Konaklar yapdırdım döşedemedim,
Ünye Fatsa bir oldu da, Narinim, başedemedim.
Ünye Fatsa arası Ordu'da kuruldu,
Hekimoğlu dediğin, Narinim, o da vuruldu.
...
Ordu olarak geçiyor ama özelde Ünye ve Fatsa özellikle de sahile biraz yakın kesim büyük bir afet yaşadı. Afetin boyutu sadece görünen sel değil; bir yıllık geleceğin maddi teminatı fındık da bu afetten fazlası ile etkilendi.
Tam fındık hasadı zamanıydı. Bir çok harman sele karıştı. Yine bahçelerde olgunlaşmış ve toplanmak üzere olanlar da sele karıştı. Zararın maddi boyutu yüzde 70'ler civarında... Bu kötü gelişmenin sevinecek yanı ise can kaybı yok.
Zaten fındık fiyatlarından memnuniyetsizliğin üst düzeyde olan bölge halkının bu durumu, beterin daha beteri var durumunun acı bir örneği oldu...
Ben de Ordu'luyum. Ordu merkez Altınordu ilçesinden, Turnasuyunun geçtiği yerlerde köyüm. Dağlarına kar düşünceye kadar, yeşilin her tonunun hırçın Karadeniz'e doğru kucak açtığı güzel bir coğrafyadır benim memleketim. Severim.
Ordu, Ordulular diğer Karadenizlilerden biraz farklıdır. Bilmeyenlerin Laz filan sözleri hikaye... Artvin'den sonra en fazla Gürcü nüfusu Ordu'dadır. Gürcü demişken, etnik olarak Gürcü değil. Çoğu Batum ve Acara muhaciri, Acar Türkü... Gürcü denilenin çoğu da bilmez bu durumu. Kalanlar Türkmen. Kürdoğlulları denen sülalelerin olduğu köyler bile, Horasan göçmeni... Ordu'da bazı eskilere göre deniz görmeyen herkes Kürttür.
Hekimoğlu Türküsü demiştik, Gürcü kızına aşık, bir delikanlının hikayesi, türküsüdür. Hekimoğlu zulme uğramış psikopat ve dengesiz biri bu arada... Bunu öncelikle söylüyorum.
Haklı mı? Yola çıkışı, intikam hikayesi elbette haklı... Ama eline fındık ve fasulye alıp da...
Ordu olarak geçiyor ama özelde Ünye ve Fatsa özellikle de sahile biraz yakın kesim büyük bir afet yaşadı. Afetin boyutu sadece görünen sel değil; bir yıllık geleceğin maddi teminatı fındık da bu afetten fazlası ile etkilendi.
Tam fındık hasadı zamanıydı. Bir çok harman sele karıştı. Yine bahçelerde olgunlaşmış ve toplanmak üzere olanlar da sele karıştı. Zararın maddi boyutu yüzde 70'ler civarında... Bu kötü gelişmenin sevinecek yanı ise can kaybı yok.
Zaten fındık fiyatlarından memnuniyetsizliğin üst düzeyde olan bölge halkının bu durumu, beterin daha beteri var durumunun acı bir örneği oldu...
Ben de Ordu'luyum. Ordu merkez Altınordu ilçesinden, Turnasuyunun geçtiği yerlerde köyüm. Dağlarına kar düşünceye kadar, yeşilin her tonunun hırçın Karadeniz'e doğru kucak açtığı güzel bir coğrafyadır benim memleketim. Severim.
Ordu, Ordulular diğer Karadenizlilerden biraz farklıdır. Bilmeyenlerin Laz filan sözleri hikaye... Artvin'den sonra en fazla Gürcü nüfusu Ordu'dadır. Gürcü demişken, etnik olarak Gürcü değil. Çoğu Batum ve Acara muhaciri, Acar Türkü... Gürcü denilenin çoğu da bilmez bu durumu. Kalanlar Türkmen. Kürdoğlulları denen sülalelerin olduğu köyler bile, Horasan göçmeni... Ordu'da bazı eskilere göre deniz görmeyen herkes Kürttür.
