Bu hilal, bu yıldız, bu bayrak... Şehidimizin örtüsü, özgürlüğümüzün seccadesi... Dalgalanışı içimizde mukaddes bir mutluluk, gölgesi huzur, umut ve var oluş... Olduğumuz gibi bir var oluş.
Hilal bin yıldan fazla zamandır var. Bu ölçülerde ay yıldız 180 yıldır bir arada. "Türk'ün Türk, Kürd'ün Kürd ve Arab'ın Arab nedir?" bilmediği günlerden beri bu ay ve yıldız bir arada...
Kafkaslardan Balkanlara, Fizan ötelerinden Yemen Çöllerine, Galiçya dağlarından Kırım ovalarına Türk, Kürt ve Arap şehitlerin üzeri bu ayyıldızlı bayrakla örtüldü. Oğulları geri dönmeyen anneler, bu ayyıldızlı bayrağa sarılarak hasret giderdi ve hala giderir, giderecek.
Bu günlere bayrağın gölgesinde avcılar var, kuşlara yem atıyor. Dört bir yandan menfaat ve fırsatçılık rüzgarları esiyor. Gölgenin tam dalga boyu sınırında birileri, elindeki yumurtayı pişirmek için komşusunun evini yakmaya hazırlanıyor.
Napolyon der ki... "Ne önemi var bu günlerde Napolyon'un ne dediğinin" demeyin. Napolyon, günümüz küresel sermayesinin zirvedeki temsilcisi Rothschild ailesinin damadı (?!) ve ilk parlattığı devlet adamıdır. Damadı şöyle, Josefin daha önce kimin metresi idi, kimin çocukları ile geldi, bakın, okuyun... Neyse, bu Napolyon der ki:
"Toplumları yönlendirmek için iki çeşit etken vardır: Menfaat ve korku."
Elbette bunlardan başka bir çok etken sayabilirsiniz ama onların temel güç saydığı etkenler bunlar...
Hatırlayalım... Korku konusu bize sökmedi. Hatta "size ölmeyi emrediyorum" diyen adamları başımıza tac ettik. Gidip adamların fikir kalesinde "van minüt, bir dakika... dünya beşten büyük" dedik. Tank önüne yatıp, F16'ya da levye sapladık. Meydan okumada üzerimize yok. Eyvallah...
En cehennemî günleri bile bayrağın gölgesinde serinlettik.
Ama menfaat... Ya çıkarcılık? İçimizde sanıyorum ki taaa Hazar Aşkenaz'larından veya 15. yüzyıl seferadlarından çok fazla ağırlık kalmış. Belki de Sabetay Sevi çok haklıydı. "Türkiye ve Türkler, Filistin'deki bir Yahudi devletinden çok daha önemli ve sahip olunabilir" durumda...
İtiraz edenler mi var? Elbette olacak... Yükselen dolarda kâr fırsatını kaçırmadık diyen kaç kişiyiz? Borsa düştü diye üzülmeyen var mı? Her ürüne en az yüzde 40 zammı uzaylılar mı yaptı? Zamlı ürünü ilk alan toptancıların hepsi mi yahudi?
Deveyi uçurumdan uçuran sebep, bir tutam ottur. Hayvanlar aleminde tilkiden kurnazı yoktur ama pazarlar tilki postu ile doludur. Şereften, namustan, merhametten ve ahlaktan yoksun toplumlar, eninde sonunda bağımsızlıklarını da kaybetmişlerdir. Bunda tereddüdü olan varsa, Osmanlı'nın son zamanlarındaki toplumsal yapıyı iyi incelesin... Balkan ve Kafkas göçmenlerine yapılan davranışlar, horlamalar, köpek adası hikayesi, yangın fırsatçıları, geleneğin din ve ahlakın önüne geçmesi ve eşkıyalığın artması, her mahallenin kabadayısının olması vs. vs... Say say bitmez.
Kelepçeli el ne kılıç tutar, ne de kalem... hele ki alkış hiç tutmaz.
Bize menfaatten uzak, veraseti makbul insanlar lazım. Kurulan tuzakları gören ve uyaran insanlar lazım. Fırsatlar bitmez. Kaçan fırsatlara üzülmek aciz insanların işidir. Bir fırsat için hazır olmak, o fırsata sahip olup da hazır olamamaktan daha makbuldür.
Görünen o ki... Ahlaken yetişmiş insan eksiğimiz çok. Son yüzyılın eğitim getirisinin ağırlığı bu... İnsan, iş ile büyümez ama iş, insan ile büyür. Eksiğimiz eğitimli insan...
Bayrak... İşte bu bayrağın ne ifade ettiği anlaşılıyor ki iyi bilinmiyor. Vakti gelince seccade olduğunu pek bilen yok. Alnımıza dost yapıp, bu bayrak ile arşa erdiğimizi, miraca çıktığımızı anladığım pek anlayan yok. Kızkardeşimin, bacımın, anamın ve çocuklarımızın anasının namusu, bu bayrak dalgalandığı müddetçe var olarak kalacaktır. Unutmayalım.
Kim olursa olsun herkes bu bayrağın rüzgarına saygı duymalı ve saygısı olmayanlar kaygı duymalı... Bilelim.
Menfaatçi ve fırsatçı köpekler herkesi kendisi gibi görür. Çünkü, köpeğe göre kendi sahibi bile uzun boylu, biraz çirkin ve çok kurnaz bir başka köpektir. Ama işte durum böyle değildir.
İt, iti kemik başında bulur ve itleri kardeşliği kemik kardeşliği ile başlar.
Velhasılı kelam... Bir bu bayrağın gölgesinde özgürce secde edebilmekten başka bir menfaat beklentim yok... Ve ben, sadece bu bayrağın destanına inandım ve sadece bu bayrağın dalgalanışını yazmak istiyorum ve yazacağım.
