Önce ışıklar yandı. Aynalı odanın içi müthiş bir nizam ve sessizlik içinde dolmaya başladı. Herkes hazırdı. Kıdemli 2 itit, savaşçı 10 görit ve samimiyetini ispatlamış 10 mörit mecliste el pençe toplanmış, son rehber yüce pirit 78'in gelmesini bekliyorlardı.
1 numaralı itit, sessizce odadan çıktı ve on saniye kadar sonra geri döndü. Peşinde yüce pirit 78 de, iri kıyım heybetli yapısıyla görünmüştü. Mübarek fil gibi kutsal görünüyordu. Halka halindeki haziruna baktı, yüzü ağlamaklı idi. Bu günlere hep böyleydi zaten... Güzel bir hayat ve bu güzel insanlar için, yüce bir görevi ifa etmenin yorgunluğu yansıyordu yüzüne.
— Sultanlar sultanı göründü. Sabah camdan güneşin doğuşunu temaşa ile seyreyliyordum. Müjdelerin müjdesi geldi. Camda bir kutsallık belirdi. Filhakika kutsal minibüsteki ruhun aynısı idi. Filavunun devrilmesi yakındır.
1 ve 2 numaralı ititler sırayla mırıldandı.
— Maşallah...
— İnşallah.
Yüce pirit 78 devam etti.
— Tamam, tamam, tamam... Herkes ulaşabildiği herkese, meleklere ve şeytanlara, kim ki bizden yana hepsine ulaşacak... Dünyanın her tarafından saldıracağız. Bu defa teknoloji ile filavunun saltanatına son vereceğiz. Bir döneme tamam diyeceğiz.
1 ve 2 numaralı ititler ihtiyacınız olan her konuda yanınızda olacak. Bu saatten itibaren saltanat tamam oluncaya kadar uyku yok.
Herkes sessizce dağılmaya başladı. 1 numaralı itit işaretle yanına geldi.
— Buyrun yüce pirit.
— Ben ibadetü taatü inzivaya çekiliyorum. Biraz gözyaşı akıtacağım. Görüntüler tam kıvamına gelince bütün itlerimize ulaştırılsın.
— Baş üstüne yüce pirit.
Kameralı ibadet odasına geçip koltuğuna kuruldu. Burayı seviyordu. Kendini sıkarak, yüzünü buruşturup, gözlerini kısarak ağlamaya çalışırken belli etmeden koltuğun yan tarafındaki düğmelerden birine bastı. Kamera tam karşısında idi. Ağlama işi önceleri çok zor oluyordu. Şimdi basitti. Hafiften bir gaz ya da ilaçla çaktırmadan elini yüzüne götürüp gözlerinden yaşlar getirip, hüngür hüngür anlayabiliyordu.
Teknoloji güzel şeydi. Tivitir mi nedir, işte öyle bir şeyle filavunun bu gece canına okuyacaktı.
Bayağı bir ağladı. Salya sümük birbirine karışmıştı. Yorulmuştu da... Ne de olsa yaşlanıyordu. Bir kaç saat geçmişti galiba... Geçsindi.
Tam kırkiki yıl kalmıştı geride, kırkiki yıldır bu mücadeleyi veriyordu. Kırkıncı yıl hatırına askerler bir teşebbüs yapmış, hatta o gece kendisi de tam uçakla havaalanına inecekken, iyi ki geri dönmüştü, inmemişti uçaktan. Beceriksiz askerler, becerememişlerdi. Ama kaybeden onlardı. Mahrumiyet onlarındı. Yüce pirit ile birlikte güzel günler ertelenmişti sadece...
Koltuktan kalktı. Kapının önünde bekleyen iki it eşliğinde sessizlik içinde çalışma odasına geçtiler.
1 ve 2 numaralı itit heyecanlı mırıldanmalarla masalarında bilgisayarla meşguldüler. Yüce pirit içeri girince ayağa kalktılar.
1 numara ilk raporu verdi.
— Çok başarılı yüce pirit. Çok müthiş bir darbe oluyor.
2 numaralı itit kalın ve fil homurdanması gibi sesiyle devam etti.
— Bütün dünya yanımızda. Tamam ile bu iş tamam.
Yüce pirit bilgisayar kullanmıyordu. Biliyordu ama işte...
Yazılı bir kaç çıktı geldi önüne...
Dinleme kayıtları...
Günlük haraç hasılatı...
"Tamam" ve "devam" diyenler... Özel twitler...
İçlerinde biri ayrıca ilgisini çekti. Hatıraları canlandı.
O da "tamam" demişti.
ConiSin muhteşem bir it idi... Bir defasında sabaha kadar ona tebliğ yapmıştı. Kan ter içinde kalmışlardı ama az kalsın onu hidayete erdirecekti...
1 ve 2 numaralı ititler biliyordu durumu sadece.
Kan ter demişken... Onu da özlemişti şimdi. Sumo güreşi gibi bir spor dalı ile ilgileniyordu galiba. Sene Kanter... Biraz fazla iri yarı ve hayvansı idi ama 42 yıl öncesini Bornova'yı en iyi o hatırlatıyordu.
Yutkundu, balgamını temizleyip, yuttu. Konuşmadan önce hep böyle yapardı.
— Buyrun, dedi 1 numara...
— ConiSin... Bir çağırın da bir daha tebliğ yapalım. Hem teşekkür edelim.
— Johnny Sins...
— Ha o evet...
Şimdi tatlı hayaller kurma zamanıydı. Darbelerin biri mutlaka başarılı olacaktı. Tamamdı artık bu iş.
Ah müslümanlar, bu dünya size göre değil, ne anlarsınız ki siz conisinden, canısından... Ah gözyaşı sen nelere kadirsin...
