"Bugün dünyada iki süper güç vardır. Biri ABD, diğeri de Moody’s adlı kredi derecelendirme kuruluşudur. ABD herhangi bir ülkeyi bomba atarak, Moody’s ise tahvillerinin kredi notunu kırarak yok edebilir. Ve inanın ki, bazen hangisinin daha güçlü olduğu belli değildir.” (Thomas Friedman, 1995)
Aslında hangisinin daha güçlü olduğu bellidir. ABD'nin askeri olarak bir çok yerde bocalamış olması bir yana, kredi derecelendirme kuruluşlarına bu gücü veren de yine ABD ve kendi sermaye piyasası kuruludur. Ve Moody's yalnız da değildir... Fitch ve S&P ile beraber organize hareket etmektedir.
Önce Moody's, her şeye rağmen faizleri istenen seviyeye çıkartmaya 17 Türk Bankasının kredi notunu düşürdü. Şimdi de Fitch 25 Türk Bankasını negatif incelemeye aldı.
O zaman da demiştim... Bu paranın küresel eşkıyaları doymaz. Hep daha fazlasını isterler. Faizler haddinden fazla yükseltildiği halde bu negatif incelemeye alma durumu, beni fazlası ile haklı çıkarmıştır. Fazlası ile çünkü mesele sadece finans meselesi değildir ve küresel eşkıyalık boyutu da vardır.
Çünkü Türkiye'deki banka patronları siyasi anlamda üzerlerine düşeni yapamadılar. Hükümeti ve ekonomiyi yıpratamadılar. Sonuçta ceza olarak da, bu yeni negatif inceleme yaptırımı öngörülmüştür. Bu gerekçe ile "bir sonraki borçlanmanızı, alacağınız sendikasyon kendisini daha yüksek faizle alacaksınız" denilmektedir.
Peki, bu kredi derecelendirme kuruluşları nasıl çalışmaktadır? Kimdir bunlar?
Öncelikle hepsinin arkasında güçlü finansal kuruluşlar ve çok uluslu küresel bankalar vardır. Arkalarında ABD sermaye piyasası kurulu vardır.
Bu kurumlarda çalışmak için marka değeri yüksek okulların, parlak ve tam inek tipi ideoloji ve etik değer taşımayan öğrencileri olmak yeterlidir.
Yeni mezun bir çalışandan, bir ülke hakkında rapor hazırlaması istenir. Hatta şöyle ki "şu ülke bankaları hakkında negatif bir rapor hazırlamanız gerekiyor" şeklinde adrese teslim bir çalışma istenir. Bu acemi çaylak çalışan, o ülke hakkında sadece biri rakamlardan oluşan beş ayrı kalemde çalışma hazırlar. Rakamların önemi yoktur. Diğer dört kalem, gelecek beklentisi, itibar, güven, siyasi istikrar, çevre etkileri... Bir çok siyasal ekonomi filozofununun ve gelecek kahinlerinin karar veremediği konularda, yirmili yaşlardaki yeni mezun çalışan bir acemi çaylak, kurumu adına karar vermiştir.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının tam olarak çalışma sistemi budur.
İşin yorum kısmı dışında, bazen rakamlarda da 100 milyar dolar ve hatta trilyon dolar gibi sapmalardan oluşan ufak tefek hatalar yapabilmektedirler.
Bu ABD ve Çin için olmuştu. Trilyon dolarlık yanlış hesaplama 25 yaşındaki bir yeni çalışana mal edilip işten çıkartılmıştı.
Ya da.. Tersinden bir örnek...
Aslında hangisinin daha güçlü olduğu bellidir. ABD'nin askeri olarak bir çok yerde bocalamış olması bir yana, kredi derecelendirme kuruluşlarına bu gücü veren de yine ABD ve kendi sermaye piyasası kuruludur. Ve Moody's yalnız da değildir... Fitch ve S&P ile beraber organize hareket etmektedir.
Önce Moody's, her şeye rağmen faizleri istenen seviyeye çıkartmaya 17 Türk Bankasının kredi notunu düşürdü. Şimdi de Fitch 25 Türk Bankasını negatif incelemeye aldı.
