Ben size bir şey söyleyeyim, on yıllardır yaşıyorum tamam abarttım beş yıllardır olsun, sayısız erkek ve kadın tanıdım. Hiçbirisinin şu vakte kadar da, ''ben şu hatayı yaptım, şu kabahati, cürmü, kötülüğü işledim; demek ki aslında kendimi inandırdığım kadar iyi birisi değilim, hatta belki de kötü biriyim'' dediğini işitmedim.

İnsanlar karmaşık mahlûklar neticede ama bu bana hep ilginç gelmiştir. Kimse hata yaptığını, birine kötülük yaptığını vesaire kabul etmez. Ama mislisi kendisine yapıldı mı ağlayıp inler. Herkesin gözünde kendi bir melektir adeta, kimseye zarar vermez, karınca incitmez, çok kibardır filan. Başına gelen tüm kötülükler de ''ismini anmak istemeyeceği'' kadınlarla/erkeklerle yaşadığı ilişkilerin, yediği ''dost kazık''larının, ''safça güveni''nin neticesi filandır, hiçbirinde bir dahli yoktur.

İnsanların bu psikolojik savunma mekanizması kendilerini alıp bambaşka bir yere koyuyor ve ''ötekiler'' ile ilişkilerinde kendisini üstün taraf olarak görmesine neden oluyor, bu da insanı mutsuz kılıyor. Zira sağlıklı bir şey değil bu, kimseyi olduğu gibi kabul edemiyorsun böylece. Kendini de hatta...

O yüzden mutsuzluk denen şeyden kurtulmanın iki yolu vardır; birincisi, insanları ve kendini olduğu kabul ederek herkesle barışmak, affetmesi gereken insanları da affetmek. Çünkü herkes bir şeyleri yaparken bir şeyler düşünüyor. Kimse kimseyi mutsuz etmek, üzmek için bir şeyler yapmaz; kendisi için yapar. Kendine göre sebepleri vardır deyip geçmek lazım belkide.

İkincisiyse, alelâde insanların iltifat ettiği dünyevî hazlardan biraz yüz çevirmek üzerine. Çünkü insan değer vermediği şeylerden ümit keser. Ümit kestiği şeye de artık muhtaç olmaz. Misal yaşadığın yerde altın yoksa ve bunu artık kabullenirsen, ''tüm her yeri kazdım da niye altın bulamadım'' diye üzülmezsin, bu senin derdin olmaktan çıkmıştır.

Bunları yaparsanız mutlu olursunuz gibi bir şey diyemem, bence mutluluk bir lüks zaten, çok nadir yaşanan bir şey. Niye mutlu olacaksınız ki zaten ben mutsuzken. :)

Ama mutsuz olmaktan kurtulabilirsiniz.