Eğer mutluluk denen şey maddi bir şey olsaydı bütün zenginler parası neyse basıp alırlardı sanırım.
- Abicim sar bana oradan yarım kilo mutluluk!
- Abicim sar bana oradan yarım kilo mutluluk!
+ 600 gr oldu abi yine de sarayım mı böyle?
- Tamam sar sar fazla mutluluk göz çıkartmaz!
Ama işler böyle gitmiyor işte, diplomaysa diploma evse ev eşse eş neyin insanları mutlu ettiğine inanıyorlarsa sahip oluyorlar ama yine de mutlu olamıyorlar.
İnsanlar olarak hepimiz mutlu olmak istiyoruz. “Hayır ben artık mutlu olmak istemiyorum arkadaşım” diyebilen kimse ya zihinsel engelli ya da yine zihinsel engellidir. Üçüncü bir alternatifi yok bunun.
Dünyada hiç bir kelime yoktur ki bu kadar güçlü yaşanmak istensin ama ne olduğuna ve nasıl olunacağına dair ortak bir görüş ortaya çıkamamış olsun.
“Mutluluk nedir?” sorusu daha kesin yanıt bulamadan “nasıl mutlu olunur? “sorusuna cevap arıyoruz. Oysa herkes için mutluluk tanımı çok başka olduğu gibi mutluluğun sırrı da başkadır biz tam burayı es geçiyoruz.
Kimine göre mutlu olmanın sırrı sivilcesini patlatmak iken kimine göre mutlu olmanın sırrı jeti ile havada bir tur atmak olarak tanımlanır.
Afrika’da yaşayan biri için mutluluğun sırrı temiz su bulmak iken Kanada’da yaşayan biri için mutlu olmak son çıkan İPhone telefona sahip olmak.
Ha bana “mutluluk nedir?” diye sorarsanız iki saniye düşünmeden yoğurtlu makarna yemek derim o da benim fakirliğim kimseyi de ilgilendirmez.
Demek ki “mutluluk nedir?” sorusunun milyarlarca insanda milyarlarca ayrı cevabı olabilir. İkiyüz yıl önce Fransa’da yaşayan birine “aga mutluluk nedir?” diye sorsaydık muhtemelen “mutluluk giyotine gitmeden yaşamayı başarmaktır” derdi. Sonra dönüp “Mutluluğun sırrı nedir?” diye sorsak aynı adama, “her gün ekmek yerine pasta yemek” der miydi acaba bilemedim şimdi.
Hedonizm, “mutluluk nedir?”, “mutlu olmanın sırrı nedir?” sorularının tanımını yaparken “canın ne istiyorsa yap, önüne geleni ye bu dışkı bile olsa seni mutlu edecek haz verecekse sakıncası yok tadına bi bak ölümü gör yemezsen” diyen bir felsefe. Böyle yaşayan insanlar genelde on sene sonra “hayat bana çok anlamsız geliyor zaten yaşamak neki hı neki” diye histerik biçimde intihar ederek defolup gidiyor bu dünyadan. Nihilizm ile amca çocuğu olan bu felsefeye genelde gençler kapılıyor. Ölmeyi beceremeyen de 20 sene sonra ege kasabasına yerleşme planları yapıyor işte.
Durum böyle olunca bilim adamları da oturmuş “patır patır millet ölüyor şu diş macunu araştırmalarını bi kenara bırakalım da mutluluğun sırrı ne onu önce bulalım, bir tarafını fırçalamaktan yumurta dile gelecek yeter kırıp yiyin de bana şu işkenceyi yapmayın a nokta qu diyecek” demişler.
Demişler de onlarda “mutluluk nedir?” sorusunun tam cevabını bulamayıp “bebek bezinde gül saklasak n’olur acaba bak çok merak ettim” deneylerine vermişler kendilerini.
Demek ki “Mutluluk Nedir?” sorusunun kesin bir tanımı yok.
Sonsuz mutluluk bir defa yok ona ikna edeceğiz kendimizi. Peki nasıl mutlu anları çoğaltacağız? Dananın kuyruğu için, “çeksene elini kopartcan mı şeyimi” dediği yer tam da burası.
İşe başlamadan önce instagram’da çok mutlu görünen eşi dostu engelleyin. Çünkü hepsi yalancı. Kimse o kadar mutlu olamaz. Herkes en mutlu en kusursuz anlarını resimleyip kendi reklamını yapıyor bunda mutabık kalmamız lazım.
Siz hiç dayak yedikten sonra #morgöz #kocişkomladayakkeyfi #bugünyineiçipgeldi hastagleri kullanan paylaşım gördünüz mü?