O zaman da demiştim... Bu paranın küresel eşkıyaları doymaz. Hep daha fazlasını isterler. Faizler haddinden fazla yükseltildiği halde bu negatif incelemeye alma durumu, beni fazlası ile haklı çıkarmıştır. Fazlası ile çünkü mesele sadece finans meselesi değildir ve küresel eşkıyalık boyutu da vardır.
Çünkü Türkiye'deki banka patronları siyasi anlamda üzerlerine düşeni yapamadılar. Hükümeti ve ekonomiyi yıpratamadılar. Sonuçta ceza olarak da, bu yeni negatif inceleme yaptırımı öngörülmüştür. Bu gerekçe ile "bir sonraki borçlanmanızı, alacağınız sendikasyon kendisini daha yüksek faizle alacaksınız" denilmektedir.
Peki, bu kredi derecelendirme kuruluşları nasıl çalışmaktadır? Kimdir bunlar?
Öncelikle hepsinin arkasında güçlü finansal kuruluşlar ve çok uluslu küresel bankalar vardır. Arkalarında ABD sermaye piyasası kurulu vardır.
Bu kurumlarda çalışmak için marka değeri yüksek okulların, parlak ve tam inek tipi ideoloji ve etik değer taşımayan öğrencileri olmak yeterlidir.
Yeni mezun bir çalışandan, bir ülke hakkında rapor hazırlaması istenir. Hatta şöyle ki "şu ülke bankaları hakkında negatif bir rapor hazırlamanız gerekiyor" şeklinde adrese teslim bir çalışma istenir. Bu acemi çaylak çalışan, o ülke hakkında sadece biri rakamlardan oluşan beş ayrı kalemde çalışma hazırlar. Rakamların önemi yoktur. Diğer dört kalem, gelecek beklentisi, itibar, güven, siyasi istikrar, çevre etkileri... Bir çok siyasal ekonomi filozofununun ve gelecek kahinlerinin karar veremediği konularda, yirmili yaşlardaki yeni mezun çalışan bir acemi çaylak, kurumu adına karar vermiştir.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının tam olarak çalışma sistemi budur.
İşin yorum kısmı dışında, bazen rakamlarda da 100 milyar dolar ve hatta trilyon dolar gibi sapmalardan oluşan ufak tefek hatalar yapabilmektedirler.
Bu ABD ve Çin için olmuştu. Trilyon dolarlık yanlış hesaplama 25 yaşındaki bir yeni çalışana mal edilip işten çıkartılmıştı.
Ya da.. Tersinden bir örnek...
Moody’s Yunanistan hakkında 2 Aralık 2009 tarihinde bir rapor yayınlamış ve açıklamada “Yatırımcıların Yunanistan’ın likiditesi hakkındaki korkuları yersiz” demişti. Bu açıklamadan beş ay sonra 2 Mayıs 2010’da IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Birliği tarafından Yunanistan’ı kurtarmak için 110 milyar Euro tutarında bir kurtarma paketi açıklanmıştır.
Dedim ya küresel eşkıya... Tabii ki sağda solda aç kalmış piçlerine sahip çıkması gerekiyor.
İşin acı bir yanı daha vardır. Ülke, bankalar ve uluslararası iş yapan şirketler için bu kredi derecelendirme kuruluşlarına aidat da ödenmektedir. Veya bir borçlanma tahvili çıkartıldığında, bu tahvilden pay alır.
Türkiye olarak, S&P'ye 2012 yılından bu yana ödeme yapmıyoruz. Ama Moody's ve Fitch için bu haracı ödüyoruz, sözleşmemiz devam ediyor ve buna rağmen hala bu hor görme uygulamasına tabiyiz. Şunu da bilmek gerekir ki, sistemin dışında olan bir ülkenin şirketlerinin, küresel kuruluşlardan herhangi bir finansman tedarik etmesi mümkün değildir.
Para ve faiz sistemi borçlanma üzerine kurulmuştur.
Bu arada, ABD Adalet Bakanlığının, fazladan ödeme alarak batık bir kuruma olumlu not vermesinden dolayı, S&P’ye 5 Milyar Dolar ceza talebiyle dava açtığını da bilelim.
