Açıkça önümüze sunulan doğrular çoğu zaman aldatıcıdır... Karşısındaki insana veya ülkeye zarar vermek isteyen bir düşman, rakibini doğrular üzerinden değil yalanlar üzerinden yıkmaya çalışır... Bu gerçeği size misallendirmek için size çok yakın tarihimizden bir örnek vereyim... O zaman ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız sanıyorum...

Hatırlarsanız Hrant Dink öldürüldüğü zaman ülkemizde bir kutuplaşmaya gidilmiş, toplumumuz içerisinde milliyetçilik üzerinden algı oluşturmak için, Türkiye'de insanların ırkları yüzünden saldırıya uğradığı izlenimini yaratılmıştı. Türk milliyetçilerini töhmet altında bırakmak isteyen kirli eller, ülkemiz içerisinde yaşayan Ermenilere ve Ermeniler üzerinden nemalanmak isteyen Vatan hainlerine "hepimiz Hrant Dink'iz" diye sloganlar atarırken, diğer bir kısım vatandaşımıza ise "bize ne elin Ermenisi'nden, ülkemiz bir Ermeni'den daha kurtuldu" diye yorumlar yaptırdı.

O günler de toplum olarak hepimizin kafasında oluşan algı "kirli ellerin devrede olduğu, ülkemizdeki milli cephenin ve AK Parti hükümetinin su-i zan altında bırakılmak" istendiğiydi. Evet bu yorum kısmende olsa doğru idi. Kirli eller devrede idi. Ülkemizdeki milli cephe ve AK Parti hükümeti Hrant Dink cinayeti üzerinden su-i zan altında bırakılmak isteniyordu.

Asıl gerçeği görmek isteyenler, eğer ki o günlerde, Hrant Dink'in fikirlerini söylemlerini ve eylemlerini birazcık eşelese idi Hrant Dink'in aslında neden öldürüldüğünü anlayabileceklerdi. Fakat önümüze sunulan doğrulara ve algı operasyonlarına inanmak en kolayıdır. Biz de toplum olarak öyle yaptık ve kim bize ne yaptırmak istediyse, olayın arkasını sorgulamadan, algılamadan onu yaptık. Bakın arkadaşlar, Hrant Dink bir yazısında aynen şu mısraları kaleme alıyordu;
"1915'te yaşanan olaylardan Avrupalıların birincil derecede rolü vardır. Ermeniler Bugün bile hala Avrupalılar tarafından politik sermaye olarak kullanılıyor."

Şimdi soruyorum sizlere batılı ülkeler bu doğruların bir gazeteci tarafından dinlendirilmesinden haz eder mi? Etmeeeez! Peki bu mısraları kaleme alan bir gazetecinin ölümü kimlerin işine yarar? Tabii ki katil Avrupa'nın ve katil Batı'nın işine yarar.

Öyleyse tetiği çektiren kimdir? "KATİL BATIDIR..." o dönemde Hrant Dink'in ülkemizdeki Ermeni toplumu üzerindeki etkisini bilen insanlar, sizce bu adamın yaşamasına müsaade ederler miydi. Etmezlerdi! Etmediler de... Şunu açıkça itiraf etmek gerekir ki o günlerde, o cinayeti işleyen ve işlettirenler böylece bir taşla sadece bir kuş değil.... Bir taşla, onlarca semiz kuş vurmuş oldular... Türk toplumunu ırklar üzerinden kutuplaştırmayı başardılar.. Türk milliyetçilerini töhmet altında bırakmayı başararak, Türkiye Cumhuriyeti'ni dışarıda ırkçı bir millet olarak lanse etmeyi başardılar.

AK Parti hükümetini kendini savunmak durumunda bıraktılar. Ülkemiz de işlenen bu türden cinayetleri dosyalaştırıp, kendi parlamentolarında Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı koz olarak kullanmak üzere, Ermeni diasporasına teslim ettiler. Bu ve bunlar gibi daha sayamayacağım birçok stratejik kıymet elde ettiler. O dönemde tetiği çektiren el aslında hepimizin malumuydu. Fakat o dönemde yargıyı elinde tutan, devletimizin yasama ve yürütme organlarına sızan kiralık katiller yani FETÖ'cüler, o kadar organize hareket ettiler ki, olayın arkasındaki gerçekleri düşünmemiz için ellerindeki bütün argümanları kullandılar.