Göremezsiniz, çünkü insanlar için mutlu görünmek mutlu olmaktan daha önemli artık.
Oscar Wilde, ”insanlardan çoğunun mutluluğu ve mutsuzluğu kendi düşünce ve inanışlarına bağlıdır” der.
Güzel de der...
“Mutluluğun sırrı nedir?” diye araştıran bilim insanları yardım etmenin insanları uzun süreli mutlu ettiğini keşfetmiş. Yaşlı bir teyzenin evini temizlemek, imkan varsa bir fakire para olarak bağış yapmak, kendini kötü hisseden birini dinlemek bile iyi geliyormuş insanlara. Başkaları için bir işe yaramak mutlu olmanın en kolay yolu belki.
Gülümsemek mutlu hissetmenin yollarından bir diğeri.
Bütün gün Müslüm Gürses dinleyip akşamda her sahnesinde böğüre böğüre ağlayan dizi karakterlerini görürseniz gülümsemek zor tabi. Önce şu melankolik havadan bi çıkmak lazım.
Sonra kendinize acımayı bırakın.
Dünyada 7 milyar insan bir sürü sorun ile uğraşıyor. Ama sen kalkıp “takma tırnağım kırıldı Boğaçhan” diye ilgi beklersen daha çok beklersin. Dünyada tek doğuran kadın sen gibi tek arabasının taksitini denkleştiremeyen adam senmişsin gibi tek mutsuz evlilik seninmiş gibi davranırsan mutluluğun sırrı yerine “ölmeden ölmenin alternatif yolları” konulu yazının mevzusu olursun.
Şükretmek ve sabretmek mutluluğun en önemli sıralarından biri bence.
Hayatınızda olan hayatınıza giren hayatınıza girecek herkes için şükredin. Size mutsuzluktan başka bir şey vermemiş insanların varlığı bile şükür sebebidir. Sizin bugünlere siz olarak gelmenize yardım etmiş tuğlalar gibi düşünün. Elinde olana şükreden elinde olmayana sabreden insanların daha mutlu oldukları bilimsel olarak kanıtlanmış. Ayağı olmayan gözü olduğu için şükrederse, gözü kör olan da elleri olduğunu düşünüp sabrederse hayat daha çekilesi oluyor. Eğer bakmazsak hayata böyle komşunun tavuğu gözümüze hep kaz görünmeye devam eder.
Affetmek bir diğer mutluluk sırrı bana göre.
Affetmediğimiz ve omuzlarımızda yük gibi taşıdığımız herkes bizi mutsuzluğa itiyor. Affetmeyerek o kişiye ders ve ceza verdiğimizi zannediyoruz ama en büyük cezayı kendimize kesiyoruz. Sabah o kin ile uyanıyor günü o kin ile bitiriyor akşam o kin ile yatıyoruz. Tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok mevzusu işte bilirsiniz. Kibrimiz bazen gözlerimizi öyle kör ediyor ki “bana bu yapılır mı beh” kafası ile dolaşıyoruz.
İnsan olduğumuzun ve süper güçlerimizin olmadığı gerçeği ile yüzleşmek bir diğer mutluluk sırrı.
Her şeyi biz başaramayız aynı anda tıp öğrenip mühendislik yaparken amuda kalkarak en iyi ressam biz olamayız. Ama yaşadığımız çağ bize hep “en” olmayı telkin ediyor. En iyi kadın en güzel kadın en zengin erkek en başarılı erkek en romantik erkek en titiz kadın en iyi anne. “En” olamadığımız zamanlar ile yüzleşin e de sonsuz bir mutsuzluk girdabına düşüyoruz. Televizyonda vücut ölçüleri “en” olan kadınlar, cüzdanı “en” dolu adamları görünce kendimizi eksik hissediyor ve mutsuz oluyoruz. Hayatımız en olmaya çalışmak ve en olamadığımız zamanların çöplüğü gibi. Sanki bizden başka herkes mükemmel herkes çok iyi anne herkes çok iyi koca herkes çok iyi evlat gibi zannediyoruz. Bunun en önemli sebebi aile mahremiyetinin sosyal medya ile kalkmış olması. İnsan olduğumuzu ve asla mükemmel biri olamayacağımızı, herkes kadar hataları olan ama iyi biri olduğumuzu kabul etmek mutlu olmanın en önemli sırrı belkide.
Mutluluğun bir diğer sırrı da beklememek.