Şimdi, Türkiye olarak ihracat rekor kırmışken, bankaların tahsilatında uluslararası standartların çok altında sapma varken, hiç banka batmıyorken, bütün bankalar milyar dolarlar seviyesinde karlı iken ve hatta bankacılık sistemi çok çok güçlü iken neden 25 banka negatif incelemeye alınır?
Yoksa bu durum apaçık bir seçim öncesi tehdidi midir? Hani cumhurbaşkanlığı adaylarının ikisinin de meydanlarda "hesap vereceksiniz" diye bangır bangır bağırarak söyledikleri gibi...
Sahi acaba kim neyin hesabını vermelidir? Yüzde 70'lerden yüzde 20'lere düşen borç rasyosunun, İMF'ye borcun özenip ekonomik baskıdan kurtuluşun, konut edindirme fonu - tasarrufu teşvik fonu açıklarınının kapatılmasının, her yıl ortalama 4 milyar dolar zarar eden kamu bankalarının 3 milyar dolar kâra geçmesinin elbette bir hesabı vardır ve 16 yıldır olduğu gibi millet bu hesaba not vermektedir.
Şunu sorgulamak gerek: "Hesap soracağız" diyenler kimin borazanlığına soyunmuştur?
Bence, kral haddinden aç kalmış durumdadır ve ayrıca haddinden fazla çıplaktır.
Unutmayalım. Kadim kuraldır. Parayı seven paraya doymaz.
Selam ve dua ile...
Dedim ya küresel eşkıya... Tabii ki sağda solda aç kalmış piçlerine sahip çıkması gerekiyor.
İşin acı bir yanı daha vardır. Ülke, bankalar ve uluslararası iş yapan şirketler için bu kredi derecelendirme kuruluşlarına aidat da ödenmektedir. Veya bir borçlanma tahvili çıkartıldığında, bu tahvilden pay alır.
Türkiye olarak, S&P'ye 2012 yılından bu yana ödeme yapmıyoruz. Ama Moody's ve Fitch için bu haracı ödüyoruz, sözleşmemiz devam ediyor ve buna rağmen hala bu hor görme uygulamasına tabiyiz. Şunu da bilmek gerekir ki, sistemin dışında olan bir ülkenin şirketlerinin, küresel kuruluşlardan herhangi bir finansman tedarik etmesi mümkün değildir.
Para ve faiz sistemi borçlanma üzerine kurulmuştur.
Bu arada, ABD Adalet Bakanlığının, fazladan ödeme alarak batık bir kuruma olumlu not vermesinden dolayı, S&P’ye 5 Milyar Dolar ceza talebiyle dava açtığını da bilelim.
Şimdi, Türkiye olarak ihracat rekor kırmışken, bankaların tahsilatında uluslararası standartların çok altında sapma varken, hiç banka batmıyorken, bütün bankalar milyar dolarlar seviyesinde karlı iken ve hatta bankacılık sistemi çok çok güçlü iken neden 25 banka negatif incelemeye alınır?
Yoksa bu durum apaçık bir seçim öncesi tehdidi midir? Hani cumhurbaşkanlığı adaylarının ikisinin de meydanlarda "hesap vereceksiniz" diye bangır bangır bağırarak söyledikleri gibi...
Sahi acaba kim neyin hesabını vermelidir? Yüzde 70'lerden yüzde 20'lere düşen borç rasyosunun, İMF'ye borcun özenip ekonomik baskıdan kurtuluşun, konut edindirme fonu - tasarrufu teşvik fonu açıklarınının kapatılmasının, her yıl ortalama 4 milyar dolar zarar eden kamu bankalarının 3 milyar dolar kâra geçmesinin elbette bir hesabı vardır ve 16 yıldır olduğu gibi millet bu hesaba not vermektedir.
Şunu sorgulamak gerek: "Hesap soracağız" diyenler kimin borazanlığına soyunmuştur?
Bence, kral haddinden aç kalmış durumdadır ve ayrıca haddinden fazla çıplaktır.
Unutmayalım. Kadim kuraldır. Parayı seven paraya doymaz.
Selam ve dua ile...