Hazine'nin önümüzdeki üç aylık planı şöyle:
- Kasım ayında 22,5 milyar lira iç borçlanmaya gidecek; 25 milyar lira da borç ödeyecek.
- Kasım ayında 22,5 milyar lira iç borçlanmaya gidecek; 25 milyar lira da borç ödeyecek.
- Aralık ayında 3,5 milyar lira iç borçlanmaya gidecek; 5 milyar lira da borç ödeyecek.
- Ocak ayında 6 milyar lira iç borçlanmaya gidecek; 8,4 milyar da borç ödeyecek.
Toplam 32 milyarlık iç borçlanmaya karşılık, 38 milyar civarında borç ödeyecek. Ödenecek borçların 7,1 milyarlık kısmı dış borç...
İç borçlanmanın büyük kısmı muhtemelen mevcut enflasyon oranında, piyasaya tahvil satışıyla ve kısmen de kamuya satışlarla yapılması planlanıyor.
Kasım ayı hariç ödeme planında düşünülecek ve problem edilecek bir durum yok. Dış borç yükü çok zayıf ve kur riski yok. Faizler bir önceki yüzde 28'lerden şimdi 25'lere geldi.
Kıyaslama yapacak olursak, aklımda olan şu var; Eylül ayı sadece bankalar için 26 milyar dolarlık sendikasyon kredisi ödeme dönemiydi. Şimdi ise kamu ödemeleri bunun yanında çok hafif kalıyor.
Kötü olan şu... Borç ile borç ödeme çarkı daha uzun yıllar devam edecek gibi görünüyor. Tamam, bütün dünyada bu sistem var. Koca koca devletleri, küresel şirketler finanse ediyor ve dolaylı olarak yönetiyor, kabul... Ancak şöyle bir ayrıntı var... O devletler ve bor verenleri aynı ana ve babanın çocukları, aynı zihniyetin ürünleri ve onlara göre faiz hayatın bir parçası.
Faiz, lanettir... Faiz, zayıf olandan alıp güçlü olana veren bir sistemdir. Faiz, her adımında biraz daha pahalılık getiren bir sömürü düzeninin bir numaralı silahıdır. Faiz, yoktan değer yaratma teşebbüsü ve Allah'ın yaratıcılığına isyandır.
Peki bu çıkmaz sokağa mahkum muyuz, çözümü var mı, varsa ne?
Şimdilik bu sistemin çarklarında öğütülmeye, evet, mahkumuz. Faiz sistemine hayır dediğimiz an; hiç bir maaş ödenmez, hiç bir üretim yapılmaz ve bütün sistem durur... Çünkü, her adım içindeki zerrelerde bile finansman, faiz ile sağlanıyor...
Çözüm, elbette var ama imkansız denen şeyin zaman alması söz konusu...
Devlet düzgün ve sıkı vergi toplamalı... Vergi toplayacağı alanı çoğaltmalı, genişletmeli...
Vergi toplama alanı... Aynı kişilerden daha fazla vergi toplamak değildir. Kalkınma ve refahın getirdiği gelir düzeyinin adaletli bir şekilde artmasıdır.
Mesela, yıllık 85 milyar dolarlık zekat kapasitesi var. Toplam zekatın 85 kişiye verilmesi gibi basit bir örnek düşünelim. Bu her sene 85 yeni dolar milyarderi demektir... Şu anda kaç zengin var? 40 milyarder. Bu rakamı, 850 veya 8500 kişiye dağıttığımızda, vergi toplanacak alan da ve yeni zekat mükellefleri de o derece genişlemiş olur. Bu rakamları Türk Lirasına çevirelim bir de... Aylık kamu yüküyle kıyaslayalım.
Bu hesaplamaya devletin, bireysel projeleri olan girişimcilere teşvik ve hibelerini de ilave edersek, vergi toplanacak alan biraz daha genişler.
Hep aynı kişilerden vergi alınmaya kalkılırsa, bunun sonuçları çok farklı olur. Devletin sırtından zengin olduğu halde, devleti finanse ettiğini düşünenler artar. Para ve yatırım dışarı kaçar.
Devlet zayıf olanı güçlendirme, güçlü olanı da adil bir şekilde zayıf duruma düşürmemekle ve hak etmediği şeyi vermemekle mükelleftir... İşte faize dayanan ekonomik sistem, tüm bu refaha giden yoldaki en büyük engeldir.
