Türkiye'deki Suriyelileri kimler örgütlemeye çalışıyor ve bunun arkasındaki asıl güçler kimlerdir?
Esad'ın zulmüyle Suriye'de başlayan iç çatışmadan, en çok etkilenen ülke şüphesiz ki Türkiye oldu. Zira asrın en büyük göç hareketne ev sahibi olduk.
Bunun bir benzerini Irak'ta yaşamıştık. Sonuç olarak da Şer odakları PKK terörünü körüklemeyi ve diri tutmayı başardılar.
Şimdi de "Esad devrilecek, Suriye'ye demokrasi gelecek" diye beklerken, Türkiye'de büyük bir tezgah uygulamaya koyuldu bile.
Suriye olayının büyük bir fırsat bilen ŞER odakları, gelecekte Türkiye'yi karıştırmaya yönelik firtneler için çoktan düğmeye basmış durumdalar.
Batının zalim ülkeleri, "demokrasiyi vaat ettikleri" ülkelere yaptıkları gibi, Türkiye'yi karıştırmak için Suriyeli kardeşlerimiz üzerinden yeni bir cephe açtılar.
İstanbul Arel Üniversitesi 31 Ekim 2018 tarihinde "Suriyeli Kadınları Güçlendirme" adıyla kapsamlı bir proje başlattı.
Bu büyük tezgah, "Türkiye'de yaşayan Suriyeli göçmen kadınların kadın hakları, mülteci kadın hakları, toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, kadın sağlığı başlıklarında düzenlenecek çalıştaylarla toplumsal farkındalığın artırılarak bilinçlenmenin sağlanması" şeklinde bir kılıflarla sunuluyor.
Ülkelerine birkaç mülteciye tahammül edemeyen Norveç hükümeti bu fitnenin en büyük destekçisi!
Tabi ki sadece Norveç değil! Aynı zamanda bu projeyi destekleyen çok kuruluşlar var; Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, HayatSür Derneği, Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV), Uluslararası Mavi Hilal Derneği, Arel Üniversitesi...
Arel Üniversitesi demişken, bu konuda çok mühim bir noktaya değinmek lazım.
Şöyle ki; Gezi Parkını körükleyerek, Türkiye’yi çökertmeye çalışan siyonizmin uşaklarıyla Arel Üniversitesinin organik bağları dikkatlerden kaçması münküm değil.
Zira Bilkent Üniversitesi merkezli ateist çevrenin olayları tırmandırmandırken, Arel Üniversitesi öğretim üyeleri bir açıklama yaparak, “kendilerinin de direnişi sürdürmeye çalışan halkın bir parçası” olduklarını duyurdular.
Öğretim üyelerinin açıklamasında ayrıca, “Şu an İstanbul’da yaşayan her vatandaş gibi bizim de can güvenliğimiz yok” yalanı vardı.
Açıklamanın en çarpıcı noktası ise, Türkiye’de can güvenliğinin olmadığının iddia eden şu cümlede gizli: “Genelde makale yazarız. Ancak son bir haftadır kolumuza kan grubumuzu yazıyoruz…”
Yani bu sinsi tezgahların ardında çok güçlü bağlantılar var. Yine bunlardan biri de Hayat-Sür Derneği...
Bu derneğin sitesinde; "HayatSür Derneği; Türkiye'deki yaşayan mültecilere eğitim, psikososyal destek, entegrasyon ve yetenek geliştirme/meslek edindirme alanlarında destek vermeyi amaçlayan bir sivil toplum kuruluşudur... Bu amaçla, 2014 yılından bu yana Hatay, Gaziantep ve İstanbul'da özellikle Suriyeli çocuklara, öğretmenlere ve kadınlara yönelik projeler gerçekleştirildi. Suriyeli öğrencilere yönelik ücretsiz Türkçe dil kursları açtık. Devlet okullarına kayıt ettirdik. Çeşitli okul ve eğitim merkezlerine eğitim malzemeleri ihtiyaçlarında destek verdik. Suriyeli girişimci kadınlara ekonomik bağımsızlıklarını kazanabilecekleri projelerinde maddi ve manevi destek sağladık."
Peki bu dernek, bu eylemleri finanse edecek maddi gücü nereden buluyor?
Bu alçak derneğin parası AÇIK TOPLUM VAKFI tarafından karşılanıyor. Bir diğer ifadeyle GEORGE SOROS tarafından!
Soros'u kısaca; "milyarder, spekülatör, hırsız, provakatör, darbeci" olarak tanımlayabiliriz.
