Sınavlara hazırlanırken hocamız: "Önce problemi doğru oku, zamanın çoğunu problemi anlamaya kullan. Zaten problemi doğru anlarsan cevabı yazmak çok kısadır, zaman almaz." derdi.
Katilin manifestosunu okuyorum dünden beri. Normal sıradan vatandaşın yazabileceği şeyler değil, o kesin. O ruh halini merak ediyorum ister istemez.
Manifestonun bir yerinde, "göçmenlerin ölmekte ve çökmekte olan bir kültüre asimile olacaklarını beklemeye ancak gülünür. Kim, iradesiyle, kendisinin güçlü, dominant ve yükselen kültürünü bırakıp da yaşlı, gerileyen ve dejenere bir kültüre katılır? Hangi kültür bir insanı daha fazla kendisine çeker: güzellik, estetik, sanat ve zenginlikle mâlûl bir gelenek mi; yoksa nihilizm, düzensizlik, çocuksuzluk ile dolu çürüyen bir kültür mü?
Her yıl gittikçe artan sayıda göçmen kendi sağlıklı kültürüne daha sıkı sarılıyor, hatta ve hatta bizim insanlarımız dahi onlara katılıyor, çünkü gittikçe daha fazla bozulan kültürlerinden başka medeniyetlerde bir mana ve amaç arıyorlar."
Yani, "Göçmenler neden kendi zengin kültürleri varken bizi tercih etsinler yetmiyor gelip bizleri kendilerine benzetiyorlar." diyor.
Yani, "Onlar gelmeye devam ettikçe, bizler zaten olmayan kültürlerimizi kaybedeceğiz." diyor.
Yani, Kendi kültürünü çürüyen ve nihilizm ile dolu kültür olarak tasvir ediyor.
Aslında çok doğru şeyler söylüyor. Bulduğu çare dışında doğru tespitler bunlar.
Göçmenler ile baş edemiyoruz ve asla edemeyiz o zaman onları öldürelim kafası yaşadığı. Haçlılar gibi yani...
Nihilizm kısmına çok takıldım. Manifestosunda dönüp dönüp bundan bahsediyor.
Nihilizm = Hiççilik.
Yani, nihilist insanlara göre dünyada değerli olabilecek hiç bir olgu yoktur. Ne ev ne aile ne din ne aşk ne suç ne sevap ne bebek.
Aklınıza ne geliyorsa kendini nihilist diye tanımlayan insanlar için anlam ifade etmez. Çünkü onlara göre madem sonunda ölüm var neden kaybedeceği şeyler değerli olsun ki?
Katil, Batı'ya çok kızgın bu yüzden. "Bizim için değerli olan ne varsa nihilizme kurban ettiniz. Bir boşlukta savruluyoruz. Ama göçmenler yani müslümanlar öyle değil, onlar her şeye rağmen mutlu." diyor.
Haksız mı? Çok haklı...
Batı'ya göre insan karbon döngüsündeki bir unsurdan, ekonomik anlamda "homo economicus" dan (rasyonel tüketici) başkası değil. Bizim hilafet makamına koyduğumuz insan Batı için sapienslerin en salak kolundan başka şey ifade etmiyor.
Avrupalı, bugün elinden her türlü ruh hastalığı beklenebilecek, nihilist bir manyak derekesine düşmüş. Bu adamın camide yerde yatan bir kız çocuğunun kafasına defalarca ateş etmesinin arkasındaki motivasyon, işte bu "hiçlik" hissinin doğurduğu bir manasızlık krizinden ibaret.
"Madem hiç bir şeyin anlamı yok, insanın anlamı yok o zaman bunların ölüp ölmemesi de sorun değil." diye sapkın bir düşünme biçimi.
İstatistiklere bakarsanız görürsünüz: Avrupa artık ölü bir kıt'a. Doğum oranları, evlilikler, boşanmalar, uyuşturucu kullanma yaşı, intihar oranları, ailelerin parçalanışı, kürtaj sayıları... Buna katlanmak ne kadar mümkün? bu nihilizm insanı ve o koca medeniyeti paramparça ediyor.
"İnsan kendi evreninde delirir" diyor İsmail Kılıçarslan bugün konuyu değerlendirirken. Yani insan delirecekse bile kendi çevresi kendi gündemi delirtir onu demek istiyor.
Ne kadar güzel bir tespit.
Para sorunları yüzünden deliren biri kendini Napolyon zanneder, bebeği ölünce deliren anne hep kucağında bebek var gibi davranır, nihilizmin delirttiği adam kendini 21. Yy şovalyesi zanneder.
Hep sonuçları konuşuyoruz. Şu silahları kullanmış şu kadar kişiyi öldürmüş ölenler arasında şunlar varmış o zaman biz de karşılık olarak şunu yapmalıymışız...
Kendi gençlerimizin de aynı batağa sürüklendiğini, gençlerin anlam arayışlarına doğru cevaplar veremediğimizi bir kenara bırakıyoruz hep. Psikolojik olarak tatmin olmayan nesillerin; uyuşturucu alkol ve seks ile gün doldurmaya çalıştıklarını es geçiyoruz.
"Bundan sonra ne yapalım?" Sorusunu sorup cevap olarak aklımıza ilk gol atmak geliyorsa, inanın abdest almaya yanlış uzuvdan başlıyoruz.
