Türkiye, harbi düşman bulmakta en şansız ülkedir desek abartı olmaz. Dışarıdan kurulan tezgâhlar ve oyunlar; içeride olan fitneler ve ihanetler başımızdan hiç eksik olmadı.
Köklü ve asil bir tarihin varisi olan milletimiz yüzyıllarca, onlarca gayrimüslim ırklara hükmettiği halde, bu ırkların hiç birisi, bizim asimile siyaseti izlediğimizi dile getiremiyor. Böyle bir asimile halinin zerresini dağ gibi göstermede mahir mihraklar bile böyle bir malzeme bulamamışlardır. Bu bizim için şeref olarak kâfidir.
Bu muazzez milletin, cihat yolunda en fedakâr parçalarından birisi olan Kürtleri, ona düşman gösterme ve toplumsal her olayı tefrikaya alet etme çabası, Batı sevdalısı zihniyetin bize vurduğu en büyük darbelerden, içimize ektiği en mümbit fitne tohumlarından birisidir.
Yüzyıllarca bünyesindeki bu kadar gayrimüslime zulmetmeyen bir millete, cihat yolundaki en büyük refiki olan sadakatli bir halk olan Kürtlere katliam yapabileceğini dile getirmek, tam bir cinnet ve hezeyandır.
Konya’da, kin ve hasedin en vahşi tezahürü olan, hepimizin içini sızlatan, yürekleri dağlayan olayın duyulmasından daha saatler geçmeden, kindar ve fitnekar güruh tekrar sahneye çıktı. Etnik ve ırkçı temelli bu yaygara, yalanın sırrındaki muharrik güçle olanca hızıyla yayıldı. Siyasetin toplumu yönletme sanatı ve millete hizmet vasıtası olduğundan gafil partiler de hemen bu yalandan rant devşirmeye çalıştı.
Bu millete aidiyeti mahfuz kimselerin artık, kim kime çalışıyor? Sorusuna cevap ararken, gözlerine bazen mercek bazen dürbün takmalı ki, yanı başındaki sinsi virüsleri ve uzaktaki tek dişi kalmış canavarları görebilsin.
Ey fitne locaları ve ihanet ocakları! Bizi birbirimize düşman edemezsiniz. Türk ile Kürt kardeş değil, aynı bedenin etle tırnağı gibidir. Gerçekten de eğer sadece kardeş olsaydık, bu fitne bombardımanına dayanabilir miydik? Kesinlikle hayır…
Sultan Alparslan Anadolu’nun fetih kapısı olan Malazgirt’te, İslam ordusunun başında cenge tutuştuğu zaman, yanı başında Kürtler vardı,
Sultan Selim, Şah İsmail’in fitnesi ile uğraşırken, bölgedeki en sadık refikleri yine İdris-i Bitlisi’lerin rehberlik ettiği Kürtler idi.
Sultan Abdülhamit-i Sani’nin bölgedeki fitnelere karşı koyarken, en fedakâr yardımcıları Hamidiye Alayları idi. Donanmanın güçlendirilmesi için yapılan yardımlarla, donanmaya kazandırılan bir gemiye ‘Kürdistan’ isminin verildiğini de çoğu vatandaşımız bilmez. O zaman kullanılan Kürdistan tabirinin coğrafi bir bölge manasında kullanıldığını belirtmiş olalım.
Bizi bölüp parça parça etmeye, ecnebi devletlerin istilasına yem etmeye çabalayan entrikalara karşı uyanık olmak zorundayız.
Tüm mazlum ve Müslümanların dara düştükleri zaman kapısına dayandıkları bir Türkiyeleri var, fakat bizim kapısını çalacağımız ikinci bir devletimiz yoktur. Millet olarak bize düşen, basit siyasi ve günlük hesapları bırakıp, fitnenin büyüklüğüne ve olası neticelerinin vahametine odaklanmaktır.
Selam ve dua ile...