Üç yaşında çocuklara anasınıflarında kodlama öğretiliyor artık. Yanında İngilizce, bolca satranç, bolca el becerisi. Üzerine serptikleri ideolojik kusmukları saymıyorum bile.
Bir yaşında kreşe verilen bu çocukların yirmi yaşına kadar at yarışına hazırlanır gibi sınavdan sınava koşmaları, buna rağmen üniversiteden çıkan çocukların hâlâ mesleklerinin ehli bir türlü olamamaları var ona da hiç girmiyorum.
Bir inşaat kalfası bugün bir inşaat mühendisinden daha fazla liyakât sahibi, hatta bana sorarsanız falcılar psikologlardan daha fazla insan psikolojisinden anlıyor.
Bir yaşında kreşe verilen bu çocukların yirmi yaşına kadar at yarışına hazırlanır gibi sınavdan sınava koşmaları, buna rağmen üniversiteden çıkan çocukların hâlâ mesleklerinin ehli bir türlü olamamaları var ona da hiç girmiyorum.
Bir inşaat kalfası bugün bir inşaat mühendisinden daha fazla liyakât sahibi, hatta bana sorarsanız falcılar psikologlardan daha fazla insan psikolojisinden anlıyor.
"Bunun sebebi ne" diye sorgulamak lazım artık...
Değişen eğitim sistemi, milli eğitim bakanları mı?
Onların ellerinde sihirli bir değnek var ve çocuklarımıza değdikleri zaman dinazorlaşmış belleklerimizi yeni müfredat ile düzeltecek mi sanıyoruz?
Vicdanı olmayanı doktor yaptık yüzümüze bakmadılar, yıllarca insan yerine koymadılar.
Şefkat nedir haberi olmayanları kpss puanına göre öğretmen yaptık sırtımızda odun kırdılar, yeni nesil kırmasa bile onlar da aldığı maaşın yaptığı tatilin hesabını yapmaya başladılar.
Diğergam olmayana cübbe giydirdik verdikleri kararlar hep "toplum vicdanını yaraladı" öyle dedi haberler. Rüşvet döndü mahkeme koridorlarında, parası olana adalet geldi.
Ahlaksız mühendislerimiz oldu kaçak yapılara onay verdiler. Evlerimiz tepelerimize yıkıldı. Depremler de kimse sesimizi duymadı. "sesimi duyan var mı" diye sordukların da sese ses olacak kimse zaten kalmamıştı.
Vatan sevgisi vermediğimiz notları yüksek öğrenciler, f16 kullanmayı öğrendi ama bir halka kurşun neden sıkılmaz öğrenemedi.
Bunun suçlusunu ararken çok suçlu bulabiliriz. Biri çıkar oradan siyasileri suçlar, öbürü meslek odalarını, diğeri eğitim sistemini, diğeri dış güçleri!
Peki bir hamur gibi kucağımıza bırakılan ve istediğimiz şekli verebilme imkanı sunulan çocukların anne babalarının hiç mi suçu yok?
Kendi hayat başarısızlıklarını çocukları üzerinden çıkarmaya çalışan, çocuğu doktor olunca sevinen ama oto tamirci olunca yerin dibine giren hayatta ki tek başarıyı iyi insan olmak olarak değil de iyi araba almak olarak gören insanların hiç mi suçu yok?
Aç kalmayı namussuz olmaktan daha aşağı gördük. Rüşvet almayana enayi, adam kayırmayana nankör gözü ile biz bakmadık mı?
Dün yerleştime sonuçları açıklandı. Allah tüm gençlerin yardımcısı olsun. Ancak vizeler ve finaller arasında koşarken "iyi insan" olma trenini kaçırmasınlar lütfen...
***
Değişen eğitim sistemi, milli eğitim bakanları mı?
Onların ellerinde sihirli bir değnek var ve çocuklarımıza değdikleri zaman dinazorlaşmış belleklerimizi yeni müfredat ile düzeltecek mi sanıyoruz?
Vicdanı olmayanı doktor yaptık yüzümüze bakmadılar, yıllarca insan yerine koymadılar.
Şefkat nedir haberi olmayanları kpss puanına göre öğretmen yaptık sırtımızda odun kırdılar, yeni nesil kırmasa bile onlar da aldığı maaşın yaptığı tatilin hesabını yapmaya başladılar.
Diğergam olmayana cübbe giydirdik verdikleri kararlar hep "toplum vicdanını yaraladı" öyle dedi haberler. Rüşvet döndü mahkeme koridorlarında, parası olana adalet geldi.
Ahlaksız mühendislerimiz oldu kaçak yapılara onay verdiler. Evlerimiz tepelerimize yıkıldı. Depremler de kimse sesimizi duymadı. "sesimi duyan var mı" diye sordukların da sese ses olacak kimse zaten kalmamıştı.
Vatan sevgisi vermediğimiz notları yüksek öğrenciler, f16 kullanmayı öğrendi ama bir halka kurşun neden sıkılmaz öğrenemedi.
Bunun suçlusunu ararken çok suçlu bulabiliriz. Biri çıkar oradan siyasileri suçlar, öbürü meslek odalarını, diğeri eğitim sistemini, diğeri dış güçleri!
Peki bir hamur gibi kucağımıza bırakılan ve istediğimiz şekli verebilme imkanı sunulan çocukların anne babalarının hiç mi suçu yok?
Kendi hayat başarısızlıklarını çocukları üzerinden çıkarmaya çalışan, çocuğu doktor olunca sevinen ama oto tamirci olunca yerin dibine giren hayatta ki tek başarıyı iyi insan olmak olarak değil de iyi araba almak olarak gören insanların hiç mi suçu yok?