(Konunun kimlik ayrıntılarını bilmiyordum, oğlumdan çaldım. Umarım yanlış anlaşılmaz.)
1 numaralı itit, sessizce odadan çıktı ve on saniye kadar sonra geri döndü. Peşinde yüce pirit 78 de, iri kıyım heybetli yapısıyla görünmüştü. Mübarek fil gibi kutsal görünüyordu. Halka halindeki haziruna baktı, yüzü ağlamaklı idi. Bu günlere hep böyleydi zaten... Güzel bir hayat ve bu güzel insanlar için, yüce bir görevi ifa etmenin yorgunluğu yansıyordu yüzüne.
— Sultanlar sultanı göründü. Sabah camdan güneşin doğuşunu temaşa ile seyreyliyordum. Müjdelerin müjdesi geldi. Camda bir kutsallık belirdi. Filhakika kutsal minibüsteki ruhun aynısı idi. Filavunun devrilmesi yakındır.
1 ve 2 numaralı ititler sırayla mırıldandı.
— Maşallah...
— İnşallah.
Yüce pirit 78 devam etti.
— Tamam, tamam, tamam... Herkes ulaşabildiği herkese, meleklere ve şeytanlara, kim ki bizden yana hepsine ulaşacak... Dünyanın her tarafından saldıracağız. Bu defa teknoloji ile filavunun saltanatına son vereceğiz. Bir döneme tamam diyeceğiz.
1 ve 2 numaralı ititler ihtiyacınız olan her konuda yanınızda olacak. Bu saatten itibaren saltanat tamam oluncaya kadar uyku yok.
Herkes sessizce dağılmaya başladı. 1 numaralı itit işaretle yanına geldi.
— Buyrun yüce pirit.
— Ben ibadetü taatü inzivaya çekiliyorum. Biraz gözyaşı akıtacağım. Görüntüler tam kıvamına gelince bütün itlerimize ulaştırılsın.
— Baş üstüne yüce pirit.
Kameralı ibadet odasına geçip koltuğuna kuruldu. Burayı seviyordu. Kendini sıkarak, yüzünü buruşturup, gözlerini kısarak ağlamaya çalışırken belli etmeden koltuğun yan tarafındaki düğmelerden birine bastı. Kamera tam karşısında idi. Ağlama işi önceleri çok zor oluyordu. Şimdi basitti. Hafiften bir gaz ya da ilaçla çaktırmadan elini yüzüne götürüp gözlerinden yaşlar getirip, hüngür hüngür anlayabiliyordu.
Teknoloji güzel şeydi. Tivitir mi nedir, işte öyle bir şeyle filavunun bu gece canına okuyacaktı.
Bayağı bir ağladı. Salya sümük birbirine karışmıştı. Yorulmuştu da... Ne de olsa yaşlanıyordu. Bir kaç saat geçmişti galiba... Geçsindi.
Tam kırkiki yıl kalmıştı geride, kırkiki yıldır bu mücadeleyi veriyordu. Kırkıncı yıl hatırına askerler bir teşebbüs yapmış, hatta o gece kendisi de tam uçakla havaalanına inecekken, iyi ki geri dönmüştü, inmemişti uçaktan. Beceriksiz askerler, becerememişlerdi. Ama kaybeden onlardı. Mahrumiyet onlarındı. Yüce pirit ile birlikte güzel günler ertelenmişti sadece...
Koltuktan kalktı. Kapının önünde bekleyen iki it eşliğinde sessizlik içinde çalışma odasına geçtiler.
1 ve 2 numaralı itit heyecanlı mırıldanmalarla masalarında bilgisayarla meşguldüler. Yüce pirit içeri girince ayağa kalktılar.
1 numara ilk raporu verdi.
— Çok başarılı yüce pirit. Çok müthiş bir darbe oluyor.
2 numaralı itit kalın ve fil homurdanması gibi sesiyle devam etti.
— Bütün dünya yanımızda. Tamam ile bu iş tamam.
Yüce pirit bilgisayar kullanmıyordu. Biliyordu ama işte...
Yazılı bir kaç çıktı geldi önüne...
Dinleme kayıtları...
Günlük haraç hasılatı...
"Tamam" ve "devam" diyenler... Özel twitler...
İçlerinde biri ayrıca ilgisini çekti. Hatıraları canlandı.
O da "tamam" demişti.
ConiSin muhteşem bir it idi... Bir defasında sabaha kadar ona tebliğ yapmıştı. Kan ter içinde kalmışlardı ama az kalsın onu hidayete erdirecekti...
1 ve 2 numaralı ititler biliyordu durumu sadece.
Kan ter demişken... Onu da özlemişti şimdi. Sumo güreşi gibi bir spor dalı ile ilgileniyordu galiba. Sene Kanter... Biraz fazla iri yarı ve hayvansı idi ama 42 yıl öncesini Bornova'yı en iyi o hatırlatıyordu.
Yutkundu, balgamını temizleyip, yuttu. Konuşmadan önce hep böyle yapardı.
— Buyrun, dedi 1 numara...
— ConiSin... Bir çağırın da bir daha tebliğ yapalım. Hem teşekkür edelim.
— Johnny Sins...
— Ha o evet...
Şimdi tatlı hayaller kurma zamanıydı. Darbelerin biri mutlaka başarılı olacaktı. Tamamdı artık bu iş.
Ah müslümanlar, bu dünya size göre değil, ne anlarsınız ki siz conisinden, canısından... Ah gözyaşı sen nelere kadirsin...
(Konunun kimlik ayrıntılarını bilmiyordum, oğlumdan çaldım. Umarım yanlış anlaşılmaz.)