2012 de çıkarılan ve bazı uzmanlarca "Aile yıkım Kanunu" olarak tanımlanan, 6284 sayılı kadını koruma kanunda hukuku ayaklar altına alan şöyle bir tanım bulunmaktadır;
"Şiddet uygulayan: Bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışları uygulayan veya uygulama tehlikesi bulunan kişileri" şeklinde bir ifade bulunmaktadır.
Yani bir kadın eşi hakkında iftira atarak bir şikayette bulunsa bile, adam Şüpheli olarak değil, kanun gereği "ŞİDDET UYGULAYAN" olarak tanımlanmakta ve hiç bir suçu olmasa bile, evinden 3 ay uzaklaştırılabilmektedir.
Elbette bunun hukuki anlamda hiç bir izahı yoktur. Zira hukukun en temel ilkesi, Suçluluğu ispatlanana kadar herkesin masum sayılması gerektiğidir.
Elbette bir şikayet için tedbir anlamında önlem alınması gerekebilir. Ancak sadece kadının ifadesine dayanarak ve erkeğin ifadesi dahi alınmadan, babaya "ŞİDDET UYGULAYAN" damgası vurularak, evinden ve çocuklarıdan uzaklaştırma hadsizliği kabul edilecek bir şey değildir.
2012 yılında çıkarılan bu hukuksuz kanundan sonra kadın cinayetlerinin neden 3 kat arttığını anlamak pekte zor olmasa gerek. Zira kediyi bile bir köşeye sıkıştırıp zulmedersen tırmalar. Sonra kedi neden tırmaladı demek, ancak ahmakların işi olabilir.
Oysa ki çözüm çok basittir. Şöyle ki; eğer bir kadın eşi hakkında delilsiz (darb vb.) ve şahitsiz bir şikayette bulunmuşsa, bu şikayet yine dikkate alınmalı ama adama yargısız infaz yaparak ağır bir ceza vermek yerine, kadına devlete sığınma imkanı tanınabilir.
Hem şahit ve delil yokken, bir adama " ŞİDDET UYGULAYAN" damgası vurarak, evinden ve çocuklarından 3 ay uzaklaştırma hadsizliğinde bulunmak, o adımı eşine karşı kinlendirmekten başka bir işe yaramaz.
Suçsuz bir babanın böyle bir zulme sessiz kalması ise fıtraten münkün değildir. Yani böyle bir olay sonucunda; kavga, cinnet ve hata cinayet gibi vahim sonuçlar ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir.
Bu şekilde oluşan sonuçların baş müsebbibi ise şüphesiz ki, bu kanuna imza atan vekiller ve kanunun sınırlarını zorlayarak insafsızca kararlar veren hakimlerdir.
Velhasıl, 6284 sayılı kadını koruma kanunu kadını korumadığı gibi, aksine erkeği kadına karşı kinlendirerek, ucu cinnete ve hatta cinayete varan kavgalara zemin hazırlamaktadır.
Hem eşini öldürmek isteyen adama uzaklaştırma cezası verilmenin hiç bir işe yaramadığını yüzlerce kez millet olarak şahit olmadık mı?
Bu nedenle, çözümü; haklı yada haksızlığına bakmaksızın babayı evden ve çocuklarından uzaklaştırmada aramak yerine, Şikayetçi olan kadınlara devlete sığınma hakkı vererek gerçekten sahip çıkmaktadır.
Eğer böyle olursa bir kadın gerçekten mağdur olmadıkça, eşinden şikayetçi olmaz. Yada intikam almak amacıyla iftira atma yoluna başvuramaz. Bu sayede babalarada haksız yere, kendi evinden uzaklaştırma cezası verilmemiş olur.
Ne yazık ki, bu hukuksuz kanuni maddelerle ilgili siyasilerden veya Aile Bakanlığı'ndan en ufak bir eleştiri yapılmamaktadır.