Aç kalmayı namussuz olmaktan daha aşağı gördük. Rüşvet almayana enayi, adam kayırmayana nankör gözü ile biz bakmadık mı?
Dün yerleştime sonuçları açıklandı. Allah tüm gençlerin yardımcısı olsun. Ancak vizeler ve finaller arasında koşarken "iyi insan" olma trenini kaçırmasınlar lütfen...
***
Otobüste bir kadın telefon ile konuşuyordu. Ama dedi "sen böyle söylediğin zaman benim içimde bir çatırdama sesi geliyor ve hiç bir şey eskisi gibi olmuyor."
Kiminle ne konuşuyordu bilmiyorum ancak cümle çok etkileyici geldi bana. Bir insan kırıldığını ancak bu kadar güzel anlatabilirdi.
Kırılmanın sözlük manasına baktığınız zaman "birşeyin eski haline gelememe hali" diye tanımlıyor. Ne yapacağınızı şaşırdığınız, üzülmekten daha beter durum.
Muhatabınızdan nefret edemiyor ama affetme eşiğinin biraz ilerisine de gidemiyorsunuz.
Arafta kalmak, yönünü kaybetmek gibi birazda...
Hani değerli bir vazo sehpadan düşer, büyük parçaları toplar küçük parçaları da süpürürsünüz, ama gün gelir bir kenara sıkışmış kalmış minik bir parça ayağınıza batar, size unutmaya çalıştığınız o vazoyu hatırlatır.
Unutamazsınız...
"Unuttum ya sorun değil" diye yola devam edersin ama bir şey mutlaka sana paramparça olduğun o anı hatırlatır.
Kiminle ne konuşuyordu bilmiyorum ancak cümle çok etkileyici geldi bana. Bir insan kırıldığını ancak bu kadar güzel anlatabilirdi.
Kırılmanın sözlük manasına baktığınız zaman "birşeyin eski haline gelememe hali" diye tanımlıyor. Ne yapacağınızı şaşırdığınız, üzülmekten daha beter durum.
Muhatabınızdan nefret edemiyor ama affetme eşiğinin biraz ilerisine de gidemiyorsunuz.
Arafta kalmak, yönünü kaybetmek gibi birazda...
Hani değerli bir vazo sehpadan düşer, büyük parçaları toplar küçük parçaları da süpürürsünüz, ama gün gelir bir kenara sıkışmış kalmış minik bir parça ayağınıza batar, size unutmaya çalıştığınız o vazoyu hatırlatır.
Unutamazsınız...
"Unuttum ya sorun değil" diye yola devam edersin ama bir şey mutlaka sana paramparça olduğun o anı hatırlatır.
Berbat bir his. Kendini değersiz hissettirir öyle ki o andan itibaren kendinizi tüm dünyadan dışlanmış, yalnız ve haksızlığa uğramış hissedersiniz. Konuşmak istemez, kendinizi anlatmayı kendinize haksızlık olarak görürsünüz.
Dokunulabilir olmaktır asıl sorun.
Kopan bir ipliği bağlandığınız zaman asla eskisi gibi olmayacağını bilirsiniz ya öyle bir şey.
Cemal Süreyya'nın tabiri ile;
"Biz kırıldık daha da kırılırız
Dokunulabilir olmaktır asıl sorun.
Kopan bir ipliği bağlandığınız zaman asla eskisi gibi olmayacağını bilirsiniz ya öyle bir şey.
Cemal Süreyya'nın tabiri ile;
"Biz kırıldık daha da kırılırız
Ama katil de bilmiyor öldürdüğünü
Hırsız da bilmiyor çaldığını
Biz yeni hayatın acemileriyiz"
İnsan kırılınca, dökülünce içinden o bin parça, geriye boşluk bırakıyor. Kırılmanın adı boş kalmak olarak değişiyor.
Keşke görene, duyana, dili, yüreği olana yani tüm insanlara, değerli eşya ambalajlarındaki gibi, kırılabilir (!) yazsalar ve ipek bir mendil gibi yan ceplerine koysalar...
Acemi olmasak tadı olur mu yaşananların bilmiyorum. Bir bebeğin keşfi gibi hayatı, insanları keşfetme amatörlüğünde yaşamasak olanları, edindiğimiz tecrübeler bu kadar değerli kalır mı nezdimizde onu da bilemiyorum.
Behçet Aysan bir Eflatun Ölüm'de ''kırgınım, saçılmış bir nar gibiyim, sessiz akan bir ırmağım geceden...'' diye bahsediyor kırılmaktan.
Nar gibi dağılıyorsun işte...
İnsan kırılınca, dökülünce içinden o bin parça, geriye boşluk bırakıyor. Kırılmanın adı boş kalmak olarak değişiyor.
Keşke görene, duyana, dili, yüreği olana yani tüm insanlara, değerli eşya ambalajlarındaki gibi, kırılabilir (!) yazsalar ve ipek bir mendil gibi yan ceplerine koysalar...
Acemi olmasak tadı olur mu yaşananların bilmiyorum. Bir bebeğin keşfi gibi hayatı, insanları keşfetme amatörlüğünde yaşamasak olanları, edindiğimiz tecrübeler bu kadar değerli kalır mı nezdimizde onu da bilemiyorum.
Behçet Aysan bir Eflatun Ölüm'de ''kırgınım, saçılmış bir nar gibiyim, sessiz akan bir ırmağım geceden...'' diye bahsediyor kırılmaktan.
Nar gibi dağılıyorsun işte...