Hrant Dink'in yırtık ayakkabısını gösterdiler mesela ya da daha öncesinde yazılarında Ermeni soykırımını kaleme aldığı mısraları bize servis ettiler. Ellerinde tuttukları medya organlarını görsel ve yazılı basını öyle organize kullandılar ki ne başımızdaki yöneticilerin ne de yöneticilerimizin arkasında dimdik duranların söyleyecekleri ve konuşacakları hiçbir anlatım tarzı, toplama gerçekleri lanse etmeye yaramadı.

Düşmanlarımızın bu olay üzerindeki kazanımlarını kayba çevirmeye yetmedi. Olayın üzerinden çok vakit geçti. Olayın katilleride, tetikçileride hepimizin malumu olmasına rağmen biz hala tetiği çeken eli bulup içeri tıkamadık. Aslında katilleri içeri tıkmak da çözüm değil. ÇÖZÜM, katillere tetiği çektiren o malum zihniyeti yıkmaktan geçiyor.

Şimdi diyeceksiniz ki tüm bunları bize neden yazdın. Maksadın Hrant Dink'i mi cilalamak? Hayır arkadaşlar. Benim derdim kimseyi cilalamak değil. Sadece önünüze atılan her yemin gerçek olmadığını bilin istedim. O dönemde Hrant Dink'i öldürtenler, Hrant Dink'i Türk toplumu hakkında olumlu düşündüğü için öldürmüş. Fakat öylesine başarılı bir algı operasyonu uygulamıştır ki hem tüm gözlerin kendilerine çevrilmesine engel olmuş, hem de Milli cepheyi ve hükümeti suçlu duruma düşürmeyi başarmışlardır.

Hatırlarsanız...

Yine yakın bir tarihte Almanya'da doğruları söyleyen ve yazan bir gazeteci cinayete kurban giderek susturulmuştu. Yani anlayacağınız Batı toplumları hiçbir zaman gerçeği konuşan gerçeği dillendiren insanlardan haz etmezler. Onları ortadan kaldırırken de o insanların farklı yönlerini ortaya çıkararak topluma farklı farklı yalanlar servis ederek hem işledikleri cinayetin üstünü örterler hem de bu olay üzerinden bir taşla birkaç kuş birden avlamayı hedefler. Başkomutanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı da bu yüzden sevmiyorlar ve tasvip etmiyorlar. Recep Tayyip Erdoğan, Batı toplumunun kendisine, el altından yaptığı ikazlara rağmen, ısrarla doğruları söylemeye, milleti uyandırmaya ve kendilerini sömüren Batı toplumuna karşı dik durmaya davet ettiği için, diktatör olarak ilan ediliyor.

Evet doğrudur... Recep Tayyip Erdoğan bir diktatördür. Fakat siyonistlere göre bir diktatördur. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan açıkça ve çekinmeden İngilizlerin ve Siyonistlerin kurdukları sömürge ve manda düzeni yıkmaya hamletmiş. Abdülhamid Han'dan sonra Siyonizme karşı baş kaldırmış ilk adamdır. Ve bu diktatörün yıkılması onun yerine, tıpkı 100 yıldır olduğu gibi, kendilerinin uygun gördüğü bir yöneticinin ve yönetim kadrosunun getirilmesi farz olmuştur.

Tam bir asır önce Türk siyasetini dizayn etmeye çalışan siyonist üst akıl, bugün de içimize sızdırdıkları kripto piyonları ile aynı görevi ifa etmeye, Türk siyasetini bir yüz yıl daha kendilerinin istediği yönde, kendilerinin istediği kişilerle dizayn etmeye, yönlendirmeye çalışıyor. Fakat bu defa sadece siyonist üst akıl devrede değil.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin milli üst aklı da devrede ve şu anda sizin sandığınız gibi iktidarla muhalefet savaşmıyor. Siyonist üst akıl ile milli üst akıl savaşıyor ve bizler de buna tanıklık ediyoruz. Bizler zaman zaman gerek sosyal medya üzerinden gerekse görsel ve yazılı basın üzerinden milli üst aklımızın istediği doğrultuda, bazı insanları kötülüyor. Bazı insanları kahraman ilan ediyoruz. Çünkü şu anda şartlar bunu gerektiriyor. Biz böylece milli üstü aklımıza hem zaman kazandırıyoruz.

