Hakk’ın rahmetine kavuşmuş. İnna Lillah ve inna ileyhi râciun!” Allah, gani gani rahmet eylesin. Milli Eğitim Bakanlığı döneminde, genç bir gazeteci iken tanışmıştık. Hususî dâvetiyle 12. Milli Eğitim Şurasına çalıştığım gazetenin temsilcisi olarak iştirak imkânım olmuştu.
Siyaset sahnesinin belki de en temiz, en şahsiyetli insanlarındandı. Memleket sevdasını bütün menfaatlerin üstünde tutardı. Türkiye’nin lehine olan her hareketin yanında yer almakta tereddüd etmiyordu. Darbelere karşı duruşu takdire şâyân netlikte idi. Sözünü esirgemez, korktuğu söylenemezdi.
Hatası, hemen her zaman sırtında otuz kırk kilo fazladan yük taşımasıydı: Şişmandı. Bünyenin erken yorulması, eklemler gibi iç organların da erken çökmesi kaçınılmazdı. Ölümün erkeninden bahsetmek, kaderi tenkid manası taşımayacaksa, erken öldü; denebilir.
Zirâ, siyasetin icra kısmı gençlerin işi olsa bile düşünce ve aklî tarafı yaşlıların işidir, tecrübe ister. Tecrübeli bir insandı ve tecrübeleri ile gitti.
Özal’dan sonra gelen sağ iktidarlar mı Hasan Celâl’den uzak durdu, kendi tercihi miydi, bilmiyorum. Bildiğim bir şey var ki, bu vaziyet ülke için kayıptı. Çok daha beceriksiz, çok daha zayıf insanların yükseldiği bir devirde o bir köşede âtıl kalmamalıydı.
Hoyrat ve bencil bir tarafımız var. Ehliyetin itibar görmediği, menfaat ve ahbablığın revaç bulduğu bir taraf. Hasan Celâl Güzel’e göre değildi bu. Tavrını bozmadan bu fâni dünya defterini kapatıp gitti.
Kendisine rahmet, kederli ailesi ve sevenlerine sabırlar niyaz ediyorum!