Referans dünya akademik sisteminin sembolleri ise, Oxford'da ders vermiş; referans aile ise, Mahir Kaynak'ın kızı ve referans insanın kendi ise de, kendi ifadesine göre ise "sıradan bir akademisyen ve iki çocuk annesi olan Deniz Ülke Arıboğan hoca" diyor ki...

Berlin Duvarı... Bir simgeydi. Yıkıldığında o zamana kadar öğrendiğim her şeyi yerle bir etmişti.

"Dünya küresel bir köye dönüşecekti." İnsanlar buna inanıyordu. Fukuyama bu duruma "tarihin sonu" derken bunu kitlelere sayfalarca anlattı ve herkes inandı. 
21. yüzyıl ABD yüzyılı olmuştu. Üç büyük savaş kazanmış ve iki kutuplu dünyanın diğer kutbuna da üstünlük sağlamıştı. Artık tek küresel güç vardı ve savaşlar da bitecekti.

Ama savaşlar bitmedi. Hatta daha büyük bir savaşa doğru gitmeye başladık. Berlin duvarı yıkılırken dünyada bu tür duvar sayısı sadece 12 adetti... Şimdi bu sayı 70'e ulaştı. Trump her konuşmasında övüne övüne Meksika Duvarından bahsetmektedir. Hedef neredeyse Çin Seddi büyüklüğüne ulaşmak. Meksika sınırında daha şimdiden 1126 km bitti.

Berlin duvarı yıkılmadan önce dünya iki kutuplu idi. Şimdi en az 5 kutup var...

Kavramların altı da değişti. Bugün dünyanın en büyük komünisti olan kişi, aynı zamanda dünyanın en büyük kapitalizminin de inşa edicisi. Duvar yıkılmadan önce Çin'den ABD'ye giden insanların yüzde 80'i geri dönmezdi. Şimdi durum tersine döndü. Gidenlerin sadece yüzde 5'i kalıyor. ABD'den Çin'e olan beyin göçü daha fazla... Uyuyan ejdarha uyandı. Bu ABD'yi fazlası ile korkutuyor.

Sovyetlerde ise düzen yıkıldıktan sonra en fazla sorulan soru şu idi: "Tamam biz yıkıldık ama kim yıktı bizi?"

Komünist ve sosyalist düzen duvar ile birlikte yıkılmıştı ama duruma liberalizm de hakim olmamıştı. Artık kapitalist liberal piyasalarda hiç olmaması gereken devletin müdahalesi olmadan hiç bir gelişme de olmuyordu.

Arap Baharında "ihvan" sokakların gücü idi. Şimdi ise sandıklara gidilip krallar seçiliyor. Umberto Eco buna "ortaçağın dönüşü" diyor.

Her üretim biçimi kendi devlet modelini ortaya çıkarır. Ulus devleti sanayi toplumu üretti. Sanayi sonrası ise üniter devletler oluştu.

Bugün durum çok farklı... Kosisnski diyor ki:" Bugün insan kendisini tanıyamayacağı bir sistemin içinde, kendisini kendisinden daha iyi tanıyan bir sistemle karşı karşıya..."

Müthiş bir algı dünyasında yaşıyoruz. Uluslararası ilişkiler bu algılarla yönetiliyor.

Çok takipçili, masum ama az akıllı troller... Onları hepiniz tanıyorsunuz. "Takipçileri arasında onlarca sayıda, kimi eleştiri ile ve kimi de bol övgü ve alkışla ajan bulundurmak" artık gizli servislerin çok önemli, bir işi durumunda...

Sosyal medya trolleri... Brunson konusunda ahkam kestikçe kestiler. Ama daha bir kaç ay önce dünya yöneticilerinden İngiltere, 20 tane Rus ajanını yakaladı ve sadece sınır dışı etti. Yargılamadı. Brunson olayı başka... Bir meydan okuyuş.

İnsan dili konuşmaz; dil insanı konuşur. Hangi dili konuşuyorsak, hangi literatüre sahipsek biz o dünyanın parçasıyız.

Teknolojik duvarlar insanın bütün bilgilerini depoluyor. Okul, hastane, sağlık değil sadece davranışlarımızı ve alışkanlıklarımızı da kaydediyorlar.

Çin şu anda bütün vatandaşlarını yüz tanıma sistemi ile tanıyor. Çin'de çok önemli bir söz vardır... Şi Cinping der ki: "Sabırlı ol, bekle, durumunu koru, hedefi küçült ve zamanı gelene kadar kendini asla farkettirme."

Rusya, Suriye'de kendi İsrail'ini kurdu. Artık bir Akdeniz devleti. Putin "biz ayıyız" diyor. "Ayının pençesini söktüler belki ama ayı yine kimseye muhtaç olmadan gücünü toplayabilir. Kendi somunu yakalayıp güçlenebilir."

Ayı ve ejdarha sahalara döndü. Kartal (?!) uçmaya çalışıyor. ABD ise içe kapanıyor.

Türkiye dünyada tek başına, göçmen karşıtlığı hareketinin karşısında duruyor. Dünyada 244 milyon göçmen var. 65 milyon da mülteci... 10 milyon kadar da vatansız insan var. Bu durumlarda faşizmin engellenmesi çok zordur.

İyi ya da kötü insanın içimndedir. Yani şartlara ve yaşananlara göre iyi ya da kötü insanın içinden dışarı çıkabilir.

Brunson meselesi okyanusta damladır. Kaşıkçı meselesi de... Dünyada hiç bir gizli servis konsoluslukta kimseyi öldürmemiştir.

Devletlerin arasında sınır olaran dikilen ve yükselen duvarlar da, halkların arasındsa da fikr ve kimlik olarak yüksellen duvarlar da, zihinlerimizde inşa ettiğimiz duvarlar da aynı şeyi ifade etmektedir: Bölüyor, sınıflıyor, sınırlıyor ve körleştiriyor. Duvarlar yolu ile inşa edilen dünya kurgusunu, ekonomik ve siyasal sistemi anlayamazsak, geleceğe yönelik doğru stratejiler geliştiremeyiz.

Duvarların da dili vardır ve bize çok şey söylemektedirler.
...

Deniz Ülke Arıboğan'ın konuşmasından aldığım notlardan derlemedir.