(Ekonomiden ve ironiden anlayanlara manifesto içerir. Hazmetmeyecek olanlar okumasın.)
Ekonominin tabii dengeleri vardır. Bu dengeler arz ve talepten oluşur. Arz fazla olursa fiyatlar düşer, talep fazla olursa fiyatlar yükselir.
Ama nedense bu basit ikilem, hep karmaşık bir şekilde anlatılır. Klasik ekol, neoklasik ekol ve keynesyen ekol hep birbiri ile çatışır görünür. Aslında tamamen birbirleri ile aynı şeyi söylemektedirler.
Kapitalizm de, komünizm de aslında aynı yerden beslenir. Sermaye ve güçten. Hikaye, materyalist gücü kimin temsil edeceğinin hikayesidir.
"Faizler düşsün" deniyorsa paranın hakimleri yatırım yapmıştır ve düşük maliyetler peşindedirler. "Faizler yükselsin" deniyorsa yatırımlar durmuş, planlar yapılıyor ve maniplasyonlar hazırlanıyor demektir. Merkez Bankası kararlarına da böyle bakmak gerekmektedir.
Lenin'in dediği gibi "para hiç olmasın" deniyorsa, bunu söyleyen kontrolü ele almış demektir. Güç alternatifi istemediğini anlatmak istemektedir.
Güncel ekonomik meseleye gelirsek... Emekliye iki dini bayramda biner lira verilecek... Çeşitli tepkiler var.
Öncelikle kaynak sorunu yok. Bundan eminim.
Maliye politikası olarak, klasik tedbirlerin yanında, şunlar olmalı mesela...
Hatta benim özel önerilerim var:
Küpe takan ve düşük bel pantolon giyen erkeklere de vergi getirilmesi düşünülebilir. Buna sütyen ile veya külotvari şort ile sokakta dolaşan ablalar da ilave edilebilir.
Futbol izleyicilerinden özel fanatiklik vergisi alınması çok yerinde olur. Parayı veren varsın fanatik de olsun artık.
Mesela cuma günleri camiye gidenlerden de vergi alınabilir. Hatta cami girişlerine akbil benzeri bir turnike sistemi konulabilir ve indirimli abonelik sistemi vb. uygulamalar olabilir. Açık büfe cami yardımı sisteminin kayıt dışı olmasından şikayet edenler bu duruma memnun da olurlar. Böylece camiler de boş kalmaz. Parayı veren, sabah namazını en kral yerde kılabilir.
Hapis cezaları kaldırılır. Mesela idam veya müebbet için benim önerim, bütün akrabalarının mal varlığına el konulur. Bu kadar basit.
Özel FETÖ cezaları getirilir. Geçmişe de uygulanarak, geçmişte FETÖ'nün dersanelerine kim ne kadar ödeme yapmışsa, aynı miktarda (hatta daha fazlası iki misli olmalı da) devlete borçlanır. Hem böylece vicdanı arınma sağlanmış olur.
Trafik cezaları biraz daha artırılabilir. Cezalarımız hala çok düşük. Ses desibel aşımı ve egzos kirliliği konusunda cezalar hiç tatmin edici değil. Her kornaya basmak bir yevmiye ceza olmalı mesela... Ehliyet almak için, ahlaki yeterlilik belgesi de verilmeli ve ehliyet sahiplerine her küfür için ayrıca para cezası kesilmelidir.
Abdestler güvenlik güçleri nezaretinde alınmalı ve abdestsiz gezenlere de yüksek oranda ceza kesilmelidir. Kitlesel algıya çabuk kananlar, kolay hipnotize olanlar ve dil ile sin-kaf kullanma durumlarının yoğunluğu abdestsiz gezme olarak kabul edilip, ekstra para ceza uygulanmalıdır.
KDV'lere dokunmaya gerek yok. Önce direk vergilerin adam gibi tahsilatı sağlanmalıdır. Dolaylı vergiler daha sonra ele alınabilir.
Sigorta ve maaş konusu hassas... İstihdam teşvik edilmelidir.
Bunlar oldukça ciddi ve hayati önerilerdir.
Ama bir konu var ki hep kulak ardı ediliyor. Zekat...
Çok uzun ve çoklarının canını sıkacak bir konu, zekat...
Herkes tebessüm etmesinin dahi zekatını vermelidir.
Ancak... Önce bazı verilere bakalım. Mesela...
Türkiye'de 55 bine yakın sayıda, mükellef yaşta (yani 18 yaş altı çocuklar hesap dışı) dolar milyoneri olduğunu biliyor muydunuz?
Bir milyona yakın, yine mükellef insanın da 100 bin dolardan fazla bir zenginliği olduğunu biliyor muydunuz?
Hesaplanmış verilere göre, yıllık 80 milyar dolar zekat geliri elde edilebilir bir ülke olduğumuzu biliyor muydunuz?
Tabii ki hiç birini bilmiyorsunuz. Çünkü bunlar gerçekler...
Peki, İslam Devleti'nde sahte peygamberden önce zekat vermeyenlere savaş açıldığını biliyor muydunuz?
Bunu da bilin artık ve bana kızmayın. Ben kendime zaten çok kızıyorum.
İhanetin ve paranın rengi olmaz. Aslında var da, gör görebilirsen.
