1- Tek parti döneminde yaptıkları katliamlar ve on yıllara yayılan baskıcı rejim uygulamaları için şehir şehir, mahalle mahalle gezip halktan özür dilerse.

2- Meşruiyetlerini halktan ve seçimlerinden değil, cuntalardan ve eli silahlı kemalist askerlerden aldıklarını kabul edip bunun için halktan özür dilerse.

3- Partililer ve seçmenleri olarak halka her fırsatta, gerici, yobaz, örümcek beyinli, çomar vs. gibi benzetmelerle hakaret ettikleri için terbiyesizlik yaptıklarını kabul edip ve halktan özür dilerse

4- Terör yandaşı partilerle seçim ittifakları yaptıkları için, terör örgütlerini koruyan kollayan açıklamalar yaptıkları için, terörist cenazelerine katıldıkları için halktan özür dilerse.

5- Kemalizmin ve Atatürkçülüğün 2018 yılına uygun olmayan bir siyaset biçimi olduğunu kabul ederlerse (bu madde için özür dinlemelerin gerek yok, idrak etmeleri yeterli).

6- Eğitim sisteminde gerçekçi olmayan yarı tanrı bir Mustafa Kemal figürü uydurduklarını bunu propaganda amaçlı olarak onlarca yıl boyunca Türk çocuklarına zorla ezberlettiklerini kabul edip ve özür dilerse.

CHP bu ülkede belki iktidar olur. Onunda sözünü vermiyoruz. Bakarız...

Bunların hiç birini yapmayacağınızdan o kadar eminiz ki o yüzden bak tam şuradan... 

***

Televizyon'da tıkış tıkış bir durakta linç olmak üzere olan insanlar görmüşsünüzdür.

İşte orası Zincirlikuyu Metrobüs Durağı. Allah belanızı vermişse bir Cuma günü iş çıkışı oraya denk gelmişsinizdir mutlaka.

Türkiye’nin 90’ları, kültürel açıdan Zincirlikuyu metrobüs durağını andırıyordu. Öbek öbek insan kalabalıkları, bir vasıtadan ayrıldıktan sonra bir başka vasıtaya binmek için birbirini çiğniyor, normal şartlarda taviz vermediği asgari görgü kurallarını bile bir süreliğine rafa kaldırıyordu.

Kibarlık insani duygular o dönem de pek para etmiyordu. Kim kimin başını ezerse boş metrobüs koltuğu ona kalıyordu.

Sezen Aksu'ların yerini "ortada kuyu var yandan geç" şarkıcılarının aldığı o dönemde, 80'lerin gazı ile ortaya çıkan yeni türkücüler "maraba televole" diye birbirlerini eziyorlardı.

İbrahim Tatlıses’in yolundan giden, bir gün ondan boşalacak “imparatorluk tahtına” oturma hayaliyle birbiriyle didişen Mahsun Kırmızıgül, Özcan Deniz, Alişan gibi isimler; içinde yetiştikleri ve zirvesine ulaşmayı diledikleri mahallenin dağılmaya başlamasıyla birlikte kendilerine yeni bir yol haritası çizme ihtiyacı hissetti.

Kimi yönetmen oldu, kimi TV programı dizi yaptı, kimi karizma takıldı.

İşte o ihtiyaç ve imparatorluk koltuğuna asla oturamayacağını artık kabullenme durumu bana Abdullah Gül'ü hatırlatıyor şu günlerde.

"Artık siyaset yapmayacağım" diyen adam, şu sıralar siyasetin anatomisini çıkarıyor önümüze.

İtiş kakış binmek istemediği metrobüse "intifada'yı ben başlatacam" diyen karısının nezaretinde bile binemeyen buna cesaret edemeyen Gül'e, bir cesarete geldi.

Gezi parkı olayların da gezicileri anladı ama, en kritik zamanlar da halkı hiç anlayamadı.

Ekmek için Ekmeleddin'den medet umanlar, bu günler de gül reçeli için Gül'den medet ummaya başladılar.

Hayretle izliyoruz...