Şu hale bakarmısınız...
Devlet başkanlığına yeni bir anlam kazandırdı bu adam.
Eskiden devlet, hukümet denince aklımıza mahkeme duvarı gibi suratlar, çatık kaşlı zatlar gelirdi.
Erişilemez, konuşulamaz, yaklaşılamaz kimselerdiler.
Öyle ki: Bazen onların dünyamıza başka galaksilerden lütfen teşrif etmiş insanüstü yaratıklar olduğunu düşünürdük.
Halkla, vatandaşla o kadar mesafeliydiler ki; ister istemez böyle düşünürdük.
Onlar halkın ne istediğini umursamazlardı, halk onların ne istediğine bakmalı ve itaat etmeliydi.
"Ananızdan öğrendiğiniz dili konuşmayın" derlerdi konuşmazdık, konuşamazdık.
"İnandığınız dinin gereğini yapmayın" derlerdi içimiz kan ağlasa da yapamazdık.
Bize ne lazım olduğunu devletlüler bilirdi, biz bilmezdik.
Nereden bilelim ki; bizim ağzımız çorba kokardı, onların ki İskoç viskisi, Fransız şarabı kokardı.
Onların oturduğu köşklerin bırakın içine girmeyi, yakınından geçmek bile her ölümlüye nasip olmazdı.
Onlar emekli olduktan sonra bile biz fanilerin yaşadığı semtlere, mekanlara uğramazlardı.
Ama Erdoğan sanki, mahallemizdeki bir komşumuz, organize sanayide bir esnaf, yahut yakın akrabalarımızdan birisi gibi.
Kâh anacığının, kâh bir şehidin tabutu başında ağlarken gördük.
Bazen gecekonduda bir işçi ailesin yer sofrasına bağdaş kurarken gördük.
Kimi zaman bir taziyede mevtanın ruhuna okuduğu...
Kuran tilavetini dinledik.
Balkonundan çaya davet eden teyzenin evine çat kapı gittiğine şahit olduk.
Taksi durağında, minibüs durağında esnaflarla senli benli sohbet edişine tanık olduk.
Ve onunla Devlet erkanının da bizim gibi bir İNSAN olduğunu anladık.
İşte bu yüzden sevdik bu ADAM'ı.
Onunla akrabalık bağımız, ancak Adem aleyhisselam da birleşir.
Ama gördük ki o içimizden biri, bizden biri, bizim gibi biri...
İşte bu yüzden sevdik.
Hani mahallenizde, akrabanız da bir BABA ADAM vardır ya.
Başınız dara düştüğünde, ilk aklınıza gelen bir adam.
Kendi imkanı yoksa bile, ne yapar eder derdinize bir çare bulur.
Hiç işiniz düşmese de, onun varlığını bilmek, sizi hayatın zorluklarına karşı daha dirençli yapar.
İşin içinden çıkamazsanız baş vuracağınız ve size el uzatak adam gibi bir adamın var olduğunu bilmenin huzurunu verir size.
Tam da öyle bir adam olduğu için sevdik.
Anladık ki: O bizler için ölümü bile göze alır, sırrımızı saklar.
Bildik ki: Ne tür bir baskı altında olursa olsun bizi asla satmaz.
Ve inandık ki; sırtımızı yaslayacağımız dağ gibi bir babayiğit.
Vallahi de billahi de sırf bu yüzden ölümüne sevdim ben de onu..
Yoksa bırakıp gideceğimiz şu fani dünyada bir faniyi,
Devlet başkanlığına yeni bir anlam kazandırdı bu adam.
Eskiden devlet, hukümet denince aklımıza mahkeme duvarı gibi suratlar, çatık kaşlı zatlar gelirdi.
Erişilemez, konuşulamaz, yaklaşılamaz kimselerdiler.
Öyle ki: Bazen onların dünyamıza başka galaksilerden lütfen teşrif etmiş insanüstü yaratıklar olduğunu düşünürdük.
Halkla, vatandaşla o kadar mesafeliydiler ki; ister istemez böyle düşünürdük.
Onlar halkın ne istediğini umursamazlardı, halk onların ne istediğine bakmalı ve itaat etmeliydi.
"Ananızdan öğrendiğiniz dili konuşmayın" derlerdi konuşmazdık, konuşamazdık.
"İnandığınız dinin gereğini yapmayın" derlerdi içimiz kan ağlasa da yapamazdık.
Bize ne lazım olduğunu devletlüler bilirdi, biz bilmezdik.
Nereden bilelim ki; bizim ağzımız çorba kokardı, onların ki İskoç viskisi, Fransız şarabı kokardı.
Onların oturduğu köşklerin bırakın içine girmeyi, yakınından geçmek bile her ölümlüye nasip olmazdı.
Onlar emekli olduktan sonra bile biz fanilerin yaşadığı semtlere, mekanlara uğramazlardı.
Ama Erdoğan sanki, mahallemizdeki bir komşumuz, organize sanayide bir esnaf, yahut yakın akrabalarımızdan birisi gibi.
Kâh anacığının, kâh bir şehidin tabutu başında ağlarken gördük.
Bazen gecekonduda bir işçi ailesin yer sofrasına bağdaş kurarken gördük.
Kimi zaman bir taziyede mevtanın ruhuna okuduğu...
Kuran tilavetini dinledik.
Balkonundan çaya davet eden teyzenin evine çat kapı gittiğine şahit olduk.
Taksi durağında, minibüs durağında esnaflarla senli benli sohbet edişine tanık olduk.
Ve onunla Devlet erkanının da bizim gibi bir İNSAN olduğunu anladık.
İşte bu yüzden sevdik bu ADAM'ı.
Onunla akrabalık bağımız, ancak Adem aleyhisselam da birleşir.
Ama gördük ki o içimizden biri, bizden biri, bizim gibi biri...
İşte bu yüzden sevdik.
Hani mahallenizde, akrabanız da bir BABA ADAM vardır ya.
Başınız dara düştüğünde, ilk aklınıza gelen bir adam.
Kendi imkanı yoksa bile, ne yapar eder derdinize bir çare bulur.
Hiç işiniz düşmese de, onun varlığını bilmek, sizi hayatın zorluklarına karşı daha dirençli yapar.
İşin içinden çıkamazsanız baş vuracağınız ve size el uzatak adam gibi bir adamın var olduğunu bilmenin huzurunu verir size.
Tam da öyle bir adam olduğu için sevdik.
Anladık ki: O bizler için ölümü bile göze alır, sırrımızı saklar.
Bildik ki: Ne tür bir baskı altında olursa olsun bizi asla satmaz.
Ve inandık ki; sırtımızı yaslayacağımız dağ gibi bir babayiğit.
Vallahi de billahi de sırf bu yüzden ölümüne sevdim ben de onu..
Yoksa bırakıp gideceğimiz şu fani dünyada bir faniyi,
sırf dünyalık işler için ölümüne sevmem ben.