Ümid ediyorum ki, tren ilerlerken sadece seyredenlerden olmayız. Yalakalığı bırakıp, çalışmadan da bunların hiç birini başaramayız.
Yoksa, farzı ayn uygulayacak devlet adamı adayı bulmak kolay iş...
Toplam 32 milyarlık iç borçlanmaya karşılık, 38 milyar civarında borç ödeyecek. Ödenecek borçların 7,1 milyarlık kısmı dış borç...
İç borçlanmanın büyük kısmı muhtemelen mevcut enflasyon oranında, piyasaya tahvil satışıyla ve kısmen de kamuya satışlarla yapılması planlanıyor.
Kasım ayı hariç ödeme planında düşünülecek ve problem edilecek bir durum yok. Dış borç yükü çok zayıf ve kur riski yok. Faizler bir önceki yüzde 28'lerden şimdi 25'lere geldi.
Kıyaslama yapacak olursak, aklımda olan şu var; Eylül ayı sadece bankalar için 26 milyar dolarlık sendikasyon kredisi ödeme dönemiydi. Şimdi ise kamu ödemeleri bunun yanında çok hafif kalıyor.
Kötü olan şu... Borç ile borç ödeme çarkı daha uzun yıllar devam edecek gibi görünüyor. Tamam, bütün dünyada bu sistem var. Koca koca devletleri, küresel şirketler finanse ediyor ve dolaylı olarak yönetiyor, kabul... Ancak şöyle bir ayrıntı var... O devletler ve bor verenleri aynı ana ve babanın çocukları, aynı zihniyetin ürünleri ve onlara göre faiz hayatın bir parçası.
Faiz, lanettir... Faiz, zayıf olandan alıp güçlü olana veren bir sistemdir. Faiz, her adımında biraz daha pahalılık getiren bir sömürü düzeninin bir numaralı silahıdır. Faiz, yoktan değer yaratma teşebbüsü ve Allah'ın yaratıcılığına isyandır.
Peki bu çıkmaz sokağa mahkum muyuz, çözümü var mı, varsa ne?
Şimdilik bu sistemin çarklarında öğütülmeye, evet, mahkumuz. Faiz sistemine hayır dediğimiz an; hiç bir maaş ödenmez, hiç bir üretim yapılmaz ve bütün sistem durur... Çünkü, her adım içindeki zerrelerde bile finansman, faiz ile sağlanıyor...
Çözüm, elbette var ama imkansız denen şeyin zaman alması söz konusu...
Devlet düzgün ve sıkı vergi toplamalı... Vergi toplayacağı alanı çoğaltmalı, genişletmeli...
Vergi toplama alanı... Aynı kişilerden daha fazla vergi toplamak değildir. Kalkınma ve refahın getirdiği gelir düzeyinin adaletli bir şekilde artmasıdır.
Mesela, yıllık 85 milyar dolarlık zekat kapasitesi var. Toplam zekatın 85 kişiye verilmesi gibi basit bir örnek düşünelim. Bu her sene 85 yeni dolar milyarderi demektir... Şu anda kaç zengin var? 40 milyarder. Bu rakamı, 850 veya 8500 kişiye dağıttığımızda, vergi toplanacak alan da ve yeni zekat mükellefleri de o derece genişlemiş olur. Bu rakamları Türk Lirasına çevirelim bir de... Aylık kamu yüküyle kıyaslayalım.
Bu hesaplamaya devletin, bireysel projeleri olan girişimcilere teşvik ve hibelerini de ilave edersek, vergi toplanacak alan biraz daha genişler.
Hep aynı kişilerden vergi alınmaya kalkılırsa, bunun sonuçları çok farklı olur. Devletin sırtından zengin olduğu halde, devleti finanse ettiğini düşünenler artar. Para ve yatırım dışarı kaçar.
Devlet zayıf olanı güçlendirme, güçlü olanı da adil bir şekilde zayıf duruma düşürmemekle ve hak etmediği şeyi vermemekle mükelleftir... İşte faize dayanan ekonomik sistem, tüm bu refaha giden yoldaki en büyük engeldir.
Ümid ediyorum ki, tren ilerlerken sadece seyredenlerden olmayız. Yalakalığı bırakıp, çalışmadan da bunların hiç birini başaramayız.
Yoksa, farzı ayn uygulayacak devlet adamı adayı bulmak kolay iş...