Daha 15 yaşında bıyıkları yeni terlemiş kanının en deli aktığı zamanlarıydı. Yüzerken boynunun üstüne düşüp felç kalmıştı Ahmet Yasin.
"Çabalarsa bir kaç yerde düzelme olur belki ama ömür boyu felçli kalacak" dediğinde doktor, annesi bir figan kopardı hastane koridorlarında. Babası da tıpkı Ahmet Yasin gibi, daha O üç yaşındayken kötürüm kalmış bakımsızlıktan da başka hastalıklara yakalanıp ölmüştü.
Genç kadın çaresiz çıktı hastaneden oğlunu alıp.
Yolda yemin etti Ahmet: "Hiçbir zorluğa teslim olmayacağım, kimseye boyun eğmeyeceğim, başıma ne gelirse gelsin direneceğim!"
Direndi...
O kadar çok şeye direndi öyle başarılara imza attı ki, hakkında ciltler dolusu kitap yazılır hatta yazılıyor.
Biz er meydanlarında göğüs göğüse çarpışanlar sadece şehit olur zannederdik ama o bize tekerlekli sandalyenin üzerinde bile olsan gerçekten mücadele ediyorsan ve istiyorsan şehit olunabileceğini gösterdi.
Sonra Ahmet Yasin'in torunlarını görmeye başladık meydanlarda.
İsrail’in 2008 yılındaki dökme kurşun operasyonunda bacaklarını ve bir gözünü kaybeden, buna rağmen protestolarda ön safta Filistin bayrağı taşımayı sürdüren tekerlekli sandalyeli aktivist İbrahim, İsrail askerleri tarafından şehid edildi.
Ayakta ölmek için ayaklara ihtiyaç olmadığını dünyaya ispatladı onurlu ölümü ile...
Sonra Fadi Ebu Salah ile tanıştık. Taş atarken görüntüsü hâlâ zihinlerde. Gözlerinde olan öfke yüzüne yansıyan kararlılık ve olmayan bacaklarına rağmen düşmeyen bedeni...
2014'te kaybetti bacaklarını yine bir İsrail saldırısı sırasında o da...
Biz kapitalist dünyanın insanları parmağımız kanasa "rapor nasıl alırım" acabanın derdine düşerken o 4 yıl sonra meydanlara "kahrolsun siyonistler!" demek için koştu.
Bu azmi de şehitlik ile ödüllendirildi, hamd olsun.
Gelelim bizlere...
Yok gelmeyelim!
Gelmeyelim çünkü bacaklarımız koşmaktan değil oturmaktan hamladı.
Gelmeyelim çünkü akşam yemekten sonra güllaç mı sütlaç mı iyi gider karar veremedik.
Gelmeyelim çünkü dimağlarımız felç, ruhlarımız kötürüm heyecanlarımız sönük.
Gelmeyelim bize.
Daha kendimize gelmeden...
***
Bebeğin emziği altından, bugün dolaşırken ben çektim. Biberon versiyonu da vardı başka kuyumcuda.
Görgüsüzlüğün, dünyaya adanmışlığın, aç gözlülüğün, kibrin, "desinler" lobisinin, kıskançlığın fotoğrafını göster deseler bunu gösterirdim.
Sonra bunu talep eden kadınlar ile evlenip "neden nafaka ödüyoruz" diye ağlıyorsunuz.
Başkaları için giyinen, gezen, yiyen, seven kadınlardan uzak durun. Kendine olan öz saygısı gelişmemiş her kadın başınıza bela olur.
Bu sadece kadınlar için geçerli bir önerme değil.
Bir adam devamlı arabasından, bankadaki işlemlerinden, aldığı telefonun özelliklerinden bahsediyorsa ondan da topuklayıp kaçmak lazım.
Aynı adamlar sizi yanında süs köpeği gibi gezdirir. Prestij meselesinden ötesi değilsinizdir onun için. Es kaza çirkinleşir ya da yaşlanırsanız kapının önüne konulursunuz.
