyun oynama bile ailelerin elinde "oyun saati" adı altında çocukların elinden alınıp planlanıyor. Çocuğun oyun oynayacağı zamanı bile aileler belirliyor.
Ne zamandır bir çomak ile avluda boş boş oturan bir çocuk gördünüz? Ya bilirsiniz işte bir değnek vardır kumu eşelersin sonra mutlu olursun. Başka bir numarası yoktur olayın ama mutlu olursun işte... Çocukların basit mutluluklar yaşamasına neden izin verilmiyor?
Ama tabi çocuk o güzide zamanını çomak ile harcamamalı (!). Oturup dört yaşındaysa dört yaşında gibi davranmalı ve anaokuluna giriş sınavlarına hazırlanmalı. Kod yazmayı öğreten ana okulları var şaka gibi.
Takdir/teşekkür belgesiz sınıf geçen çocuk kalmadı herkes dahi oldu bir anda. "aslansın, premmsessin" diye yetiştirilen çocuklar büyüdükleri zaman sosyopatlara dönüşmeye başladı. Büyüyünce yaşadığı ilk başarısızlık da ya intihar ediyor ya başkasına zarar veriyor. Başarısızlık ile baş etmeyi öğrenemiyorlar.
Bugün geldiğimiz yerde şunu çok net görebiliyorum; beni ben yapan o zaman yaşadığım "organik" olaylarmış. Aldığı şeyi geri veremeyen, sopa ile kovalanmayan, kafasına terlik isabet etmeyen, akşam ezanında evde olunması gerektiğinin sorumluluğunu alamayan her çocuk "sentetik" olmaya mahkûm sanırım.
Çin malı çocuk yetiştirince iki üç kurcaladığımız zaman elimizde kalıyorlar.