Bir kaç yıl önce sürüklenerek bir konferansa götürülmüştüm. "İsmini vermek istemeyen izleyici" olarak katıldığı programda tüm sülalenin sırlarını anlatan kadın gibi, ben de kimden bahsettiğimi tabiki size söylemeyeceğim.

Gazeteci bir abimizin uzun uzun "haber nedir" sorusuna cevap aradığı söyleşinin sonunda aslında ben de memnun olmuştum geldiğime. Güzel şeylerden bahsetmişti çünkü. "Gazetecilik ahlakı nasıl olmalıdır, son dakika haberlerine nasıl yaklaşılmalıdır" gibi kendi uzmanlığına dair bir sürü sorunun cevabını vermişti.

Soru cevap kısmına geçilince dinleyicilerden biri "abi filanca hoca şöyle bir şey söylemiş, siz ne diyorsunuz bu konuda" dedi.

Hiç ikiletmeden on saniye bile düşünmeden sünnetten girdi, Kur'an dininden çıktı onbeş dakika boyunca Google bilgileri ile hepimizi şereflendirdi (!) sağolsun. Namaz kıldığından bile şüphe ettiğim bu adamın böyle hassas bir konuda bu kadar ahkam kesmesi, gözümde oluşan zoraki olumlu imajı da yerle bir etmişti.

Bu hep böyledir ama, hepimiz az çok böyleyiz...

"Bilmiyorum" demek DNA kodlarımıza yerleşmemiş, sanki her konuyu bilmek her konuda bir şeyler söylemek zorunda gibi davranıyoruz.

Mesela birinin başı ağrısa o kesin sünizittir ve mutlaka filanca ilacı kullanmalıdır. Mesela birinin midesi bulansa kesin midesini üşütmüştür ki doktorlar hala kitaplarda "mide üşütmesi" nedir diye bakıyorlar, bulunca haber verecekler hepimize. Mesela bir adamla yola çıksanız kesinlikle o adresi biliyordur ve kesin oradan geçmişliği vardır. "ya bir bilene soralım" demeniz bir işe yaramaz çünkü "o bilmiyorsa kimse bilemez orayı, salak mısındır."

Her konuda çok iddialıyız...

Eğer iş, sosyal medya gibi bir de hesabını vermeyeceğiniz bir mecrada bilgi yarıştırmaya gelmişse, daha içinden çıkılmaz hal alıyor.

Kadın sabah beslenme çantası hazırlarken Berberoğlu tahliyesinin sis perdesini aralarken, öğlen fasulye kırıp altının ons fiyatının küresel ekonomi üzerinde ki etkisinin Türkiye'ye nasıl yansıyacağına çare arıyor. Hızını alamayıp akşam çayını içerken rahat rahat yayıla yayıla hazır çocuklar da uyumuşken mezhep imamlarını eleştiriyor.

Adam sabah iki ekmek üç süt sattığı bakkalından Brunson'ın iade sürecinin büyük resmini çekiyor, öğlen toptancıyı gönderiyor ardından sağolsun bizi Suriye politikasının gelmesi gereken zemini konusunda bilgilendiriyor, akşam evde meyve yerken Kudüs sorununda "gireceksin oraya yakacaksın yıkacaksın" diye içimizi ferahlatıyor. Tabi ya biz nasıl düşünemedik (!).

Ya hu bırakın siyaseti siyasetçiler yapsın, şifayı doktor arasın, adaleti hukukçular tesis etsin.

Her konuda elbette bir görüşünüz olsun, saman gibi yaşayın ülke ve dünya gündemine kayıtsız kalın demiyorum. Ama bir insan her şeyi bildiğini iddia ediyorsa hiç bir şey bilmiyor demektir bunu unutmayın. Sabah dua ettiğine akşam beddua eden, sabah tahta oturttuğuna akşam tuvalet temizleten tuhaf bir kitle çıktı ortaya.

Siyaset konusunda ülkenin geleceği konusunda çok şikayetçi isek bozulan ittifakın perde arkasını bilince bunu düzeltemeyiz, siyaseti ancak uzmanı olduğumuz kendi işlerimizi düzgün yaparsak düzeltebiliriz.

Doktor işini düzgün yapmazsa, hakim adil karar vermezse, belediye işçisi işini savsaklarsa siyasetçi ne yapsın, nereye kadar yetişsin?