Filmdeki asi kız babasına "sen benim özgürlüğüme müdahale edemezsin" dedi. Sonra kapıyı hızla kapatıp evden çıktı gitti.
Sahi bahsettiği, savaşını verdiği, baş kaldırdığı o "özgürlük" neydi?
Bir bardan istediği erkek ile çıkabilme imkanı mı? Ya da insanın uyuşturucu kullanma kararını kendisinin verip vermemesi mi? Çocuk pornosu çekmek mi özgürlük ya da savaş uçakları ile bir coğrafyaya getirildiği iddia edilen şey mi?
Özgürlük kelimesi bizim anladığımızın aksine bize "ÖZ"ün"GÜR" olmasından bahseder.
Bir batılının özgürlükten anladığı ile bir doğulunun özgürlükten anladığı çok farklı şeyler. Batılı kendini tek odalı evde az hür, müstakil evde daha hür hisseder.
Hükmedebildiği oranda hür ve mutludur. Uçağa binmek ata binmekten daha hür olmanın sembolüdür onlara göre. Ceviz büyüklüğünde üzüm üretince, köpek klonlayınca özgürlüğün nirvanasına çıkarlar kendi akıllarınca.
Biz doğululara göre herşey özünün gür olması ile var olabilir. Ormanların yeşil olması onun özgürlüğündendir. Özü yeşil olmalısın diyorsa "ben bugün çingene pembesi olmak istiyorum" demezler. Denizin özünün gür olması onu dalgalı yapar. Rüzgâr özü gür olduğundan dolayı bazen kasırga bazen samyeli olur.
Siz hiç "ben artık havlamaya karar verdim çünkü özgürüm" diyen yıldız duydunuz mu? Ya da "bundan sonra sıcak olacağım arkadaş keyif benim değil mi" diyen buz kütlesi?
Yaratılan her şey kendi özünü yaratıldığı günden beri korurken, yaratılmışlar içinde "doğrusu insan çok cahil" diye tasvir edilen tek canlı olan insan kendi gibi davranmadığı her an mutsuzluğa itiliyor.
Batı hayranlığı ve taklitçiliği bizim ellere göç ederken beraberinde içini boşalttığı özgürlük kavramını da getirdi. Ne getirdiler ise balıklama atlayan bizler, evlere üç balkon yapınca daha özgür hissettik kendimizi. Bazen loreal kullanmak özgür hissettirdi, bazen sahilde bira içmek. Eğreti durdu üstümüzde, tatmin olmadık. Olmadıkça daha çok üzüldük, daha fazlasını aradık.
Kadın erkek ilişkisi yetmedi, eşcinselliğe özgürlük istedik. Ev aldık o yetmedi yazlık alınca daha özgür olduk, kendi kurduğumuz hapishanelerin tabelalarını "özgürlük hapishanesi" olarak o çivileri elimizle kendimiz çaktık.
Sonuç?
Özgür ama Özü-gürsüz yığınlar olarak ölmeyi bekliyoruz.
Sahi bahsettiği, savaşını verdiği, baş kaldırdığı o "özgürlük" neydi?
Bir bardan istediği erkek ile çıkabilme imkanı mı? Ya da insanın uyuşturucu kullanma kararını kendisinin verip vermemesi mi? Çocuk pornosu çekmek mi özgürlük ya da savaş uçakları ile bir coğrafyaya getirildiği iddia edilen şey mi?
Özgürlük kelimesi bizim anladığımızın aksine bize "ÖZ"ün"GÜR" olmasından bahseder.
Bir batılının özgürlükten anladığı ile bir doğulunun özgürlükten anladığı çok farklı şeyler. Batılı kendini tek odalı evde az hür, müstakil evde daha hür hisseder.
Hükmedebildiği oranda hür ve mutludur. Uçağa binmek ata binmekten daha hür olmanın sembolüdür onlara göre. Ceviz büyüklüğünde üzüm üretince, köpek klonlayınca özgürlüğün nirvanasına çıkarlar kendi akıllarınca.
Biz doğululara göre herşey özünün gür olması ile var olabilir. Ormanların yeşil olması onun özgürlüğündendir. Özü yeşil olmalısın diyorsa "ben bugün çingene pembesi olmak istiyorum" demezler. Denizin özünün gür olması onu dalgalı yapar. Rüzgâr özü gür olduğundan dolayı bazen kasırga bazen samyeli olur.
Siz hiç "ben artık havlamaya karar verdim çünkü özgürüm" diyen yıldız duydunuz mu? Ya da "bundan sonra sıcak olacağım arkadaş keyif benim değil mi" diyen buz kütlesi?
Yaratılan her şey kendi özünü yaratıldığı günden beri korurken, yaratılmışlar içinde "doğrusu insan çok cahil" diye tasvir edilen tek canlı olan insan kendi gibi davranmadığı her an mutsuzluğa itiliyor.
Batı hayranlığı ve taklitçiliği bizim ellere göç ederken beraberinde içini boşalttığı özgürlük kavramını da getirdi. Ne getirdiler ise balıklama atlayan bizler, evlere üç balkon yapınca daha özgür hissettik kendimizi. Bazen loreal kullanmak özgür hissettirdi, bazen sahilde bira içmek. Eğreti durdu üstümüzde, tatmin olmadık. Olmadıkça daha çok üzüldük, daha fazlasını aradık.
Kadın erkek ilişkisi yetmedi, eşcinselliğe özgürlük istedik. Ev aldık o yetmedi yazlık alınca daha özgür olduk, kendi kurduğumuz hapishanelerin tabelalarını "özgürlük hapishanesi" olarak o çivileri elimizle kendimiz çaktık.
Sonuç?
Özgür ama Özü-gürsüz yığınlar olarak ölmeyi bekliyoruz.