Ömrümüz ama ben onu aradım o beni aramadılar, ben ona her şeyi yaptım o bana yapmadılar, ben senin paylaşımı beğendim sen beni dürtmedinler ile geçiyor. Durum böyle olunca dünya etrafımızda dönüyor zannediyoruz. Sanki muhatabımızın bütün dünyası biz olmalıymışız da bize çok pis ayıp etmiş kafası yaşıyoruz hep. Öyle olunca da bumerang gibi mutsuzluk dönüp bizi buluyor yine.
Mutluluğun başka bir sırrı da mutluluğu sebeplere bağlamamak.
Kafamızda kurduğumuz bir mutlu insan profili var. 36 beden olursam mutlu olacağım bankada 1 milyon liram olsa kesin mutlu olurum o istediğim çanta benim olsa dünyanın en mutlu insanı ben olurum filanca kadını elde edersem benden mutlusu olmaz...gibi. Mutluluğu belli hedeflere odaklıyoruz, olmayınca kolumuz kanadımız kırılıyor. Sanki hiç bir şeyi başaramayız bizden başka herkes çok becerikli de bir bizden adam olmaz yanlışına düşüyoruz.
Oysa menzilden çok yolu sevmek lazım.
İstanbul’a gitmek için yola çıkan biri İstanbul’a giderse mutlu olacağı beklentisi ile yola çıkıyor. İstanbul’a gidince üç gün sonra şehir üstüne üstüne gelmeye başlıyor ve “bu muymuş” diyor. Sonuç mutsuzluk memnuniyetsizlik. Oysa İstanbul’u değil İstanbul’a gitme eylemine odaklansa daha fazla haz alacak. Yol arkadaşını sevse manzarayı sevse molaları sevse aldığı zevk iki katına çıkacak.
Bütün işlerde böyle bu aslında. Evlilikler çocuklar işler hep bu bakış açısı ile değerlendirildiği zaman hayat daha çekilesi oluyor.
Son olarak mutlu olmanın sırrı "keşke" dememekte yatıyor.
Hayatımızı keşkeler üzerine inşa ediyoruz. Keşke bu işi seçmeseydimler keşke bu evi almasaydımlar keşke evlenmeseydimler bir tümör gibi sömürüyor benliğimizi. Eğer mutlu olmak gerçekten istiyorsak “Keşke” lerin yerine “İyi ki” leri koymak zorundayız. İyi ki bu işe girdim o kadar işsiz insan var, İyi ki bu evi aldık okul yakın market yakın merkeze uzak ama olsun, iyi ki evlendim daha düzenli bir hayatım oldu gibi cümleler ile değiştirmek lazım söylemlerimizi.
Yoksa mutluluk gerçekten “Sır” olmaya devam edecek hepimiz için.
Ama işler böyle gitmiyor işte, diplomaysa diploma evse ev eşse eş neyin insanları mutlu ettiğine inanıyorlarsa sahip oluyorlar ama yine de mutlu olamıyorlar.
İnsanlar olarak hepimiz mutlu olmak istiyoruz. “Hayır ben artık mutlu olmak istemiyorum arkadaşım” diyebilen kimse ya zihinsel engelli ya da yine zihinsel engellidir. Üçüncü bir alternatifi yok bunun.
Dünyada hiç bir kelime yoktur ki bu kadar güçlü yaşanmak istensin ama ne olduğuna ve nasıl olunacağına dair ortak bir görüş ortaya çıkamamış olsun.
“Mutluluk nedir?” sorusu daha kesin yanıt bulamadan “nasıl mutlu olunur? “sorusuna cevap arıyoruz. Oysa herkes için mutluluk tanımı çok başka olduğu gibi mutluluğun sırrı da başkadır biz tam burayı es geçiyoruz.
Kimine göre mutlu olmanın sırrı sivilcesini patlatmak iken kimine göre mutlu olmanın sırrı jeti ile havada bir tur atmak olarak tanımlanır.
Afrika’da yaşayan biri için mutluluğun sırrı temiz su bulmak iken Kanada’da yaşayan biri için mutlu olmak son çıkan İPhone telefona sahip olmak.
Ha bana “mutluluk nedir?” diye sorarsanız iki saniye düşünmeden yoğurtlu makarna yemek derim o da benim fakirliğim kimseyi de ilgilendirmez.
Demek ki “mutluluk nedir?” sorusunun milyarlarca insanda milyarlarca ayrı cevabı olabilir. İkiyüz yıl önce Fransa’da yaşayan birine “aga mutluluk nedir?” diye sorsaydık muhtemelen “mutluluk giyotine gitmeden yaşamayı başarmaktır” derdi. Sonra dönüp “Mutluluğun sırrı nedir?” diye sorsak aynı adama, “her gün ekmek yerine pasta yemek” der miydi acaba bilemedim şimdi.
