Kapıcı Süleyman'ın Sultan Süleyman'dan daha rahat ve konforlu olduğu zamanlarda yaşıyoruz. Düşünsenize İkinci el Broadway'i olsaydı Sultan Süleyman'ın o kadar yorulur muydu acaba devlet işlerini yönetirken. Ya da elinde tuşlu da olsa bir cep telefonu olsaydı Şehzade Mustafa'nın masum olduğunu geç olmadan öğrenebilir miydi.
Hastalandığı zaman özel hekimlerini çağıran Fatih Sultan Mehmet'in elinde Hamal Mehmet Amca gibi devlet hastanesine gitme imkanı olsaydı, iyi olma şansı Mehmet amca kadar artar mıydı acaba.
Garibim Büyük İskender'in jeti meti geçtim de altında mobileti bari olsaydı dünyanın öbür ucunda olan topraklarına aylarca at sırtında gitmek zorunda kalır mıydı. Düşünsene dünyanın yarısı senin ama çocukları alıp bi mangal yakamıyorsun Porto Riko sahilinde.
Ya Kleopatra? Sezar'dan haber alabilmesi, son görüldüsüne bakabilmesi, Facebook'tan dürtebilmesi, İnstagram'da stalk'un dibini sıyırması bir saniyeyken aylarca ondan haber bekler miydi acaba.
Bilmiyoruz...
Bildiğimiz tek şey var, "Seni sultanlara layık yaşatacağım" klişesinin çökmüş olması.
Biz onlardan daha rahat daha konforlu daha lüks hayatlar yaşıyoruz bu kesin. Bundan 200 yıl sonra gelecek torunlarımız da bizden daha da rahat bir hayata doğacaklar.
O insanlara baktığın zaman onca yokluğa rağmen sanat, mimari, müzik, bilim, edebiyat alanlarında bile ne kadar başarılılarmış. Bir çeşme bile ellerinde sanat eserine dönüşmüş.
Hala Topkapı sarayına gidip hayran hayran tavan izliyoruz ama ben Toki'ye gidip hayran hayran kartonpiyer tavanı izleyenini görmedim.
Niye böyle oluyor?
Eğitim imkanları dersen onlardan daha fazla. Çocuklar kapıdan servis ile alınıp akşam geliyor. Gözlerinin içine bakıyoruz üzülmesinler diye. Gözünden bir damla yaş düşse uykularımız kaçıyor da zar zor işte KPSS puanı alıyor büyüyünce. Biz de etrafta devlete yerleşti bizimki çok şükür nezaket" diye seviniyoruz. Başarının zirvesi devlete yerleşmek olmuş.
Oysa daha fazla vaktimiz var, bir ay at sırtında giden Sultan Süleyman'dan daha çok imkanımız var. Ama neden bir Sultan Süleyman çıkaramıyoruz?
Edebiyat Nilgün Bodur'ların eline düştü sanat Kerimcan'ların. Neden bir Mimar Sinanımız yok bizim?
İnsan deli oluyor düşündükçe, boyanın kırk çeşidi kalemin elli çeşidi önümüzde de bir Da Vinci daha gelmiyor arkadaş.
Çünkü bu çocuklar boş vaktinde online okey oynayan babalarını, toz tutuyor diye eve kitap sokmayan annelerini görerek büyüyorlar.
Öyle olunca yeni bir dil öğrenmek yeni fenomenin videosunun altına "ece abla çantanın içindekileri ne zaman gostercaan" yazmaktan daha sıkıcı gelebiliyor.
Sabah akşam oturup bu meseleyi konuşsak toplumun yeniden inşası üzerine kafa yorsak bu çocuklar ne olacak desek, inanın Belediye Başkanının hangi partiden olup olmayacağının zerre kadar önemi kalmaz.
Ama işte sakal da bırakamıyorum ki...
Hastalandığı zaman özel hekimlerini çağıran Fatih Sultan Mehmet'in elinde Hamal Mehmet Amca gibi devlet hastanesine gitme imkanı olsaydı, iyi olma şansı Mehmet amca kadar artar mıydı acaba.
Garibim Büyük İskender'in jeti meti geçtim de altında mobileti bari olsaydı dünyanın öbür ucunda olan topraklarına aylarca at sırtında gitmek zorunda kalır mıydı. Düşünsene dünyanın yarısı senin ama çocukları alıp bi mangal yakamıyorsun Porto Riko sahilinde.
Ya Kleopatra? Sezar'dan haber alabilmesi, son görüldüsüne bakabilmesi, Facebook'tan dürtebilmesi, İnstagram'da stalk'un dibini sıyırması bir saniyeyken aylarca ondan haber bekler miydi acaba.
Bilmiyoruz...
Bildiğimiz tek şey var, "Seni sultanlara layık yaşatacağım" klişesinin çökmüş olması.
Biz onlardan daha rahat daha konforlu daha lüks hayatlar yaşıyoruz bu kesin. Bundan 200 yıl sonra gelecek torunlarımız da bizden daha da rahat bir hayata doğacaklar.
O insanlara baktığın zaman onca yokluğa rağmen sanat, mimari, müzik, bilim, edebiyat alanlarında bile ne kadar başarılılarmış. Bir çeşme bile ellerinde sanat eserine dönüşmüş.
Hala Topkapı sarayına gidip hayran hayran tavan izliyoruz ama ben Toki'ye gidip hayran hayran kartonpiyer tavanı izleyenini görmedim.
Niye böyle oluyor?
Eğitim imkanları dersen onlardan daha fazla. Çocuklar kapıdan servis ile alınıp akşam geliyor. Gözlerinin içine bakıyoruz üzülmesinler diye. Gözünden bir damla yaş düşse uykularımız kaçıyor da zar zor işte KPSS puanı alıyor büyüyünce. Biz de etrafta devlete yerleşti bizimki çok şükür nezaket" diye seviniyoruz. Başarının zirvesi devlete yerleşmek olmuş.
Oysa daha fazla vaktimiz var, bir ay at sırtında giden Sultan Süleyman'dan daha çok imkanımız var. Ama neden bir Sultan Süleyman çıkaramıyoruz?
Edebiyat Nilgün Bodur'ların eline düştü sanat Kerimcan'ların. Neden bir Mimar Sinanımız yok bizim?
İnsan deli oluyor düşündükçe, boyanın kırk çeşidi kalemin elli çeşidi önümüzde de bir Da Vinci daha gelmiyor arkadaş.
Çünkü bu çocuklar boş vaktinde online okey oynayan babalarını, toz tutuyor diye eve kitap sokmayan annelerini görerek büyüyorlar.
Öyle olunca yeni bir dil öğrenmek yeni fenomenin videosunun altına "ece abla çantanın içindekileri ne zaman gostercaan" yazmaktan daha sıkıcı gelebiliyor.
Sabah akşam oturup bu meseleyi konuşsak toplumun yeniden inşası üzerine kafa yorsak bu çocuklar ne olacak desek, inanın Belediye Başkanının hangi partiden olup olmayacağının zerre kadar önemi kalmaz.
Ama işte sakal da bırakamıyorum ki...