Hekimoğlu Türküsü demiştik, Gürcü kızına aşık, bir delikanlının hikayesi, türküsüdür. Hekimoğlu zulme uğramış psikopat ve dengesiz biri bu arada... Bunu öncelikle söylüyorum.
Haklı mı? Yola çıkışı, intikam hikayesi elbette haklı... Ama eline fındık ve fasulye alıp da...
"Söyle bakayım bu nedir?" demesi vardır ki...
"Fintuk"
"Vurun bunu."
"Sen söyle."
"Sen söyle."
"Fındık."
"Tamam bu gitsin."
Savaştan dönünce bu şekilde, konuşma aksanına göre etnik köken tayin edip, herkesten intikam alma hikayesinin mazur görülecek bir yanı yok.
Mesela aynı intikam hikayesini tamamen aynı dönemde büyük dedem de yaşamış. Üç kardeş bir nesil askere gitmişler. Tek dönen o... 1917'li yıllar veya takip eden yıl... Geliyor üç kişiyi vuruyor. Evini, ailesini ve toprağını taciz eden üç kişiyi...
Sonra Gürcü Kazım Ağaya gidiyor.
Savaştan dönünce bu şekilde, konuşma aksanına göre etnik köken tayin edip, herkesten intikam alma hikayesinin mazur görülecek bir yanı yok.
Mesela aynı intikam hikayesini tamamen aynı dönemde büyük dedem de yaşamış. Üç kardeş bir nesil askere gitmişler. Tek dönen o... 1917'li yıllar veya takip eden yıl... Geliyor üç kişiyi vuruyor. Evini, ailesini ve toprağını taciz eden üç kişiyi...
Sonra Gürcü Kazım Ağaya gidiyor.
"Ben gidiyorum. Eğer 8 yaşındaki oğluma, hanımıma ve toprağımın bir karışına zarar gelirse, döndüğümde bu defa seni öldürürüm."
"Sen git. Gözün arkada kalmasın. Kendi ailemden önce senin ailen gelecek."
Gürcüler o dönem askerlik yapmıyor. Savaş döneminin muhacirleri. Herkesin savaşa gittiği zamanların, köylerde kalanları arasında kalabalık erkek grupları var. Güçlüler.
Kazım Ağa adalet ve hakkaniyet duygusu olan biri... Hekimoğlunun kızını sevdiği Gürcü Ağası gibi zalim değil.
Dedeme teklifler gelmiş. Topal Osman Ağaya veya Hekimoğluna katılması yönünde... Ama o sadece şunu demiş:
"Sen git. Gözün arkada kalmasın. Kendi ailemden önce senin ailen gelecek."
Gürcüler o dönem askerlik yapmıyor. Savaş döneminin muhacirleri. Herkesin savaşa gittiği zamanların, köylerde kalanları arasında kalabalık erkek grupları var. Güçlüler.
Kazım Ağa adalet ve hakkaniyet duygusu olan biri... Hekimoğlunun kızını sevdiği Gürcü Ağası gibi zalim değil.
Dedeme teklifler gelmiş. Topal Osman Ağaya veya Hekimoğluna katılması yönünde... Ama o sadece şunu demiş:
"Karabekir Paşa asker topluyormuş. Ben ona katılacağım..."
Gitmiş... Ve bir daha geri dönmemiş, geri dönmeyenlere karışmış.
Onun peşinden, bir zaman sonra Hekimoğlu gelmiş köye... Belki Gürcü Ağa ile iş birliği yaptı diye, belki başka sebeple. Büyükannem hoş karşılamış onları. Verebildiği kadar mısır unu vermiş ki o dönemin en önemli erzağı... Verebildiği kadar koyun kavurması vermiş. Durumu anlatmış.
Hekimoğlu:
Gitmiş... Ve bir daha geri dönmemiş, geri dönmeyenlere karışmış.
Onun peşinden, bir zaman sonra Hekimoğlu gelmiş köye... Belki Gürcü Ağa ile iş birliği yaptı diye, belki başka sebeple. Büyükannem hoş karşılamış onları. Verebildiği kadar mısır unu vermiş ki o dönemin en önemli erzağı... Verebildiği kadar koyun kavurması vermiş. Durumu anlatmış.
