Neden, Niçin Nasıl?
...

İlim yağmur gibidir. Yağmur gökten saf ve temiz olarak iner.

Kalbi ağaç gibi olanlar onu kökleriyle içlerine çeker. Her ağaç kendi fıtratına, yaratılış ve türüne uygun olan meyveyi verir. Bu meyve ağaca göre tatlı veya acı olur.

Kalbi kurak ve taş gibi olanların üzerinden o yağmurun suları akar. Nehirler oluşturur. Ovaları besler ve deryada birikir. Sahibini bekler.

İlim, kişisine göre lezzet verir. Ceylanın içtiği su misk, yılanın içtiği su zehir olur.

"İleriki zamanda bazı kimseler Kur'ân okuyacaklar, fakat okudukları kalplerine inmeyecek, dudaklarında ve gırtlaklarında kalacaktır. Bunlar, 'Bizden daha iyi okuyan, bizden daha âlim olan kimdir?’ diye kibirleneceklerdir." İşte böyle günlerdeyiz.

Gerçek alimler önce kendine bakar. İşte Malik bin Dinar...

- Ya Malik. Ey gönüllerin sultanı... Fırtına evleri yıkıyor. Yağmurdan seller oluştu. Dağları eritiyor. İnsanlar sefil durumda. Afet çok büyük. Bir dua etseniz, siz muhterem birisiniz.

- Sen bana 'dua et' diyorsun ama bense 'ya bu felaketler benim yüzümdense' diye düşünüyorum.

Cuneyd el-Bağdâdî, Cuma günleri nasihat eder ve başlarken şöyle derdi: 
"ALLAH Rasûlü 'Ahir zamanda kavmin önderi onun en aşağı ferdidir' demeseydi, ben önünüze çıkıp nasihat etmezdim."

Ben de kendi adıma daha önce defalarca dediğim gibi sizlerin arasında en varoş, en aşağı ve en fakiriniz olmasam böyle cahil cesaretiyle ahkam kesip yazmazdım. Öncelikle bunu bilin istiyorum.

Çok okumak, ilim sahibi olduğunu sanmak beraberinde ister istemez bir kibir de getirir.

İlim sahibi bir insan şu üç sebepten dolayı kibir hastalığına yakalanır:

1- Buğz. Bir kimse, haklı veya haksız bir sebeple bir kimseye kızar ve bu kızgınlığı sabit saplantı hâline getirirse, artık o kimseye karşı tevazu göstermez; onun hak olan sözünü kabul etmez; onun nasihatini dinlemez; onun ilminden yararlanmayı düşünmez... Buğz budur.

Hadisi şerif: "Kalplerinizde buğz oluşmasına fırsat vermeyin. Çünkü buğz usturadır. Bu ustura saçı değil, dini keser."

2- Kıskançlık. Bir kimse bir kimseyi kıskanırsa (kıskanmanın haklı sebebi yoktur), aynen buğzda olduğu gibi, o kimsenin büyüklük ve üstünlüğünü kabul etmez ve haksız olduğunu bile bile ona karşı dikilir ve onunla rekabet eder.

3- Riya. Bir kimsede riya hastalığı varsa, o da kendisinden ilim, amel, fazilet, hizmet ve takva yönünden üstün olduğunu bildiği kimselere saygı duymaz, hürmet etmez, üstünlük tanımaz. Halk kendisini aşağı görür endişesiyle onların yanında kendi kendisini şişirir. Bu kimse, halkın duymayacağından emin olduğu yerde hürmet ettiği bir kimseye halkın içinde rakip olur.

Kendi kendilerinin büyüklüğüne inanan kibirli insanlar ile buğz, hased ve riya yüzünden kibirlenen insanlardan saygı, insaf, hakkı kabul, üstünlüğü takdir gibi meziyetler beklenmez. Kibirli insanda şu haller oluşur:

- Kendisi oturmuşken bazı kimselerin ona saygı ifâdesi olarak ayakta durmalarından hoşlanmak. Bu hâl, kişiyi cehenneme götüren bir kibirdir. ALLAH Rasûlü (as) şöyle buyurmuştur:

"Kim cehennem ehlinden bir kimseyi görmek isterse, kendisi oturmuşken bazı kimseleri ayakta tutan kimseye baksın."

- Birileriyle yolda giderken onların önünde gitmekten hoşlanmak. Bu hâl, ALLAH Teâlâ'dan uzaklaşmaya sebeptir.

Ebud-Derdâ (ra) şöyle demiştir: "Bir kimse, başkasıyla birlikte iken önde gittiği sürece ALLAH Teâlâ'dan uzaklaşır."

