Kadın olmanın "süper güç" olmakla eş değer tutulduğu zamanlardan geçiyoruz.
Reklamlar, filmler, kitaplar hep birlikte öyle algı yönetimi yapıyor ki "bir kadın hem güzel, hem fit, hem hamarat, hem titiz, hem şefkatli, hem çalışkan, hem iyi meslek sahibi olmalı" hedefi konuluyor.
Reklamları açıyorsun kusursuz kadınlar kusursuz tasarımları tanıtıyor. Dondurma ısırırken "haz peşinde" olan kadının çıkardığı o sese ancak salatalık ısırırken ulaşabilen yurdum kadını ayarları ile oynanınca bi delleniyor tabi.
Önümüze konan idealler olmamız istenen şeyler hokka burun, fındık gibi ağız, ceylan gibi gözler, alımlı bakışlar, dolgun saçlar olunca, estetik merkezlerinin önünde uzun kuyruklar oluşturduk haliyle. Ama kimse tornadan çıkmış gibi birbirine benzeyen alık bakışlı kadınlar olabileceğimizi ön göremedi sanırım.
Seksenlerde etli butlu olacaksın, ikibinlerde 90-60-90 ve şimdiler de 0 beden değilsen şansın hiç yok. Önünüze konan, ulaşmanız istenen, ulaşamazsan aşağılandığın dalga geçildiğin çok tuhaf zamanlardan geçiyoruz.
Dolgun göğüslerin ve dolgun kalçaların olacak ama bi zahmet ince belinde olmalı. O yüzden kaburga aldırma operasyonunun altına mutlaka yatman gerekli. Bacakların uzun olması yetmez varis ya da selülit varsa geçmiş olsun, yetersizsin!
Bütün bunlara sahipken üç dört çocuk doğurabilmelisin. Ama lütfen hamileyken çatlayan karın bacak istemiyoruz. Hiç bir yerin sarkmamalı. Senin için "vay arkadaş hiç üç çocuk doğurmuş kadın gibi değil" dedirtemiyorsan, o iş yine olmamış demektir.
Eğitimli olmalısın ama aynı zaman da çocuk bakabildiğin, cam silebildiğin, yemek yapabildiğin gibi iş yerinde de en başarılı sen olmalısın. Bütün bunları aynı anda yapamıyor ve etrafa gülücük pozitif enerji saçamıyorsan buyurun cenaze namazına, sen kimsin?
Mükemmel sofralar kurabilmeli makarna ile geçiştirdiğin gün kendini yetersiz eksik hissetmelisin, instagrama konmuş "sunum" etiketli bir sofran yoksa elalemin içinde ben de kadınım diye gezmemelisin.
Batı’nın önümüze koyduğu "alın bunları okuyun edebiyat öğrenin hayvanlar" diye gözümüze gözümüze soktuğu dünya masalları ile başladı aslında bu süreç.
Rapunzel'den, Külkedisine, Pamuk Prenses'ten, Uyuyan Güzel'e hayattaki tek gayesi zengin yakışıklı prens tavlamak olan kadın figürü modern zaman kadınları üzerinde pek tutmadı gibi. İyi kadınların hepsi çok güzeldir eğer bir kadın çirkinse kesin kötü kalplidir" algısı masalar yolu ile çocuk yaştan itibaren empoze edilince, kadınlar iç çirkinliklerini badana yaparak kapatacaklarını zannettiler belkide...
Yaşlanmış ve buruşmuş kadınların mutlaka kötülük yaptığı masallar "tonton nine" algılarımıza yapılmış en büyük tecavüzdü. Oysa yaşlı erkekler hakkında böyle bir algı operasyonu hiç yürütülmedi.
Neden kadınlar üzerinden gidiyor bu algı operasyonu?
Bugün dünyada sadece Loreal'in yıllık cirosu 100 milyar dolar. Bunun 12 milyar dolarını Türkiye'de kazanıyorlar.