Hekimoğlu:
"Dünya ahret bacımsın" demiş. Bizim köyden olan adamı Soytaroğluna emanet etmiş aileyi... "Başlarına bir şey gelirse senden bilirim."
Hekimoğlu'nun peşinde o dönem jandarmalar dolaşıyor. Büyükannemin yardım yaptığını öğreniyorlar. Tunasuyunun, toprakların arasından süzülerek geçtiği vadinin sağı ve solu, tepeler ile gökyüzünün buluştuğu görünen her yer büyükannemin emrinde bir arazi... Üzerinde 15 civarı göç yani dönemsel işçi aile yaşayan bir arazi...
Jandarma soruyor.
Hekimoğlu'nun peşinde o dönem jandarmalar dolaşıyor. Büyükannemin yardım yaptığını öğreniyorlar. Tunasuyunun, toprakların arasından süzülerek geçtiği vadinin sağı ve solu, tepeler ile gökyüzünün buluştuğu görünen her yer büyükannemin emrinde bir arazi... Üzerinde 15 civarı göç yani dönemsel işçi aile yaşayan bir arazi...
Jandarma soruyor.
"Nerede saklıyorsun?"
"Bilmiyorum. Erzak verdim gitti."
"Niye erzak verdin?"
"Silahları vardı."
"Nerede saklanıyorlar."
"...?"
Büyükanneme akla hayale gelmeyen işkenceler yapıyorlar. Dayak, dipçik, dişlerinin kırılması ve falaka en basiti... Hiç bir şey anlatmıyor büyükannem.
Sel, afet, Ünye, Fatsa denince bunlar geldi aklıma... Bunları düşününce Osmanlı niye ayakta kalmadı, yıkıldı onu düşünüyorum.
Bütün sülalesi, erkeklerinin hepsi bu vatan için cepheye koşmuş ve geri dönmeyenlere karışmış bir ailenin maruz kaldığı durumlar... Üzücü, çok üzücü ve anlatılamaz. Ve... Hemen her iki evden birinde olan bir hikayedir bu anlattığım. Eşkıyalığın, kabadayılığın ve kanunsuzluğun hakim olduğu o yıllar. Takip eden cumhuriyet yıllarındaki halk ile jandarma ve devlet arasındaki ilişkileri anlatan hikayelerin de öncekilerden pek farkı yok.
Memleketimin her insanı değerli. Eğer bir isyanı ve bir feryadı varsa, bunun çok derinlerde izleri de var. Kimseye anlatmaz, ama unutmaz da... Ordu halkına, Orduluya biraz da böyle bakmak gerek diye düşünüyorum.
Biraz da aslında, herkeste anlatılamazlar vardır... Geri dönmeyenlerin ve unutulamazların olduğu gibi.
Sel, afet, Ünye, Fatsa denince bunlar geldi aklıma... Bunları düşününce Osmanlı niye ayakta kalmadı, yıkıldı onu düşünüyorum.
Bütün sülalesi, erkeklerinin hepsi bu vatan için cepheye koşmuş ve geri dönmeyenlere karışmış bir ailenin maruz kaldığı durumlar... Üzücü, çok üzücü ve anlatılamaz. Ve... Hemen her iki evden birinde olan bir hikayedir bu anlattığım. Eşkıyalığın, kabadayılığın ve kanunsuzluğun hakim olduğu o yıllar. Takip eden cumhuriyet yıllarındaki halk ile jandarma ve devlet arasındaki ilişkileri anlatan hikayelerin de öncekilerden pek farkı yok.
Memleketimin her insanı değerli. Eğer bir isyanı ve bir feryadı varsa, bunun çok derinlerde izleri de var. Kimseye anlatmaz, ama unutmaz da... Ordu halkına, Orduluya biraz da böyle bakmak gerek diye düşünüyorum.
Biraz da aslında, herkeste anlatılamazlar vardır... Geri dönmeyenlerin ve unutulamazların olduğu gibi.