Hedonizm, “mutluluk nedir?”, “mutlu olmanın sırrı nedir?” sorularının tanımını yaparken “canın ne istiyorsa yap, önüne geleni ye bu dışkı bile olsa seni mutlu edecek haz verecekse sakıncası yok tadına bi bak ölümü gör yemezsen” diyen bir felsefe. Böyle yaşayan insanlar genelde on sene sonra “hayat bana çok anlamsız geliyor zaten yaşamak neki hı neki” diye histerik biçimde intihar ederek defolup gidiyor bu dünyadan. Nihilizm ile amca çocuğu olan bu felsefeye genelde gençler kapılıyor. Ölmeyi beceremeyen de 20 sene sonra ege kasabasına yerleşme planları yapıyor işte.
Durum böyle olunca bilim adamları da oturmuş “patır patır millet ölüyor şu diş macunu araştırmalarını bi kenara bırakalım da mutluluğun sırrı ne onu önce bulalım, bir tarafını fırçalamaktan yumurta dile gelecek yeter kırıp yiyin de bana şu işkenceyi yapmayın a nokta qu diyecek” demişler.
Demişler de onlarda “mutluluk nedir?” sorusunun tam cevabını bulamayıp “bebek bezinde gül saklasak n’olur acaba bak çok merak ettim” deneylerine vermişler kendilerini.
Demek ki “Mutluluk Nedir?” sorusunun kesin bir tanımı yok.
Sonsuz mutluluk bir defa yok ona ikna edeceğiz kendimizi. Peki nasıl mutlu anları çoğaltacağız? Dananın kuyruğu için, “çeksene elini kopartcan mı şeyimi” dediği yer tam da burası.
İşe başlamadan önce instagram’da çok mutlu görünen eşi dostu engelleyin. Çünkü hepsi yalancı. Kimse o kadar mutlu olamaz. Herkes en mutlu en kusursuz anlarını resimleyip kendi reklamını yapıyor bunda mutabık kalmamız lazım.
Siz hiç dayak yedikten sonra #morgöz #kocişkomladayakkeyfi #bugünyineiçipgeldi hastagleri kullanan paylaşım gördünüz mü?
Göremezsiniz, çünkü insanlar için mutlu görünmek mutlu olmaktan daha önemli artık.
Oscar Wilde, ”insanlardan çoğunun mutluluğu ve mutsuzluğu kendi düşünce ve inanışlarına bağlıdır” der.
Güzel de der...
“Mutluluğun sırrı nedir?” diye araştıran bilim insanları yardım etmenin insanları uzun süreli mutlu ettiğini keşfetmiş. Yaşlı bir teyzenin evini temizlemek, imkan varsa bir fakire para olarak bağış yapmak, kendini kötü hisseden birini dinlemek bile iyi geliyormuş insanlara. Başkaları için bir işe yaramak mutlu olmanın en kolay yolu belki.
Gülümsemek mutlu hissetmenin yollarından bir diğeri.
Bütün gün Müslüm Gürses dinleyip akşamda her sahnesinde böğüre böğüre ağlayan dizi karakterlerini görürseniz gülümsemek zor tabi. Önce şu melankolik havadan bi çıkmak lazım.
Sonra kendinize acımayı bırakın.
Dünyada 7 milyar insan bir sürü sorun ile uğraşıyor. Ama sen kalkıp “takma tırnağım kırıldı Boğaçhan” diye ilgi beklersen daha çok beklersin. Dünyada tek doğuran kadın sen gibi tek arabasının taksitini denkleştiremeyen adam senmişsin gibi tek mutsuz evlilik seninmiş gibi davranırsan mutluluğun sırrı yerine “ölmeden ölmenin alternatif yolları” konulu yazının mevzusu olursun.
Şükretmek ve sabretmek mutluluğun en önemli sıralarından biri bence.
Hayatınızda olan hayatınıza giren hayatınıza girecek herkes için şükredin. Size mutsuzluktan başka bir şey vermemiş insanların varlığı bile şükür sebebidir. Sizin bugünlere siz olarak gelmenize yardım etmiş tuğlalar gibi düşünün. Elinde olana şükreden elinde olmayana sabreden insanların daha mutlu oldukları bilimsel olarak kanıtlanmış. Ayağı olmayan gözü olduğu için şükrederse, gözü kör olan da elleri olduğunu düşünüp sabrederse hayat daha çekilesi oluyor. Eğer bakmazsak hayata böyle komşunun tavuğu gözümüze hep kaz görünmeye devam eder.
Affetmek bir diğer mutluluk sırrı bana göre.
