Teğmen ve askerlerinin soğuk hatırası...

Abone Ol
90'lı yıllar... Karlı bir Aralık ayı başları. Yer, Şehri Nuh ya da haritalarda yazan adıyla Şırnak... 
...

Şahin Tepesindeki hazır kıta görevinden sonra, neredeyse hiç nefes almadan acele ile, iki saatliğine gelmişlerdi Yaylatepe'ye... İki saat, üç saat, dört, beş, altı saat geçti derken, aradan tam 12 saat geçmiş ve gecenin 9'u olmuştu... Sabahtan beri, saat 9'dan beri buradaydılar.

Ortalık bembeyazdı... Bir haftadır kış soğuk yüzünü göstermeye başlamış, artık gece görevleri ayrıca zorlaşmaya başlamıştı. Şimdi de yarım metre kadar kar vardı. Kar... Görüntü güzel ama soğuk zordu...

Askerler, gece hazır kıta nöbetinde ıslanan botları ve elbiselerini kurutma fırsatı bulamamışlardı. Görevden gelip karakola uğrayacakken buraya gelmişlerdi.

Erzak da alınmamıştı. Kimilerinin sırt çantasında bulunan toplamda 4 adet barbunya konservesini ve iki adet taşlaşmış pide ekmeği tam 23 kişi paylaşmıştı. En son 24 saat kadar önce karakolda yemek yemişlerdi.

23 kişilik tim ve bir de başlarında özel kanunla askerliği beş ay uzatılmış ve son dört aydır da, teğmen rütbesi takan yedek subay artık iyice huzursuzlanmıştı...

"Komutanım, yedek yırtık botlar da dondu."
"Komutanım, telsizle bir daha sorsanız."
"Komutanım, Yusuf'un sırt çantasında az sucuk vardı, tek başına yedi."
"Komutanım armut gibi ortadayız... Mevzi filan yok, niye bekliyoruz hala burada?"

Komutan sustu hep... Askerin en sevdiği komutanlardandı. Tehlikeli bir durum olduğunda önce hep kendi gider kontrol ederdi. Biraz da askerin "çok şanslı" dediklerindendi. Defalarca onun geçtiği yollarda peşinden mayınlar toplamışlar, defalarca keskin nişancı atışları isabet etmemişti. Sağında solunda ne varsa parçalanmış ama ona birşey olmamıştı.

Buraya niye gelmişlerdi? Elbette biliyordu, söylenmişti... Şırnak Uludere arasındaki her kritik noktaya asker yerleşmişti... Çünkü, tugay komutanı, bölge valisi ve daha adı bildirilmeyen başka yetkililer Uludere'ye geçmişler, dönünceye kadar yol emniyeti için burada kalacaklardı.

Bulundukları nokta çok önemliydi... Yaylatepe... Ayda bir değiştirilen kod adlardan biri iken yerel halk tarafından da buranın gerçek adı imiş gibi kullanılmaya başlanmıştı. Cudi'nin doğu sırtlarının kuzeyinde, Hezil Çayının uçurumların dibinde kıvrım kıvrım ilerlediği yerlerde ve yolun bir kaç kavşakla geçildiği bir bölgeydi.

Çok tacizler, çok çatışmalar olmuştu buralarda... Kuzey Irak'tan Bestler bölgesine geçiş noktalarından biriydi. Bestler bölgesine geçen bir daha bulunmazdı. Bir defasında 600 kişilik bir grup tespit edilmiş ve bir kaç saat sonra Kobralar ve F-16'lar bombalayacak bir kişiyi bile bulamamışlardı. Her tarafı mağara olan bir coğrafyaydı...

Kimileri derdi ki... Buradan Kato Dağının öbür ucuna mağara içlerinde raylı sistem var... Kimse şüphe etmezdi. Aynısını Temmuz ayındaki Cudi operasyonunda canlı görmüşlerdi çünkü.

"Komutanım fıstık ağacının dibinde fıstık kalmıştır belki..."
"Komutanım donduk... Ellerim tutmuyor."
"Komutanım fıstııık."

Fıstık ağacı... Fısık ağacı... Ağaca baktıkça teğmenin beyni zonkluyordu. Bakışları yarısı kurumuş fıstık ağacına kilitlenmişti... İşte bu ağaç vardı sadece karşısında... PKK yoktu, sadece fıstık ağacı.

Komutan askerlerin konuşmalarını duymuyordu. Kısık bir sesle,

"Yusuf" dedi... "Eski ve yanabilecek iki bot bul..."
"Ne yapacağız komutanım?"
"Fıstık ağacının yanına getir."

Komutan kardaki izlerden ilerleyerek ağacın yanına geldi. Sonra botlar geldi... Ne olacağını anlayan birkaç asker daha gelmişti... Tabii fazladan birkaç bot daha...

Beş dakika sonra tepenin yamacındaki fıstık ağacı alev alev yanıyordu. Elleri donanlar, ayakları geceden beri buz kesenler bayram ediyordu...

Ve daha ısınalı yarım saat olmamışken, konvoy geçmeye başlamıştı. Sonra telsiz hiç susmamıştı. Hat alıp konuşamıyordu bile... Tugay komutanının telsizi hepsini bastırıyordu.

"Yaylatepe'de ne oluyor?" Defalarca sormuştu ama kimse cevaplamıyordu.

Yaylatepe'de asker ısınıyordu... Asker donmuyordu... Asker zaten donmazdı ki...

O teğmen, o gece tabur komutanı binbaşı tarafından üç saat boyunca hazırolda tutularak sorguya çekildi... Dava dosyası hazırlandı, yine o gece...

Komutan bağırıyordu.
"Seni var ya seni... Nereye süreceğim, biliyor musun?
"Yaylatepe'den öteye mi komutanım?"
"Sus! Hala konuşuyor... Askerliğin yüz karası... İnsan mısın sen?"
"Evet, önce insanım komutanım, evet."
"Suuus..."

Komutan vurmak istiyor ama vurmuyor, sadece bağırıyordu. Teğmen ise, sağ eli tüfeğin soğuk kabzasında, hazırol pozisyonunda bekliyordu. 
...
Devamı çok ama şimdilik buraya kadar...