Önce problemi tekrar tekrar okuyup sorunun ne olduğunu anlamamız lazım. Hep yanlış şıkkı tercih etmeye devam ederiz yoksa...
Katilin manifestosunu okuyorum dünden beri. Normal sıradan vatandaşın yazabileceği şeyler değil, o kesin. O ruh halini merak ediyorum ister istemez.
Manifestonun bir yerinde, "göçmenlerin ölmekte ve çökmekte olan bir kültüre asimile olacaklarını beklemeye ancak gülünür. Kim, iradesiyle, kendisinin güçlü, dominant ve yükselen kültürünü bırakıp da yaşlı, gerileyen ve dejenere bir kültüre katılır? Hangi kültür bir insanı daha fazla kendisine çeker: güzellik, estetik, sanat ve zenginlikle mâlûl bir gelenek mi; yoksa nihilizm, düzensizlik, çocuksuzluk ile dolu çürüyen bir kültür mü?
Her yıl gittikçe artan sayıda göçmen kendi sağlıklı kültürüne daha sıkı sarılıyor, hatta ve hatta bizim insanlarımız dahi onlara katılıyor, çünkü gittikçe daha fazla bozulan kültürlerinden başka medeniyetlerde bir mana ve amaç arıyorlar."
Yani, "Göçmenler neden kendi zengin kültürleri varken bizi tercih etsinler yetmiyor gelip bizleri kendilerine benzetiyorlar." diyor.
Yani, "Onlar gelmeye devam ettikçe, bizler zaten olmayan kültürlerimizi kaybedeceğiz." diyor.
Yani, Kendi kültürünü çürüyen ve nihilizm ile dolu kültür olarak tasvir ediyor.
Aslında çok doğru şeyler söylüyor. Bulduğu çare dışında doğru tespitler bunlar.
Göçmenler ile baş edemiyoruz ve asla edemeyiz o zaman onları öldürelim kafası yaşadığı. Haçlılar gibi yani...
Nihilizm kısmına çok takıldım. Manifestosunda dönüp dönüp bundan bahsediyor.
Nihilizm = Hiççilik.
Yani, nihilist insanlara göre dünyada değerli olabilecek hiç bir olgu yoktur. Ne ev ne aile ne din ne aşk ne suç ne sevap ne bebek.
Aklınıza ne geliyorsa kendini nihilist diye tanımlayan insanlar için anlam ifade etmez. Çünkü onlara göre madem sonunda ölüm var neden kaybedeceği şeyler değerli olsun ki?
Katil, Batı'ya çok kızgın bu yüzden. "Bizim için değerli olan ne varsa nihilizme kurban ettiniz. Bir boşlukta savruluyoruz. Ama göçmenler yani müslümanlar öyle değil, onlar her şeye rağmen mutlu." diyor.
Haksız mı? Çok haklı...
Batı'ya göre insan karbon döngüsündeki bir unsurdan, ekonomik anlamda "homo economicus" dan (rasyonel tüketici) başkası değil. Bizim hilafet makamına koyduğumuz insan Batı için sapienslerin en salak kolundan başka şey ifade etmiyor.
Avrupalı, bugün elinden her türlü ruh hastalığı beklenebilecek, nihilist bir manyak derekesine düşmüş. Bu adamın camide yerde yatan bir kız çocuğunun kafasına defalarca ateş etmesinin arkasındaki motivasyon, işte bu "hiçlik" hissinin doğurduğu bir manasızlık krizinden ibaret.
"Madem hiç bir şeyin anlamı yok, insanın anlamı yok o zaman bunların ölüp ölmemesi de sorun değil." diye sapkın bir düşünme biçimi.
İstatistiklere bakarsanız görürsünüz: Avrupa artık ölü bir kıt'a. Doğum oranları, evlilikler, boşanmalar, uyuşturucu kullanma yaşı, intihar oranları, ailelerin parçalanışı, kürtaj sayıları... Buna katlanmak ne kadar mümkün? bu nihilizm insanı ve o koca medeniyeti paramparça ediyor.
"İnsan kendi evreninde delirir" diyor İsmail Kılıçarslan bugün konuyu değerlendirirken. Yani insan delirecekse bile kendi çevresi kendi gündemi delirtir onu demek istiyor.
Ne kadar güzel bir tespit.
Para sorunları yüzünden deliren biri kendini Napolyon zanneder, bebeği ölünce deliren anne hep kucağında bebek var gibi davranır, nihilizmin delirttiği adam kendini 21. Yy şovalyesi zanneder.
Hep sonuçları konuşuyoruz. Şu silahları kullanmış şu kadar kişiyi öldürmüş ölenler arasında şunlar varmış o zaman biz de karşılık olarak şunu yapmalıymışız...
Kendi gençlerimizin de aynı batağa sürüklendiğini, gençlerin anlam arayışlarına doğru cevaplar veremediğimizi bir kenara bırakıyoruz hep. Psikolojik olarak tatmin olmayan nesillerin; uyuşturucu alkol ve seks ile gün doldurmaya çalıştıklarını es geçiyoruz.
"Bundan sonra ne yapalım?" Sorusunu sorup cevap olarak aklımıza ilk gol atmak geliyorsa, inanın abdest almaya yanlış uzuvdan başlıyoruz.
Önce problemi tekrar tekrar okuyup sorunun ne olduğunu anlamamız lazım. Hep yanlış şıkkı tercih etmeye devam ederiz yoksa...