Bunun nedeni ise, feminizm belasının Aile Bakanlığı'nı ve hatta hükumeti kuşatmış olmasıdır. Ne diyelim; Allah yardımcımız olsun.
"Şiddet uygulayan: Bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışları uygulayan veya uygulama tehlikesi bulunan kişileri" şeklinde bir ifade bulunmaktadır.
Yani bir kadın eşi hakkında iftira atarak bir şikayette bulunsa bile, adam Şüpheli olarak değil, kanun gereği "ŞİDDET UYGULAYAN" olarak tanımlanmakta ve hiç bir suçu olmasa bile, evinden 3 ay uzaklaştırılabilmektedir.
Elbette bunun hukuki anlamda hiç bir izahı yoktur. Zira hukukun en temel ilkesi, Suçluluğu ispatlanana kadar herkesin masum sayılması gerektiğidir.
Elbette bir şikayet için tedbir anlamında önlem alınması gerekebilir. Ancak sadece kadının ifadesine dayanarak ve erkeğin ifadesi dahi alınmadan, babaya "ŞİDDET UYGULAYAN" damgası vurularak, evinden ve çocuklarıdan uzaklaştırma hadsizliği kabul edilecek bir şey değildir.
2012 yılında çıkarılan bu hukuksuz kanundan sonra kadın cinayetlerinin neden 3 kat arttığını anlamak pekte zor olmasa gerek. Zira kediyi bile bir köşeye sıkıştırıp zulmedersen tırmalar. Sonra kedi neden tırmaladı demek, ancak ahmakların işi olabilir.
Oysa ki çözüm çok basittir. Şöyle ki; eğer bir kadın eşi hakkında delilsiz (darb vb.) ve şahitsiz bir şikayette bulunmuşsa, bu şikayet yine dikkate alınmalı ama adama yargısız infaz yaparak ağır bir ceza vermek yerine, kadına devlete sığınma imkanı tanınabilir.
Hem şahit ve delil yokken, bir adama " ŞİDDET UYGULAYAN" damgası vurarak, evinden ve çocuklarından 3 ay uzaklaştırma hadsizliğinde bulunmak, o adımı eşine karşı kinlendirmekten başka bir işe yaramaz.
Suçsuz bir babanın böyle bir zulme sessiz kalması ise fıtraten münkün değildir. Yani böyle bir olay sonucunda; kavga, cinnet ve hata cinayet gibi vahim sonuçlar ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir.
Bu şekilde oluşan sonuçların baş müsebbibi ise şüphesiz ki, bu kanuna imza atan vekiller ve kanunun sınırlarını zorlayarak insafsızca kararlar veren hakimlerdir.
Velhasıl, 6284 sayılı kadını koruma kanunu kadını korumadığı gibi, aksine erkeği kadına karşı kinlendirerek, ucu cinnete ve hatta cinayete varan kavgalara zemin hazırlamaktadır.
Hem eşini öldürmek isteyen adama uzaklaştırma cezası verilmenin hiç bir işe yaramadığını yüzlerce kez millet olarak şahit olmadık mı?
Bu nedenle, çözümü; haklı yada haksızlığına bakmaksızın babayı evden ve çocuklarından uzaklaştırmada aramak yerine, Şikayetçi olan kadınlara devlete sığınma hakkı vererek gerçekten sahip çıkmaktadır.
Eğer böyle olursa bir kadın gerçekten mağdur olmadıkça, eşinden şikayetçi olmaz. Yada intikam almak amacıyla iftira atma yoluna başvuramaz. Bu sayede babalarada haksız yere, kendi evinden uzaklaştırma cezası verilmemiş olur.
Ne yazık ki, bu hukuksuz kanuni maddelerle ilgili siyasilerden veya Aile Bakanlığı'ndan en ufak bir eleştiri yapılmamaktadır.
Bunun nedeni ise, feminizm belasının Aile Bakanlığı'nı ve hatta hükumeti kuşatmış olmasıdır. Ne diyelim; Allah yardımcımız olsun.