Affetmediğimiz ve omuzlarımızda yük gibi taşıdığımız herkes bizi mutsuzluğa itiyor. Affetmeyerek o kişiye ders ve ceza verdiğimizi zannediyoruz ama en büyük cezayı kendimize kesiyoruz. Sabah o kin ile uyanıyor günü o kin ile bitiriyor akşam o kin ile yatıyoruz. Tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok mevzusu işte bilirsiniz. Kibrimiz bazen gözlerimizi öyle kör ediyor ki “bana bu yapılır mı beh” kafası ile dolaşıyoruz.
İnsan olduğumuzun ve süper güçlerimizin olmadığı gerçeği ile yüzleşmek bir diğer mutluluk sırrı.
Her şeyi biz başaramayız aynı anda tıp öğrenip mühendislik yaparken amuda kalkarak en iyi ressam biz olamayız. Ama yaşadığımız çağ bize hep “en” olmayı telkin ediyor. En iyi kadın en güzel kadın en zengin erkek en başarılı erkek en romantik erkek en titiz kadın en iyi anne. “En” olamadığımız zamanlar ile yüzleşin e de sonsuz bir mutsuzluk girdabına düşüyoruz. Televizyonda vücut ölçüleri “en” olan kadınlar, cüzdanı “en” dolu adamları görünce kendimizi eksik hissediyor ve mutsuz oluyoruz. Hayatımız en olmaya çalışmak ve en olamadığımız zamanların çöplüğü gibi. Sanki bizden başka herkes mükemmel herkes çok iyi anne herkes çok iyi koca herkes çok iyi evlat gibi zannediyoruz. Bunun en önemli sebebi aile mahremiyetinin sosyal medya ile kalkmış olması. İnsan olduğumuzu ve asla mükemmel biri olamayacağımızı, herkes kadar hataları olan ama iyi biri olduğumuzu kabul etmek mutlu olmanın en önemli sırrı belkide.
Mutluluğun bir diğer sırrı da beklememek.
Ömrümüz ama ben onu aradım o beni aramadılar, ben ona her şeyi yaptım o bana yapmadılar, ben senin paylaşımı beğendim sen beni dürtmedinler ile geçiyor. Durum böyle olunca dünya etrafımızda dönüyor zannediyoruz. Sanki muhatabımızın bütün dünyası biz olmalıymışız da bize çok pis ayıp etmiş kafası yaşıyoruz hep. Öyle olunca da bumerang gibi mutsuzluk dönüp bizi buluyor yine.
Mutluluğun başka bir sırrı da mutluluğu sebeplere bağlamamak.
Kafamızda kurduğumuz bir mutlu insan profili var. 36 beden olursam mutlu olacağım bankada 1 milyon liram olsa kesin mutlu olurum o istediğim çanta benim olsa dünyanın en mutlu insanı ben olurum filanca kadını elde edersem benden mutlusu olmaz...gibi. Mutluluğu belli hedeflere odaklıyoruz, olmayınca kolumuz kanadımız kırılıyor. Sanki hiç bir şeyi başaramayız bizden başka herkes çok becerikli de bir bizden adam olmaz yanlışına düşüyoruz.
Oysa menzilden çok yolu sevmek lazım.
İstanbul’a gitmek için yola çıkan biri İstanbul’a giderse mutlu olacağı beklentisi ile yola çıkıyor. İstanbul’a gidince üç gün sonra şehir üstüne üstüne gelmeye başlıyor ve “bu muymuş” diyor. Sonuç mutsuzluk memnuniyetsizlik. Oysa İstanbul’u değil İstanbul’a gitme eylemine odaklansa daha fazla haz alacak. Yol arkadaşını sevse manzarayı sevse molaları sevse aldığı zevk iki katına çıkacak.
Bütün işlerde böyle bu aslında. Evlilikler çocuklar işler hep bu bakış açısı ile değerlendirildiği zaman hayat daha çekilesi oluyor.
Son olarak mutlu olmanın sırrı "keşke" dememekte yatıyor.
Hayatımızı keşkeler üzerine inşa ediyoruz. Keşke bu işi seçmeseydimler keşke bu evi almasaydımlar keşke evlenmeseydimler bir tümör gibi sömürüyor benliğimizi. Eğer mutlu olmak gerçekten istiyorsak “Keşke” lerin yerine “İyi ki” leri koymak zorundayız. İyi ki bu işe girdim o kadar işsiz insan var, İyi ki bu evi aldık okul yakın market yakın merkeze uzak ama olsun, iyi ki evlendim daha düzenli bir hayatım oldu gibi cümleler ile değiştirmek lazım söylemlerimizi.
Yoksa mutluluk gerçekten “Sır” olmaya devam edecek hepimiz için.