Yani...
Reklamlar, filmler, kitaplar hep birlikte öyle algı yönetimi yapıyor ki "bir kadın hem güzel, hem fit, hem hamarat, hem titiz, hem şefkatli, hem çalışkan, hem iyi meslek sahibi olmalı" hedefi konuluyor.
Reklamları açıyorsun kusursuz kadınlar kusursuz tasarımları tanıtıyor. Dondurma ısırırken "haz peşinde" olan kadının çıkardığı o sese ancak salatalık ısırırken ulaşabilen yurdum kadını ayarları ile oynanınca bi delleniyor tabi.
Önümüze konan idealler olmamız istenen şeyler hokka burun, fındık gibi ağız, ceylan gibi gözler, alımlı bakışlar, dolgun saçlar olunca, estetik merkezlerinin önünde uzun kuyruklar oluşturduk haliyle. Ama kimse tornadan çıkmış gibi birbirine benzeyen alık bakışlı kadınlar olabileceğimizi ön göremedi sanırım.
Seksenlerde etli butlu olacaksın, ikibinlerde 90-60-90 ve şimdiler de 0 beden değilsen şansın hiç yok. Önünüze konan, ulaşmanız istenen, ulaşamazsan aşağılandığın dalga geçildiğin çok tuhaf zamanlardan geçiyoruz.
Dolgun göğüslerin ve dolgun kalçaların olacak ama bi zahmet ince belinde olmalı. O yüzden kaburga aldırma operasyonunun altına mutlaka yatman gerekli. Bacakların uzun olması yetmez varis ya da selülit varsa geçmiş olsun, yetersizsin!
Bütün bunlara sahipken üç dört çocuk doğurabilmelisin. Ama lütfen hamileyken çatlayan karın bacak istemiyoruz. Hiç bir yerin sarkmamalı. Senin için "vay arkadaş hiç üç çocuk doğurmuş kadın gibi değil" dedirtemiyorsan, o iş yine olmamış demektir.
Eğitimli olmalısın ama aynı zaman da çocuk bakabildiğin, cam silebildiğin, yemek yapabildiğin gibi iş yerinde de en başarılı sen olmalısın. Bütün bunları aynı anda yapamıyor ve etrafa gülücük pozitif enerji saçamıyorsan buyurun cenaze namazına, sen kimsin?
Mükemmel sofralar kurabilmeli makarna ile geçiştirdiğin gün kendini yetersiz eksik hissetmelisin, instagrama konmuş "sunum" etiketli bir sofran yoksa elalemin içinde ben de kadınım diye gezmemelisin.
Batı’nın önümüze koyduğu "alın bunları okuyun edebiyat öğrenin hayvanlar" diye gözümüze gözümüze soktuğu dünya masalları ile başladı aslında bu süreç.
Rapunzel'den, Külkedisine, Pamuk Prenses'ten, Uyuyan Güzel'e hayattaki tek gayesi zengin yakışıklı prens tavlamak olan kadın figürü modern zaman kadınları üzerinde pek tutmadı gibi. İyi kadınların hepsi çok güzeldir eğer bir kadın çirkinse kesin kötü kalplidir" algısı masalar yolu ile çocuk yaştan itibaren empoze edilince, kadınlar iç çirkinliklerini badana yaparak kapatacaklarını zannettiler belkide...
Yaşlanmış ve buruşmuş kadınların mutlaka kötülük yaptığı masallar "tonton nine" algılarımıza yapılmış en büyük tecavüzdü. Oysa yaşlı erkekler hakkında böyle bir algı operasyonu hiç yürütülmedi.
Neden kadınlar üzerinden gidiyor bu algı operasyonu?
Bugün dünyada sadece Loreal'in yıllık cirosu 100 milyar dolar. Bunun 12 milyar dolarını Türkiye'de kazanıyorlar.
Yani...