Kız çocuklarını Barbie bebekler ile büyütüp genç bir kız oldukları zaman onlara benzemek istemelerine neden şaşırıyoruz anlamıyorum. Kusursuz yüz hatları ve beden kıvrımları ile idol olarak önüne koyduğumuz kadın modeline benzemek için binlerce lira para harcamaları kadar doğal bir şey yok aslında.

Kadınlığını kullanarak yüzlerce ev alan Madonna gibi olmayacak da bu çocuklar bir ineği var diye şükreden Emine teyze gibi mi olacaklar?

Hayatta ki tek amacı zengin bir prens ile evlenip saraya kapak atmak olan kızların masalları ile büyüttüğümüz çocukların, Şeyma Subaşı olmak için bekaretlerini internette satışa çıkarmalarına neden şaşırıyoruz anlamıyorum.

Beş dakika başımızdan gitsin diye eline tutuşturduğumuz tabletten akşama kadar makyaj ve moda videoları izleyen, büyüyünce Danla Bilic olmayı hayal eden çocuklar, büyüdüklerinde ülkesi için üç aylık oğlunu evde bırakıp direniş başlatan Nene Hatun olamadı diye utanmadan bir de kızıyoruz.

Ne veriyoruz sahi biz bu çocuklara?

İhlasın eğitimden daha önemli olduğunu mu yoksa yoksa amelin ilimden daha önce geldiğini mi?

Hayatına tatbik ettiği ilimlerin sayısının okuduğu okulların sayısından daha önemli olduğunu mu öğrettik, yoksa diploma ve paran yoksa bu hayatta hiç bir şey olunamayacağını mı?

Zekanın ve güzel ahlakın dolgun dudaklardan daha çok bir kadına yakıştığını mı, yoksa markanın adının Victoria Secret ise bir dona 100 dolar verilebileceğini mi?

Akşama kadar elinde telefon ile İnstagram'da kim ne yemiş ne giymiş diye kovalayan annelerin kızları malesef Hz. Asiye olmuyor arkadaşlar. Armut genelde hep dibine düşüyor katranı kaynatınca da pekmez olmuyor.

Soğan ekersen marul çıkmıyor, elma ağacı çilek vermiyor, su vermeden de hiç bir çiçek açmıyor.

Firavun'un kucağında büyüyüyen Hz. Musa, Hz. Nuh'un söz geçiremediği karısı ve evlatları çok nadir görülen örnekler. Zaten nadir ve özel oldukları için Kuran'da anlatılır. Sırf tembelliğimizi ve kusurlarımızı örtmek saklamak ve sorumluluğumuzu üstümüzden atmak için bu örneklere sarılıyoruz. Vicdan rahatlatıyor da çocuklar kurtuluyor mu?

***

Ve kıskançlık hastalığı...

Bankada çalışan bir arkadaşım ihtiyaç kredisi başvurularının son on yılda çok hızlı arttığını söylemişti. Anlattığına göre bir müşterisine sohbet sırasında parayı ne yapacağını sormuş, o da eşinin çok baskı yaptığını, mobilyaları değiştirmek istediğini sırf artık sussun diye kredi çekmeye karar verdiğini söylemiş. "Çok böyleleri" diyor. Kimi arabasını değiştirmek için, kimi oturduğu semti değiştirmek için, kimi de eşyalar için geliyormuş.

Bana çok enteresan gelmişti.

Hangi güçlü, bastıramadığı duygu bir insanı borç yükü altına sokar ki?

Evet, kıskançlık...

O kıskançlık ki, Şeytanı rahmetten kovduracak, Yusuf'u kuyuya attıracak, ülkeleri yıkıp savaşlar başlatacak kadar güçlü bir duygu.

"Benim neyim eksik" ile başlayan bir sürecin kestirilemeyen sonuçları yüzünden yeni ihtiyaçlar (!) bulan insanların, nasıl yaprak gibi savrulup durduğunu görünce çok üzülüyor insan.

Filanca tatile gitmiş o zaman biz de gidelim, komşular yazlık almış biz de alalım, kaynımgiller arabayı değiştirmiş biz de değiştirelim, onun çocuğunun ayakkabısı markalı benimki neden giymesin ile bir kuyuya düşen insanların nasıl cennetten kovulduklarına, nasıl şeytanlaştıklarına şahit oldukça kahroluyor insan.

Bazen bu kıskançlık, "ben yapamıyorum o da yapmasın" ile kendini gösterirken, bazen "neden o yapıyor ben yapamıyorum" ile gösteriyor. Bazen de "sadece ben yapayım benden başka kimse yapamasın" olarak ortaya çıkıyor.

Sabretmeyen kadın başkasının evliliğini kıskanıyor kıyaslıyor, şükretmeyen adam başkasının malına göz dikiyor. Ben şu dünyada sabır ve şükür ipine sarılmayan hiç kimsenin mutlu olduğuna şahit olmadım. En azından ben olmadım...

Hepsini geçtim de cennetten kovulmayı göze almaya değer mi?