Hem karşı tarafı tongaya düşürmeyi hedefliyoruz. Hem de düşmanlarımızı ters köşe yapmayı amaçlıyoruz. Arkadaşlar, milli üst akıl, bazen düşündüklerini ve planladıklarını gerçekleştirebilmek, hayata geçirebilmek için, topluma bir takım resimler ve bilgiler sızdırarak, toplumumuza ters algı operasyonu yapmak kaydıyla, karşı tarafı yani siyonist üst aklı ve onun taşeronluğunu yapan illegal örgütleri kamuya sızmış yapıları ağına düşürmeyi hedefler.

Bizler de yaptığımız paylaşımlarla, yazdığımız yazılarla, elimizden geldiğince, dilimiz döndüğünce, kalemimizin mürekkebi damladığınca milli üst aklımıza destek vermeye çalışıyoruz. Evet, arkadaşlar her doğru her yerde söylenmez. Fakat bazen milli kazanımlar elde etmek için bu topluma ters algı operasyonu çektiğimizde doğrudur. Sizden ricam kendinize gerçekten doğru yolda inandığınız idoller belirleyin ve onların yapmaya çalıştığı algı operasyonlarına destek verin fakat sosyal medya üzerinden önünüze sunulan her bilginin de doğru olmadığını bilin.

Medyada karşılaştığınız haberleri öncelikle kafanızda bir chek edin, bu bilginin dağılımının, ülkeniz için getirisinin mi yoksa ilerleyen dönemde götürsünün mü fazla olacağının muhasebesini iyi yapın, öyle paylaşın. Gerek sosyal medya gerekse görsel ve yazılı basın siyonistlerin siyasi mecrada kazanım elde etmek için icat ettiği nükleer bombadan daha tehlikeli bir silahtır.

Eğer ki o silahı nasıl kullanacağınızı bilmezseniz, o silah bir gün mutlaka kafanızda patlar. Şunu unutmayın ki insanlar takip edecekleri insanları peşinden gidecekleri liderleri, inançları kişilikleri ve karakterleri doğrultusunda belirlerler. Eğer ki okuduğunuz her yazı, gördüğünüz her görsel, sizin kafanızda bir doğruluk algısı oluşturuyorsa, çok kişilikli olma tehlikesiyle karşı karşıyasınız demektir.

Böyle bir durumda da milliyetçiliğinizi, inançlarınızı kişiliğinizi ve karakterinizi bi gözden geçirmenizi tavsiye ederim. Arkadaşlar diyeceğim şu ki şu anda dünya üzerindeki bütün savaşlar, bütün siyasi gelişmeler sosyal medya üzerinden şekillendiriliyor. Sosyal medya üzerinden yapılan algı operasyonları ile, toplumlar önce yıpratılıp, yoruluyor. Hemen arkasından siyasal ve silahlı işgal planları devreye sokuluyor.

Unutmayın sosyal ağları kuran ve yöneten, teknolojiyi ayağımızın altına seren siyonistlerin maksatları bizi tek çatı altında toplamak ve eğlendirmek değil. Bizleri bu ağlar üzerinden bölmek parçalamak ve yönetmektir. Şu anda ülkemizde yapılacak olan Başkanlık seçiminde de boş durmayacaklar. Bizleri tongaya düşürmek için yönetimimize kendi istedikleri kişileri yerleştirmek için her türlü argümanı sunacaklar, dökecekler. Bizi kurdukları oyununun içine çekmeye çalışacaklar.

Siyonistlerin içimizdeki uzantıları şu anda her ne kadar sosyal ağlar üzerinden birbirleriyle çatışıyormuş gibi gözükselerde, bunların her biri kapalı kapılar ardında kendilerine oynamaları emredilen rolü oynuyorlar. Maksatları ise bu seçimde bir çatı adayı belirleyememiş, ayrı ayrı takılıyormuş gibi millete ters algı operasyonu çekip 1. turda kendi seçmelerinden alabilecekleri maksimum oy miktarını toplayıp, her birinin ayrı ayrı aldıkları oyların toplamını %50 bandının üzerine çıkartıp, seçimi 2. tura bırakmak.

Ondan sonra nasıl bir yol izleyecekleri ise zaten malumunuz 2. turda hepsi ortak bir aday etrafında toplanıp Recep Tayyip Erdoğan'ı saf dışı bırakmayı hedefliyorlar. Uyanık olun, onların önümüze sunduğu her argümanı farkında olmadan paylaşarak onların bu planlarına yardımcı olmayın.

Diyeceklerim bu kadar...