Selam ve dua ile...
Ekonominin tabii dengeleri vardır. Bu dengeler arz ve talepten oluşur. Arz fazla olursa fiyatlar düşer, talep fazla olursa fiyatlar yükselir.
Ama nedense bu basit ikilem, hep karmaşık bir şekilde anlatılır. Klasik ekol, neoklasik ekol ve keynesyen ekol hep birbiri ile çatışır görünür. Aslında tamamen birbirleri ile aynı şeyi söylemektedirler.
Kapitalizm de, komünizm de aslında aynı yerden beslenir. Sermaye ve güçten. Hikaye, materyalist gücü kimin temsil edeceğinin hikayesidir.
"Faizler düşsün" deniyorsa paranın hakimleri yatırım yapmıştır ve düşük maliyetler peşindedirler. "Faizler yükselsin" deniyorsa yatırımlar durmuş, planlar yapılıyor ve maniplasyonlar hazırlanıyor demektir. Merkez Bankası kararlarına da böyle bakmak gerekmektedir.
Lenin'in dediği gibi "para hiç olmasın" deniyorsa, bunu söyleyen kontrolü ele almış demektir. Güç alternatifi istemediğini anlatmak istemektedir.
Güncel ekonomik meseleye gelirsek... Emekliye iki dini bayramda biner lira verilecek... Çeşitli tepkiler var.
Öncelikle kaynak sorunu yok. Bundan eminim.
Maliye politikası olarak, klasik tedbirlerin yanında, şunlar olmalı mesela...
Hatta benim özel önerilerim var:
Küpe takan ve düşük bel pantolon giyen erkeklere de vergi getirilmesi düşünülebilir. Buna sütyen ile veya külotvari şort ile sokakta dolaşan ablalar da ilave edilebilir.
Futbol izleyicilerinden özel fanatiklik vergisi alınması çok yerinde olur. Parayı veren varsın fanatik de olsun artık.
Mesela cuma günleri camiye gidenlerden de vergi alınabilir. Hatta cami girişlerine akbil benzeri bir turnike sistemi konulabilir ve indirimli abonelik sistemi vb. uygulamalar olabilir. Açık büfe cami yardımı sisteminin kayıt dışı olmasından şikayet edenler bu duruma memnun da olurlar. Böylece camiler de boş kalmaz. Parayı veren, sabah namazını en kral yerde kılabilir.
Hapis cezaları kaldırılır. Mesela idam veya müebbet için benim önerim, bütün akrabalarının mal varlığına el konulur. Bu kadar basit.
Özel FETÖ cezaları getirilir. Geçmişe de uygulanarak, geçmişte FETÖ'nün dersanelerine kim ne kadar ödeme yapmışsa, aynı miktarda (hatta daha fazlası iki misli olmalı da) devlete borçlanır. Hem böylece vicdanı arınma sağlanmış olur.
Trafik cezaları biraz daha artırılabilir. Cezalarımız hala çok düşük. Ses desibel aşımı ve egzos kirliliği konusunda cezalar hiç tatmin edici değil. Her kornaya basmak bir yevmiye ceza olmalı mesela... Ehliyet almak için, ahlaki yeterlilik belgesi de verilmeli ve ehliyet sahiplerine her küfür için ayrıca para cezası kesilmelidir.
Abdestler güvenlik güçleri nezaretinde alınmalı ve abdestsiz gezenlere de yüksek oranda ceza kesilmelidir. Kitlesel algıya çabuk kananlar, kolay hipnotize olanlar ve dil ile sin-kaf kullanma durumlarının yoğunluğu abdestsiz gezme olarak kabul edilip, ekstra para ceza uygulanmalıdır.
KDV'lere dokunmaya gerek yok. Önce direk vergilerin adam gibi tahsilatı sağlanmalıdır. Dolaylı vergiler daha sonra ele alınabilir.
Sigorta ve maaş konusu hassas... İstihdam teşvik edilmelidir.
Bunlar oldukça ciddi ve hayati önerilerdir.
Ama bir konu var ki hep kulak ardı ediliyor. Zekat...
Çok uzun ve çoklarının canını sıkacak bir konu, zekat...
Herkes tebessüm etmesinin dahi zekatını vermelidir.
Ancak... Önce bazı verilere bakalım. Mesela...
Türkiye'de 55 bine yakın sayıda, mükellef yaşta (yani 18 yaş altı çocuklar hesap dışı) dolar milyoneri olduğunu biliyor muydunuz?
Bir milyona yakın, yine mükellef insanın da 100 bin dolardan fazla bir zenginliği olduğunu biliyor muydunuz?
Hesaplanmış verilere göre, yıllık 80 milyar dolar zekat geliri elde edilebilir bir ülke olduğumuzu biliyor muydunuz?
Tabii ki hiç birini bilmiyorsunuz. Çünkü bunlar gerçekler...
Peki, İslam Devleti'nde sahte peygamberden önce zekat vermeyenlere savaş açıldığını biliyor muydunuz?
Bunu da bilin artık ve bana kızmayın. Ben kendime zaten çok kızıyorum.
İhanetin ve paranın rengi olmaz. Aslında var da, gör görebilirsen.
Selam ve dua ile...