Çocukken en fazla temmuz ayını severdim.

Çünkü, okul yıllarında bütün yaz tatillerinde köyde olurduk. Köyün işleri olurdu. En az iş de temmuz ayında... Turna Suyu, fındık bahçelerimizin hemen aşağı tarafından geçerdi. Dereye inerdik. Bazen gece yarılarına kadar dönmezdik. Büyük kardeştim. Ne dersem olurdu.

Biraz büyüdükçe, gençliğe doğru adım attıkça gördüklerimi bildiklerimi paylaşmaya başladım. Bunun için de yine en fazla zaman temmuz ayında olurdu. Tekvondo öğretirdim, satranç öğretirdim ve evde olunca da Kuran okumayı öğretirdim. Farklı ne biliyorsam paylaşırdım.... Benden beş veya 10 yaş civarındaki küçük olan mahallenin o güzel insanlsrı şimdi kimi Japon'la evlenip Japonya'ya yerleşti, kimi de Rus ile evlenip Rusya'ya yerleşti... Kimi de buralarda.

O günlerde şimdikinden çok büyüktüm. Mesela ellerinde savaş baltaları kavga eden iki kişiye "durun!" dedim mi?

Dururlardı. Savaş baltası demişken mecaz anlamda değil. Gerçek balta. Birbirleriyle öldüresiye kavga eden ve kimsenin ayırmaya cesaret edemediği iki kişi düşünün önce, sonra ellerinde balta. Sonra ben bağırınca yere bırakılan bir balta...

Neyse...

Hayatımda hiç "tatile gidiyorum" diyerek tatil yapmadım. Malum köy. Her yaz sonu fındık. Çoğu zaman amele gelir toplar. Ama başında durulmazsa iki misli işçi parası ödenir. Tecrübe ile sabit.

Ya da mesela... Konya Bozkır. Kiralama ve sinyalizasyon çalışmasındayız... İş günü. Tabela "Alanya 70" yazıyor.
- Lan oğlum yarım saatte gideriz.
- Tamam ben bağlantıları yapayım. Siz de bitirin ölçümleri... Gidelim.

70 km 3 saat sürer. Sabaha kadar denizden çıkmayız. Yarın uykusuz iş.

İşten çıkartılma dönemlerindeki boşluk zamanlarda bile tatil için özel zaman ayırmadım. Türkiye'de biraz da iş gereği adım atmadığım ilçe, neredeyse yoktur da... Tatil de yok.

Ruhumuz çocuk kalsa da belki, nüfus cüzdanı eskiyor, yaşlanıyoruz. Kimileri büyüdüğümüzü söylüyor.

Ama... Ben büyümedim farkındayım. Büyümek de istemiyorum. Hala tatil planı olmayan biriyim. Gerçi biraz da parasızlıktan tatil yapmadım ya, aramızda kalsın. Şimdilerde temmuz aylarını fazla sevmez oldum.

Mesela, 2 temmuz 93... 26 yaşlarındayım o tarihlerde. Gündemi çok iyi hatırlıyorum.

O sabah önce 72 askerimiz Şırnak Bestler Dereler bölgesinde tuzağa düşürüldü. Şehidler vardı.

Akşam Sivas Madımak Otel... 35 kişi yanarak can verdi. Bu ülkenin bir sürü aydın insanına kıyıldı.

Şırnak'ta pusuya düşen askerler, o akşam da yerlerinde kaldılar. Yazları kuruyan Hezil Çayının labirentlerinde kendilerine mevziler edindiler. Yaralıların durumu daha da kötüleşti.

Ertesi gün Sivas'ta Madımak küllerinin ardından feryatlar yükselirken, Bestler Dereler bölgesinde akşama kadar çatışma sürdü. Uçaklar geldi, Kato yamacındaki Eşek Mağaralarını bombaladı. Helikopterler geldi, biksi ateşinden şehit ve yaralıları almaya inemedi... Gece olunca herkes kabuğuna çekildi. NATO uçakları hariç. O gece Kato Dağı yamaçlarına onlarca yardım sandığı attılar. Askerlerimizse, Türkiye sınırları içinde üçüncü gün için de Hezil Çayı labirentlerinde mahsur kalmaya devam ettiler.

Daha sonraki gün Madımak'ta küller mezara gömülürken, ABD bağımsızlık günü kutladı. Daha sonra Başbağlar... Ve analar hep ağlar...

Temmuz deyince etrafım genelde boşalır. Yalnız dünyam biraz daha yalnızlaşır. Geçmiş aklıma gelir sonra...

İçim burkulur.