Hasan el-Basrî, kimsenin kendi arkasından gitmesine izin vermez ve bunun sebebini, "Bu hâl, önde gidenin kalbini bozar." diye açıklardı.

- En yüksek yerde ve diğerlerinden mesafeli olarak oturmaktan hoşlanmak. Tevazu ise bunun aksini arzulamaktır.

- Ziyaret etmek değil, ziyaret edilmekten hoşlanmak. Ziyaret etmek insana sevap kazandırır, ziyaret edilmek ise onun kibrini okşar.

- Yapabildiği özel işlerini de başkalarına yaptırmak. Tevazu ise bunun tam tersidir. Onun için, ALLAH Rasûlü (as), genellikle özel işlerini kendisi yapardı.

- Elinde bir şey taşımamak. ALLAH Rasûlü (as), ashabın ısrarı olmadığı zamanlarda, çarşı ve pazardan aldığı şeyleri kendi eliyle taşırdı. Hz. Ali (ra) şöyle demiştir: "Kendi eliyle evine bir şey taşımak insanın büyüklüğünü zedelemez."

Ebu Hureyre (ra) Medine'de vali vekili iken, sırtındaki çırpı ile çarşıdan geçer ve, "Emir'e yol açın! Emir'e yol açın!" diye seslenirdi.

- Düşük kaliteli veya ucuz ve eski elbise giyememek ALLAH Rasûlü (as) şöyle buyurmuştur: "Giyim kuşamda tevazu imandandır." İnsan o dur ki, fakirin yanında iken giyebildiği sıradan bir elbiseyi, zengin ve makam sahibi kişiler yanında da giyebilmelidir.

Kibrin olup olmadığını verilen tepkilerden ve takınılan tavır ve hareketlerden anlamak da mümkündür. Bu konuda mihenk durumunda olan bazı tepki ve tavırlar şunlardır:

- Bir tartışma sonunda (veya her hangi bir vesile ile) inandığı ve savunduğu fikir ve görüşün yanlış olduğu ispatlı olarak ortaya çıkarıldığı zaman, eğer kişi memnuniyet duyup bunu ortaya çıkarana teşekkür eder ve hatadan dönerse, bu tepki ve tavır kendisinde kibir olmadığını gösterir. Fakat eğer bunun yapılması kendisine ağır gelir ve halkın nazarındaki itibarını korumak için tutarsız te'vil ve yorumlara başvurursa, kendisinde kibir bulunduğu anlaşılır. ALLAH Rasûlü (as), "Hikmet, müminin kaybolmuş malıdır. Onu arar ve bulduğu yerden alır." buyurmuştur.

- Emsâli ile birlikte iken onların gerisinde yürümek, onların altında oturmak, onlar konuşurken dinlemek, onlara hizmet etmek kendisine ağır gelmezse, kibirden kurtulmuş demektir. Fakat, bunları yapmak kendisine ağır gelirse, bu ağırlık kibirdendir.

- Fakir ve düşkünlerle birlikte görünmek, onlarla oturup konuşmak ve arkadaşlık etmek ruhuna ağır gelmezse, kibirli olmadığı anlaşılır. ALLAH Rasûlü (as), kölelere iltifat eder, onların evlerine gider, ikramlarını kabul eder ve karşılık verirdi.

- Yeri geldiğinde ucuz ve eski elbise giymek kendisi için sorun değilse, kibirli değildir. Ebu Musa el-Eş'arî (ra), bazı kimselerin eski olan elbiselerinden utandıkları için Cuma namazına gelmediklerini duydu. Bunun üzerine, onların elbiselerinden daha eski ve daha çok yamalı bir elbise giymeye başladı.

- Eşya taşımaktan çekinmezse, kibirsizdir demektir. Çünkü kibirliler bundan çekinirler.

Hakkında Kuran-ı Kerim'de övgü bulunan Âbdullah İbni Selâm (ra) (Ra'd, 43), çuvalı sırtına alıp götürürdü. Çocukları, "Ver, biz götürelim." dediklerinde de, "Ben, kibrimi kırmak istiyorum, bırakın." diye cevap verirdi.

Kibir de kin, hased ve riya gibi kalbin hastalıklarındandır. Kalbin hastalıkları ise, beden hastalıklarından daha zararlıdırlar.

Kibrin ilacı şudur: ALLAH'ı tanımak ve tevazuyu tercih etmek. Tevazu ise, kimin söylediğine ya da yaptığına bakmadan hak ve doğru olanı kabul etmek demektir

(Gazali İhya'dan şerhedilmiştir.)