"Tuttum ben bu adamı ya!" deriz bazen, bazen de "Onu gözüm tutmadı, dikkat et ona" dediğimiz olur.
"Bu iş tutmadı" diye hayıflanır, "Söylemez olaydım, dilimi tutamadım" diye pişmanlık duyarız.
"Kendini tutamadı tutsa böyle mi olurdu?!" diye suçladığımız bile olur insanları.
Ne zor şu “kendini tutma” meselesi değil mi?
İnsanın başına ne geliyorsa “kendini tutamadığı” için gelmiyor mu zaten?
Cinayet işleyenler cinnet anında kendini tutabilse cinayet işlemek ister miydi? Psikolojik rahatsızlığı yoksa kim 24 saat birini öldürmeyi düşünür ki? Anlık bir kendini tutup tutamama meselesi.
Ah şu Facebook'a az girsek, ah sigarayı bıraksak, içki içmesek, dedikodu yapmasak, o güzel kadın geçerken bakmasak da kendimizi tutsak...
Sonra da kendi zindanlarımızın tutsakları olmasak.
Sahi nedir bu "tutmak"?
Bir şeye sahip olmak mı gerçekten bir şeyin bize sahip olmasına izin vermek mi?
Neden "oruç koşmak", "oruç sallamak", "oruç atmak" değil de "Oruç Tutmak"?
Çünkü, İnsanı insandan daha çok düşünen Allah, insanın onurunu yeniden insana iade ediyor Ramazan ayında.
Çünkü, kendini tutmayı öğrenen insan nesnesi değil öznesi oluyor hayatının.
Çünkü, kendini tutmayı öğrenen insan mahkumu değil hakimi oluyor nefsinin.
Çünkü, kendini tutmayı öğrenen insan kölesi değil efendisi oluyor bedeninin.
Bunun tam tersi olduğu zaman;
Kendini tutamayan, yeme güdüsüne söz geçiremeyen, onu kontrol altına alamayan insanların nasıl yağmacı olduğuna nasıl yoldan çıktıklarına ve varil midelerini doldurmak için nasıl dünyayı kan gölüne çevirdiklerine şahit oluyoruz.
Kendini tutamayanların, kan ve gözyaşlarını kadehlere doldurduklarını ve olmayan şerefleri için kadehlerini havaya kaldırdıklarını görüyoruz.
Kendini tutamayanların, gözlerini bürüyen dünya hırsı yüzünden atom bombası bile icat edebildiğine tanıklık ediyoruz.
En azından şu Ramazan Ayında; dedikodu yapılan yerden kalkmayı, midemizin efendisi olmayı, gözümüzü harama bakmaktan sakındırmayı, yapabildiğimiz kadar nefsimize isyan etmeyi denesek ya?
Belki nefsimize isyan başlatırsak bedenimizin kölesi olmaktansa cennetin Sultan'ı oluruz hı?
"Bu iş tutmadı" diye hayıflanır, "Söylemez olaydım, dilimi tutamadım" diye pişmanlık duyarız.
"Kendini tutamadı tutsa böyle mi olurdu?!" diye suçladığımız bile olur insanları.
Ne zor şu “kendini tutma” meselesi değil mi?
İnsanın başına ne geliyorsa “kendini tutamadığı” için gelmiyor mu zaten?
Cinayet işleyenler cinnet anında kendini tutabilse cinayet işlemek ister miydi? Psikolojik rahatsızlığı yoksa kim 24 saat birini öldürmeyi düşünür ki? Anlık bir kendini tutup tutamama meselesi.
Ah şu Facebook'a az girsek, ah sigarayı bıraksak, içki içmesek, dedikodu yapmasak, o güzel kadın geçerken bakmasak da kendimizi tutsak...
Sonra da kendi zindanlarımızın tutsakları olmasak.
Sahi nedir bu "tutmak"?
Bir şeye sahip olmak mı gerçekten bir şeyin bize sahip olmasına izin vermek mi?
Neden "oruç koşmak", "oruç sallamak", "oruç atmak" değil de "Oruç Tutmak"?
Çünkü, İnsanı insandan daha çok düşünen Allah, insanın onurunu yeniden insana iade ediyor Ramazan ayında.
Çünkü, kendini tutmayı öğrenen insan nesnesi değil öznesi oluyor hayatının.
Çünkü, kendini tutmayı öğrenen insan mahkumu değil hakimi oluyor nefsinin.
Çünkü, kendini tutmayı öğrenen insan kölesi değil efendisi oluyor bedeninin.
Bunun tam tersi olduğu zaman;
Kendini tutamayan, yeme güdüsüne söz geçiremeyen, onu kontrol altına alamayan insanların nasıl yağmacı olduğuna nasıl yoldan çıktıklarına ve varil midelerini doldurmak için nasıl dünyayı kan gölüne çevirdiklerine şahit oluyoruz.
Kendini tutamayanların, kan ve gözyaşlarını kadehlere doldurduklarını ve olmayan şerefleri için kadehlerini havaya kaldırdıklarını görüyoruz.
Kendini tutamayanların, gözlerini bürüyen dünya hırsı yüzünden atom bombası bile icat edebildiğine tanıklık ediyoruz.
En azından şu Ramazan Ayında; dedikodu yapılan yerden kalkmayı, midemizin efendisi olmayı, gözümüzü harama bakmaktan sakındırmayı, yapabildiğimiz kadar nefsimize isyan etmeyi denesek ya?
Belki nefsimize isyan başlatırsak bedenimizin kölesi olmaktansa cennetin Sultan'ı oluruz hı?