Küresel çanak yalayıcılığı
İlmi hizmet ettiği kitleden menkul bir ekonomi profosörü diyor ki: "Maliye ve para politikası uyuşmazlığı, enflasyonun dizginlenmesini zorlaştırıyor."
25 buçuklara vuran enflasyon rakamı, artık mazi oldu... Geçtiğimiz ayın fiyat ortalamalarının hemen hepsinde yüzde on civarında indirimler yapıldı, yapılıyor. 4 binin üzerinde üründe usulsüz ürünle ilgili savunma istendi, isteniyor, istenecek; cezalar kesilip hasar gün be gün elden geldiğince telafi ediliyor... Hal bu iken, trilyon dolarlık fonların açtığı savaşa karşı direnmeye çalışıyorken ve tahminler yüzde 26 hatta 30'larda iken, tefeciler aylık faizleri yüzde 40'lara çıkarmışken... Yüzde 25 'lik enflasyon milletçe topyekun mücadele edilecek bir düşman iken... Ekranlar çıkıp "hükümet istifa" diyen sadece sahibi için havlayan bir uyuz zavallıdır.
Önümüzdeki ay iddia ediyorum ki bu şartlardaki gidişle enflasyon yüzde 22 civarında olur.
Temel yapı ve teknik grafik analizlerinin sonucu bu iken hiper enflasyon çığırtkanlığı yapmak düpedüz ihanettir. Hele ki bunu prof unvanlı bir şarlatan yapıyorsa, ihanetin dik âlâsıdır.
Ekonomide güven unsuru, terazinin bir tarafına, kalan bütün etkenler bir tarafa... Güven duygusu ağır basarsa, enflasyon diye birşey kalmaz.
Gazali İslami para tanımını yaparken, sadece mübadele aracı olarak tanımlamamış; "para ekonominin uzlaşma aracıdır" demiştir...
Uzlaşılan parasal değeri piyasa oluşturur. Piyasada güven yıkılırsa ve hele ki, bu koca koca bebek zekalı proflar tarafından yapılırsa, kimin çanağından beslendiklerini de ilan etmek lazımdır.
Bilmek lazımdır ki, bunlar Allah inancına sahip değiller... Bilmek lazımdır ki, bunlar, küresel sermayenin çanak yalayıcısıdırlar. Bilmek lazımdır ki, bunların biri gider, biri gelir.
O halde ne yapmalı? En azından, piyasada karar verme merciindekiler, paraya tapan ruhsuzlardan arındırılsın yeter. Yoksa bu piyasayı biliyorum; bu piyasada herkes birgün kendisine gelecek olan küresel çanak yalayıcılığına soyunma sırasını bekler... Bu çanakta iki anahtar hayali bu ruhsuzlara yeter de artar bile.
Durum budur ve zarları kırmadan çözüm yoktur.
***
Sabah çok erken çıktım evden... İstanbul'u doğudan batıya, iki defa gittim geldim.
Neyse... Gece 23:30...
Acele eve gitmem lazım. Çocuk bir saat önce telefon etti. Anahtarını evde unutmuş, kapı önünde merdivende oturuyor.
Aydos 5 nolu kapının oralardayım. Bir köpek çığlığı duydum. Aynı anda ilerideki virajdan dönen iki farklı araç... Sonra iki köpek, benden tarafa geliyor.
Köpeğin biri sonradan dikkatimi çekti. Üç ayak üzerinde, tökezleyerek yürüyor. Yaklaşınca çağırdım.
Sesimi duyunca ikisi de kaçtılar. Tekrar seslendim, çağırdım. Tel örgünün kenarında çömeldim bekledim. Bir şey verecekmiş gibi çağırmaya devam edince sağlam olanı biraz yaklaştı; arkasından da ayağını öne doğru uzatmış olan bakıyordu.
Köpeğin ayağı ezilmiş ve resmen inliyordu.
En son güvenlerini kazandım. Yaralı olanını tuttum. Yoldan geçen araç olsa durduracağım. Bu saatte buralar çok tenha olur.
Çocuk merdivende bekliyor...
Rehberde bir taksi durağı vardı. Aradım... Adres tarif ederken hızlıca iki araç geçti. El ile işaret ederken daha da hızlandı, bir de sert bir korna çaldı. Peş peşe gittiler.
Sonra birden, yaralı köpek yelelerini yumuşakça tuttuğum elimden sıyrıldı. Teldeki aralıktan ormana daldılar. Yaralı olan sızlayarak bir ayağı havada ilerliyordu.
Peşlerinden gitmedim. Taksi durağına adresi tam tarif edememiştim. Çocuk tekrar arıyordu.
Eve geldim ama aklım, şimdi Aydos'un derinliklerinde sızısını ormanla paylaşan o köpekte.