Mevla gölgesini eksik etmesin.
Hilal bin yıldan fazla zamandır var. Bu ölçülerde ay yıldız 180 yıldır bir arada. "Türk'ün Türk, Kürd'ün Kürd ve Arab'ın Arab nedir?" bilmediği günlerden beri bu ay ve yıldız bir arada...
Kafkaslardan Balkanlara, Fizan ötelerinden Yemen Çöllerine, Galiçya dağlarından Kırım ovalarına Türk, Kürt ve Arap şehitlerin üzeri bu ayyıldızlı bayrakla örtüldü. Oğulları geri dönmeyen anneler, bu ayyıldızlı bayrağa sarılarak hasret giderdi ve hala giderir, giderecek.
Bu günlere bayrağın gölgesinde avcılar var, kuşlara yem atıyor. Dört bir yandan menfaat ve fırsatçılık rüzgarları esiyor. Gölgenin tam dalga boyu sınırında birileri, elindeki yumurtayı pişirmek için komşusunun evini yakmaya hazırlanıyor.
Napolyon der ki... "Ne önemi var bu günlerde Napolyon'un ne dediğinin" demeyin. Napolyon, günümüz küresel sermayesinin zirvedeki temsilcisi Rothschild ailesinin damadı (?!) ve ilk parlattığı devlet adamıdır. Damadı şöyle, Josefin daha önce kimin metresi idi, kimin çocukları ile geldi, bakın, okuyun... Neyse, bu Napolyon der ki:
"Toplumları yönlendirmek için iki çeşit etken vardır: Menfaat ve korku."
Elbette bunlardan başka bir çok etken sayabilirsiniz ama onların temel güç saydığı etkenler bunlar...
Hatırlayalım... Korku konusu bize sökmedi. Hatta "size ölmeyi emrediyorum" diyen adamları başımıza tac ettik. Gidip adamların fikir kalesinde "van minüt, bir dakika... dünya beşten büyük" dedik. Tank önüne yatıp, F16'ya da levye sapladık. Meydan okumada üzerimize yok. Eyvallah...
En cehennemî günleri bile bayrağın gölgesinde serinlettik.
Ama menfaat... Ya çıkarcılık? İçimizde sanıyorum ki taaa Hazar Aşkenaz'larından veya 15. yüzyıl seferadlarından çok fazla ağırlık kalmış. Belki de Sabetay Sevi çok haklıydı. "Türkiye ve Türkler, Filistin'deki bir Yahudi devletinden çok daha önemli ve sahip olunabilir" durumda...
İtiraz edenler mi var? Elbette olacak... Yükselen dolarda kâr fırsatını kaçırmadık diyen kaç kişiyiz? Borsa düştü diye üzülmeyen var mı? Her ürüne en az yüzde 40 zammı uzaylılar mı yaptı? Zamlı ürünü ilk alan toptancıların hepsi mi yahudi?
Deveyi uçurumdan uçuran sebep, bir tutam ottur. Hayvanlar aleminde tilkiden kurnazı yoktur ama pazarlar tilki postu ile doludur. Şereften, namustan, merhametten ve ahlaktan yoksun toplumlar, eninde sonunda bağımsızlıklarını da kaybetmişlerdir. Bunda tereddüdü olan varsa, Osmanlı'nın son zamanlarındaki toplumsal yapıyı iyi incelesin... Balkan ve Kafkas göçmenlerine yapılan davranışlar, horlamalar, köpek adası hikayesi, yangın fırsatçıları, geleneğin din ve ahlakın önüne geçmesi ve eşkıyalığın artması, her mahallenin kabadayısının olması vs. vs... Say say bitmez.
Kelepçeli el ne kılıç tutar, ne de kalem... hele ki alkış hiç tutmaz.
Bize menfaatten uzak, veraseti makbul insanlar lazım. Kurulan tuzakları gören ve uyaran insanlar lazım. Fırsatlar bitmez. Kaçan fırsatlara üzülmek aciz insanların işidir. Bir fırsat için hazır olmak, o fırsata sahip olup da hazır olamamaktan daha makbuldür.
Görünen o ki... Ahlaken yetişmiş insan eksiğimiz çok. Son yüzyılın eğitim getirisinin ağırlığı bu... İnsan, iş ile büyümez ama iş, insan ile büyür. Eksiğimiz eğitimli insan...
Bayrak... İşte bu bayrağın ne ifade ettiği anlaşılıyor ki iyi bilinmiyor. Vakti gelince seccade olduğunu pek bilen yok. Alnımıza dost yapıp, bu bayrak ile arşa erdiğimizi, miraca çıktığımızı anladığım pek anlayan yok. Kızkardeşimin, bacımın, anamın ve çocuklarımızın anasının namusu, bu bayrak dalgalandığı müddetçe var olarak kalacaktır. Unutmayalım.
Kim olursa olsun herkes bu bayrağın rüzgarına saygı duymalı ve saygısı olmayanlar kaygı duymalı... Bilelim.
Menfaatçi ve fırsatçı köpekler herkesi kendisi gibi görür. Çünkü, köpeğe göre kendi sahibi bile uzun boylu, biraz çirkin ve çok kurnaz bir başka köpektir. Ama işte durum böyle değildir.
İt, iti kemik başında bulur ve itleri kardeşliği kemik kardeşliği ile başlar.
Velhasılı kelam... Bir bu bayrağın gölgesinde özgürce secde edebilmekten başka bir menfaat beklentim yok... Ve ben, sadece bu bayrağın destanına inandım ve sadece bu bayrağın dalgalanışını yazmak istiyorum ve yazacağım.
Mevla gölgesini eksik etmesin.