Sınıfta annesinden babaannesine kadar hepsi çarşaflı, babası dahil tüm akrabaları sarık ve cübbeli bir arkadaşımız vardı. Bu örnekleri arkadaşın nasıl bir ortamda büyüdüğünü anlatabilmek açısından veriyorum. Mütedeyyin diye tanımlayabileceğimiz bir sülalede büyümüş, çocukken Kur'an kursuna gönderilmesine rağmen içinde kaldığı arafların arasında sıkışmış bir kızdı.
Belki geldiği yeri benimsemediği için ya da dahil olmak istediği gruplarda kabul görmek adına her şeyi en uçta yaşıyordu, bilmiyorum. Mesela, örtülü olduğu halde gözümüzün önünde erkek arkadaşını öper, sigara içer, okuldan kaçardı. Hatta bir defa bana kokain göstermişti "bak böyle bir şey bu" diye.
Yaptığı her hareket, attığı her adım, söylediği her sözün arka planında "ben de sizdenim, ben de Nişantaşı çocuğuyum, beni de aranıza alın" yatıyordu. Onu geldiği ve mensup olduğu aile ile değerlendirmeyelim diye biz bunu talep etmesek bile o seve seve yapıyordu tüm marjinalliklerini. Kaldığı bu ikilem tam tersi biz de olumsuz bir intiba uyandırıyor, gözümüzde güvenilmez aklı ile yola çıkılmaz bir kız imajı çiziyordu.
Yetiştirildiği yeri ve öğretilen şeyleri hazmedemeyen bundan dolayı aşağılık kompleksi duyan, ancak mahalle baskısından ve yaşından dolayı da açıkça isyan edemeyen herkes aşağı yukarı böyle davranır.
Başını örtüp ama bone takmayıp saç kökleri olduğuna hepimizi ikna eden, giydiği pantolon ya da eteğin boyunu olabildiği kadar kısa tutan, örtülü olduğu halde tokalaşmaktan çekinmeyen, müslüman olmayanlar tarafından İslama yapılan her saldırıda dik durmayıp "girçik islim bi diil" diye savunmaya geçip eziklenen Sümeyye Su'ları ve Abdulgaffar Can'ları gördükçe aklıma hep bu arkadaş gelir.
Genelde göze çarpan ezikliklerini karşı mahalleye karşı aldığı savunma pozisyonu ile gizlemeye çalışan bu tipler, bazen karşımıza dinlerarası diyalog ile çıkarken, bazen de karşımıza Eliaçık'ın arkasında Gezi parkında namaza dururken çıkarlar.
Hep bir yaranmaya çalışma, hep bir "ama o öyle değil valla" diye ikna çabaları göze çarpar. Dininin sağlamasını karşı tarafın kendini onaylaması üzerinden yapan ve tatmin olan bu arkadaşların genelde gemiyi ilk terk eden olmaları da bu açıdan tesadüf olamaz diye düşünüyorum.
Dünyada binlerce din var. Kimi aslanın arka sol ayağına taparken, kimisi yaprağın kılçıklı tarafına tapıyor. "Dinlerini oyuncak ve eğlence edinen, dünya hayatının aldattığı kimseleri bir tarafa bırak" ayetinin işaret ettiği kişi olmaktansa bence bunlardan birini seçin, siz de rahat edin toplumda rahat etsin.
Belki geldiği yeri benimsemediği için ya da dahil olmak istediği gruplarda kabul görmek adına her şeyi en uçta yaşıyordu, bilmiyorum. Mesela, örtülü olduğu halde gözümüzün önünde erkek arkadaşını öper, sigara içer, okuldan kaçardı. Hatta bir defa bana kokain göstermişti "bak böyle bir şey bu" diye.
Yaptığı her hareket, attığı her adım, söylediği her sözün arka planında "ben de sizdenim, ben de Nişantaşı çocuğuyum, beni de aranıza alın" yatıyordu. Onu geldiği ve mensup olduğu aile ile değerlendirmeyelim diye biz bunu talep etmesek bile o seve seve yapıyordu tüm marjinalliklerini. Kaldığı bu ikilem tam tersi biz de olumsuz bir intiba uyandırıyor, gözümüzde güvenilmez aklı ile yola çıkılmaz bir kız imajı çiziyordu.
Yetiştirildiği yeri ve öğretilen şeyleri hazmedemeyen bundan dolayı aşağılık kompleksi duyan, ancak mahalle baskısından ve yaşından dolayı da açıkça isyan edemeyen herkes aşağı yukarı böyle davranır.
Başını örtüp ama bone takmayıp saç kökleri olduğuna hepimizi ikna eden, giydiği pantolon ya da eteğin boyunu olabildiği kadar kısa tutan, örtülü olduğu halde tokalaşmaktan çekinmeyen, müslüman olmayanlar tarafından İslama yapılan her saldırıda dik durmayıp "girçik islim bi diil" diye savunmaya geçip eziklenen Sümeyye Su'ları ve Abdulgaffar Can'ları gördükçe aklıma hep bu arkadaş gelir.
Genelde göze çarpan ezikliklerini karşı mahalleye karşı aldığı savunma pozisyonu ile gizlemeye çalışan bu tipler, bazen karşımıza dinlerarası diyalog ile çıkarken, bazen de karşımıza Eliaçık'ın arkasında Gezi parkında namaza dururken çıkarlar.
Hep bir yaranmaya çalışma, hep bir "ama o öyle değil valla" diye ikna çabaları göze çarpar. Dininin sağlamasını karşı tarafın kendini onaylaması üzerinden yapan ve tatmin olan bu arkadaşların genelde gemiyi ilk terk eden olmaları da bu açıdan tesadüf olamaz diye düşünüyorum.
Dünyada binlerce din var. Kimi aslanın arka sol ayağına taparken, kimisi yaprağın kılçıklı tarafına tapıyor. "Dinlerini oyuncak ve eğlence edinen, dünya hayatının aldattığı kimseleri bir tarafa bırak" ayetinin işaret ettiği kişi olmaktansa bence bunlardan birini seçin, siz de rahat edin toplumda rahat etsin.