Bu projelerin bir başka destekcisi ise Kadınlarla Dayanışma Vakfıdır. Bu Vakfın faaliyet alanı".. Son birkaç yıldan bu yana ise, bu başlıklara ek olarak çoklu ayrımcılığa maruz kalan göçmen kadınlar ve mahpus kadın ve LGBTİ bireylerle dayanışma örgütlemeye çalışıyoruz." şeklinde tanımlanıyor.
Bu büyük tezgahın arkasındaki bir başka oluşum ise Mavi Hilal Derneğidir.
Bu Derneğin bağlantılarına bakıldığında, "Community Housing Fund, Catholic Relif Service" gibi uluslararası fon kuruluşları dikkat çekiyor.
Elhasıl Türkiye'deki mültecilerle ilgili SOROS ve onun güdümündeki örgütler özellikle feminizm kanalllarıyla çoktan devreye girmiş durumdalar.
Bu sayede "Türkiye'ye entegrasyon" adı altında ciddi bir kumpas çalışması yapılıyor.
Bu tezgahların hiçbirinde mültecilerin geri dönüşü üzerine program yapılmaması bu örgütlerin asıl amacını ayan beyan ortaya çıkarıyor olsa gerek.
Yani Türkiye'ye uluslararası fon kuruluşları ve Batılı ülkelerin eliyle çok sinsi ve yıkıcı tezgahlar kururuluyor.
Elbette bu büyük tezgahları yıkmanın çözümü Suriyeli'leri bir an önce Türkiye'den çıkarmak değildir.
Zira bu tezgahların asıl kurucuları başta Feminizm Terör Örgütü olmak üzere bunu da çoktan hesaplamışlardır. Yani Türkiye'nin Suruyeli'lere yönelik sert bir karar alması, onlar açısın yeni fitnelerin ortamını sağlayacak bir durumdur.
Yapılacak en güzel hamle, bu tezgahları boşa çıkaracak adımları atmakla birlikte, Türkiye'deki Suriyeli'ler için vatanlarında güvenli bir şekilde yaşayacakları ortamı sağlamak gerekmektedir.
Elbette bu hamle, zaman ve sabır istemektedir. Allah Devletimizin ve milletimizin yâr ve yardımcısı olsun.
Esad'ın zulmüyle Suriye'de başlayan iç çatışmadan, en çok etkilenen ülke şüphesiz ki Türkiye oldu. Zira asrın en büyük göç hareketne ev sahibi olduk.
Bunun bir benzerini Irak'ta yaşamıştık. Sonuç olarak da Şer odakları PKK terörünü körüklemeyi ve diri tutmayı başardılar.
Şimdi de "Esad devrilecek, Suriye'ye demokrasi gelecek" diye beklerken, Türkiye'de büyük bir tezgah uygulamaya koyuldu bile.
Suriye olayının büyük bir fırsat bilen ŞER odakları, gelecekte Türkiye'yi karıştırmaya yönelik firtneler için çoktan düğmeye basmış durumdalar.
Batının zalim ülkeleri, "demokrasiyi vaat ettikleri" ülkelere yaptıkları gibi, Türkiye'yi karıştırmak için Suriyeli kardeşlerimiz üzerinden yeni bir cephe açtılar.
İstanbul Arel Üniversitesi 31 Ekim 2018 tarihinde "Suriyeli Kadınları Güçlendirme" adıyla kapsamlı bir proje başlattı.
Bu büyük tezgah, "Türkiye'de yaşayan Suriyeli göçmen kadınların kadın hakları, mülteci kadın hakları, toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, kadın sağlığı başlıklarında düzenlenecek çalıştaylarla toplumsal farkındalığın artırılarak bilinçlenmenin sağlanması" şeklinde bir kılıflarla sunuluyor.
Ülkelerine birkaç mülteciye tahammül edemeyen Norveç hükümeti bu fitnenin en büyük destekçisi!
Tabi ki sadece Norveç değil! Aynı zamanda bu projeyi destekleyen çok kuruluşlar var; Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, HayatSür Derneği, Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV), Uluslararası Mavi Hilal Derneği, Arel Üniversitesi...
Arel Üniversitesi demişken, bu konuda çok mühim bir noktaya değinmek lazım.
Şöyle ki; Gezi Parkını körükleyerek, Türkiye’yi çökertmeye çalışan siyonizmin uşaklarıyla Arel Üniversitesinin organik bağları dikkatlerden kaçması münküm değil.