Allah tövbelerimizi kabul etsin, bizi kendine layık kul eylesin.
Tutmazsa düşeriz, düşersek biteriz...
"Çabalarsa bir kaç yerde düzelme olur belki ama ömür boyu felçli kalacak" dediğinde doktor, annesi bir figan kopardı hastane koridorlarında. Babası da tıpkı Ahmet Yasin gibi, daha O üç yaşındayken kötürüm kalmış bakımsızlıktan da başka hastalıklara yakalanıp ölmüştü.
Genç kadın çaresiz çıktı hastaneden oğlunu alıp.
Yolda yemin etti Ahmet: "Hiçbir zorluğa teslim olmayacağım, kimseye boyun eğmeyeceğim, başıma ne gelirse gelsin direneceğim!"
Direndi...
O kadar çok şeye direndi öyle başarılara imza attı ki, hakkında ciltler dolusu kitap yazılır hatta yazılıyor.
Biz er meydanlarında göğüs göğüse çarpışanlar sadece şehit olur zannederdik ama o bize tekerlekli sandalyenin üzerinde bile olsan gerçekten mücadele ediyorsan ve istiyorsan şehit olunabileceğini gösterdi.
Sonra Ahmet Yasin'in torunlarını görmeye başladık meydanlarda.
İsrail’in 2008 yılındaki dökme kurşun operasyonunda bacaklarını ve bir gözünü kaybeden, buna rağmen protestolarda ön safta Filistin bayrağı taşımayı sürdüren tekerlekli sandalyeli aktivist İbrahim, İsrail askerleri tarafından şehid edildi.
Ayakta ölmek için ayaklara ihtiyaç olmadığını dünyaya ispatladı onurlu ölümü ile...
Sonra Fadi Ebu Salah ile tanıştık. Taş atarken görüntüsü hâlâ zihinlerde. Gözlerinde olan öfke yüzüne yansıyan kararlılık ve olmayan bacaklarına rağmen düşmeyen bedeni...
2014'te kaybetti bacaklarını yine bir İsrail saldırısı sırasında o da...
Biz kapitalist dünyanın insanları parmağımız kanasa "rapor nasıl alırım" acabanın derdine düşerken o 4 yıl sonra meydanlara "kahrolsun siyonistler!" demek için koştu.
Bu azmi de şehitlik ile ödüllendirildi, hamd olsun.
Gelelim bizlere...
Yok gelmeyelim!
Gelmeyelim çünkü bacaklarımız koşmaktan değil oturmaktan hamladı.
Gelmeyelim çünkü akşam yemekten sonra güllaç mı sütlaç mı iyi gider karar veremedik.
Gelmeyelim çünkü dimağlarımız felç, ruhlarımız kötürüm heyecanlarımız sönük.
Gelmeyelim bize.
Daha kendimize gelmeden...
***
Bebeğin emziği altından, bugün dolaşırken ben çektim. Biberon versiyonu da vardı başka kuyumcuda.
Görgüsüzlüğün, dünyaya adanmışlığın, aç gözlülüğün, kibrin, "desinler" lobisinin, kıskançlığın fotoğrafını göster deseler bunu gösterirdim.
Sonra bunu talep eden kadınlar ile evlenip "neden nafaka ödüyoruz" diye ağlıyorsunuz.
Başkaları için giyinen, gezen, yiyen, seven kadınlardan uzak durun. Kendine olan öz saygısı gelişmemiş her kadın başınıza bela olur.
Bu sadece kadınlar için geçerli bir önerme değil.
Bir adam devamlı arabasından, bankadaki işlemlerinden, aldığı telefonun özelliklerinden bahsediyorsa ondan da topuklayıp kaçmak lazım.
Aynı adamlar sizi yanında süs köpeği gibi gezdirir. Prestij meselesinden ötesi değilsinizdir onun için. Es kaza çirkinleşir ya da yaşlanırsanız kapının önüne konulursunuz.
Allah tövbelerimizi kabul etsin, bizi kendine layık kul eylesin.
Tutmazsa düşeriz, düşersek biteriz...