Zira Bilkent Üniversitesi merkezli ateist çevrenin olayları tırmandırmandırken, Arel Üniversitesi öğretim üyeleri bir açıklama yaparak, “kendilerinin de direnişi sürdürmeye çalışan halkın bir parçası” olduklarını duyurdular.
Öğretim üyelerinin açıklamasında ayrıca, “Şu an İstanbul’da yaşayan her vatandaş gibi bizim de can güvenliğimiz yok” yalanı vardı.
Açıklamanın en çarpıcı noktası ise, Türkiye’de can güvenliğinin olmadığının iddia eden şu cümlede gizli: “Genelde makale yazarız. Ancak son bir haftadır kolumuza kan grubumuzu yazıyoruz…”
Yani bu sinsi tezgahların ardında çok güçlü bağlantılar var. Yine bunlardan biri de Hayat-Sür Derneği...
Bu derneğin sitesinde; "HayatSür Derneği; Türkiye'deki yaşayan mültecilere eğitim, psikososyal destek, entegrasyon ve yetenek geliştirme/meslek edindirme alanlarında destek vermeyi amaçlayan bir sivil toplum kuruluşudur... Bu amaçla, 2014 yılından bu yana Hatay, Gaziantep ve İstanbul'da özellikle Suriyeli çocuklara, öğretmenlere ve kadınlara yönelik projeler gerçekleştirildi. Suriyeli öğrencilere yönelik ücretsiz Türkçe dil kursları açtık. Devlet okullarına kayıt ettirdik. Çeşitli okul ve eğitim merkezlerine eğitim malzemeleri ihtiyaçlarında destek verdik. Suriyeli girişimci kadınlara ekonomik bağımsızlıklarını kazanabilecekleri projelerinde maddi ve manevi destek sağladık."
Peki bu dernek, bu eylemleri finanse edecek maddi gücü nereden buluyor?
Bu alçak derneğin parası AÇIK TOPLUM VAKFI tarafından karşılanıyor. Bir diğer ifadeyle GEORGE SOROS tarafından!
Soros'u kısaca; "milyarder, spekülatör, hırsız, provakatör, darbeci" olarak tanımlayabiliriz.
Bu projelerin bir başka destekcisi ise Kadınlarla Dayanışma Vakfıdır. Bu Vakfın faaliyet alanı".. Son birkaç yıldan bu yana ise, bu başlıklara ek olarak çoklu ayrımcılığa maruz kalan göçmen kadınlar ve mahpus kadın ve LGBTİ bireylerle dayanışma örgütlemeye çalışıyoruz." şeklinde tanımlanıyor.
Bu büyük tezgahın arkasındaki bir başka oluşum ise Mavi Hilal Derneğidir.
Bu Derneğin bağlantılarına bakıldığında, "Community Housing Fund, Catholic Relif Service" gibi uluslararası fon kuruluşları dikkat çekiyor.
Elhasıl Türkiye'deki mültecilerle ilgili SOROS ve onun güdümündeki örgütler özellikle feminizm kanalllarıyla çoktan devreye girmiş durumdalar.
Bu sayede "Türkiye'ye entegrasyon" adı altında ciddi bir kumpas çalışması yapılıyor.
Bu tezgahların hiçbirinde mültecilerin geri dönüşü üzerine program yapılmaması bu örgütlerin asıl amacını ayan beyan ortaya çıkarıyor olsa gerek.
Yani Türkiye'ye uluslararası fon kuruluşları ve Batılı ülkelerin eliyle çok sinsi ve yıkıcı tezgahlar kururuluyor.
Elbette bu büyük tezgahları yıkmanın çözümü Suriyeli'leri bir an önce Türkiye'den çıkarmak değildir.
Zira bu tezgahların asıl kurucuları başta Feminizm Terör Örgütü olmak üzere bunu da çoktan hesaplamışlardır. Yani Türkiye'nin Suruyeli'lere yönelik sert bir karar alması, onlar açısın yeni fitnelerin ortamını sağlayacak bir durumdur.
Yapılacak en güzel hamle, bu tezgahları boşa çıkaracak adımları atmakla birlikte, Türkiye'deki Suriyeli'ler için vatanlarında güvenli bir şekilde yaşayacakları ortamı sağlamak gerekmektedir.
Elbette bu hamle, zaman ve sabır istemektedir. Allah Devletimizin ve milletimizin yâr ve yardımcısı olsun.