Dün adı İslami olan kendi İslami mi tartışmalı bir nişana katıldım.
Masaların ortalarında duran kocaman şamdanlardan insanların birbirini göremediği, mutlaka altın rengi varakların olduğu, yalancı gülümsemelerin arkasında kıskançlıkların gizlendiği bir merasim oldu.
Kuran tilaveti ile başladı tabiki, aksi düşünülemez bile. Ama insanlar sıkılmasın diye kısa kesmeleri icap etti. Bir İslami merasim organize ediyorsanız insanların hakkına girmemeyi öğrenmeniz gerekiyor buna Kuran tilavetini kısa keserek çok dikkat ettiler.
Canlı müzik vardı ama ud ve ney işin içine girince birden bire o merasim İslami (!) kimlik kazandı. "Ararım sorarım ararım seni her yerde" diye başlayan barların vazgeçilmez eller havaya şarkısı, ud ve ney ile söylenince ulvi bir hava veriyordu ortama. Tam eller havaya yapmak isterken gözlerimiz doluyor, tam gözlerimiz dolarken eller havaya yapma hissi oluyordu hepimizde, kafamızın çok karıştığı enteresan dakikalardı.
Ortamda bol miktarda tesettürlü (!) kadın vardı doğal olarak. Herkes en payetli en dar elbiselerini takma kirpikler ile süslemiş, bonesiz taktıkları şalları ile göz doldururken mutlaka Allahın rızasını (!) gözetmişlerdi, aksini düşünen fetöcüdür.
Önce çorba içtik, tam sünnete uygun (!) ara sıcak olarak kıymalı börek yedik, ardından yine çok İslami olması açısından pilav ve kavurma yerken gözüm nasıl dönmüşse bi ara nefes alamadım. Sonra kıvamı tam yerinde fıstığı bol irmik helvasını Allah rızası için midemize indirdik. Tam her şeyin sonuna geldik derken yedi katlı karton pasta geldi. Gerçekmiş gibi kestiler biz de gerçekmiş gibi heyecanla alkışladık.
Masada konuşulan tek şey kız tarafının ne kadar zengin olduğuydu. "Annesinin bile arabası var" dediler sonra "tüm kızlarının arabası Audi markaymış" dediler, giydikleri elbiselerden taktıkları eşarpların markalarından bahsettiler en sonunda baktılar ki başedemeyecekleri kadar zenginin malı züğürdün ağzını yoruyor "amaaan Allah insana gönül zenginliği versin" diyip konuyu kapattılar. Tabiki dedikodu değildi hepsi İslamın en önemli tavsiyelerinden biri olan İstişare kurumunu yaşatmak adına yapılan fikir alışverişleriydi (!).
Göbeği mi çok sakalı mı fazla karar veremediğim amcaların her masaya süs olsun diye yerleştirildiğini düşündüğüm ortamın şüphesiz en çok dikkat çekeni amcalar değil, sonu gelmeyen takı kuyruğuydu.
Şaka bir yana, kimseyi aşağıladığımdan değil de bir müslümanın eline geçen para gücünün nasıl bir Müslümanı soytarıya çevirdiğine çok net şahit oldum dün gece.
"İslami nişan yapıyorum, çünkü dindarım ve Allah razı olsun istiyorum" diyerek çıkılan hayat arkadaşlığı yolunda hayvani nefsi doyuran bir anlayış ile başlanan evlilik ne kadar sağlıklı temeller üzerine oturur?
Kulaklaktan kulağa fısıldanan "kınada herkes açılacakmış canlı müzik gelecek eğlence yapılacakmış" söylentisinin de gerçek olduğunu öğrendim. Kadınların olduğu ortam da eğlenmenin açılmasının sakıncası yok, ancak buna özlem duyarak örtünüyor ve eline geçen ilk fırsatta bu özlemini en uç noktalarda tatmin ediyorsa, ortada ciddi bir mutsuzluk vardır.
İçimizden gelmeyen her amelin üstümüzde eğreti durmasını bir kanera bırakıyorum, "ey iman edenler iman edin" ayeti akşam giyilen elbiselerden peçetelere, süslenen masallardan çalan müziğe kadar her şeyin üstünde yazıyordu sanki.
Baktığım ve duyduğum her şeyin sonunda "Ey iman edenler iman edin" ayeti yeniden inzal oldu.
Umarım yüreklerimize de yeniden inzal olur...
Masaların ortalarında duran kocaman şamdanlardan insanların birbirini göremediği, mutlaka altın rengi varakların olduğu, yalancı gülümsemelerin arkasında kıskançlıkların gizlendiği bir merasim oldu.
Kuran tilaveti ile başladı tabiki, aksi düşünülemez bile. Ama insanlar sıkılmasın diye kısa kesmeleri icap etti. Bir İslami merasim organize ediyorsanız insanların hakkına girmemeyi öğrenmeniz gerekiyor buna Kuran tilavetini kısa keserek çok dikkat ettiler.
Canlı müzik vardı ama ud ve ney işin içine girince birden bire o merasim İslami (!) kimlik kazandı. "Ararım sorarım ararım seni her yerde" diye başlayan barların vazgeçilmez eller havaya şarkısı, ud ve ney ile söylenince ulvi bir hava veriyordu ortama. Tam eller havaya yapmak isterken gözlerimiz doluyor, tam gözlerimiz dolarken eller havaya yapma hissi oluyordu hepimizde, kafamızın çok karıştığı enteresan dakikalardı.
Ortamda bol miktarda tesettürlü (!) kadın vardı doğal olarak. Herkes en payetli en dar elbiselerini takma kirpikler ile süslemiş, bonesiz taktıkları şalları ile göz doldururken mutlaka Allahın rızasını (!) gözetmişlerdi, aksini düşünen fetöcüdür.
Önce çorba içtik, tam sünnete uygun (!) ara sıcak olarak kıymalı börek yedik, ardından yine çok İslami olması açısından pilav ve kavurma yerken gözüm nasıl dönmüşse bi ara nefes alamadım. Sonra kıvamı tam yerinde fıstığı bol irmik helvasını Allah rızası için midemize indirdik. Tam her şeyin sonuna geldik derken yedi katlı karton pasta geldi. Gerçekmiş gibi kestiler biz de gerçekmiş gibi heyecanla alkışladık.
Masada konuşulan tek şey kız tarafının ne kadar zengin olduğuydu. "Annesinin bile arabası var" dediler sonra "tüm kızlarının arabası Audi markaymış" dediler, giydikleri elbiselerden taktıkları eşarpların markalarından bahsettiler en sonunda baktılar ki başedemeyecekleri kadar zenginin malı züğürdün ağzını yoruyor "amaaan Allah insana gönül zenginliği versin" diyip konuyu kapattılar. Tabiki dedikodu değildi hepsi İslamın en önemli tavsiyelerinden biri olan İstişare kurumunu yaşatmak adına yapılan fikir alışverişleriydi (!).
Göbeği mi çok sakalı mı fazla karar veremediğim amcaların her masaya süs olsun diye yerleştirildiğini düşündüğüm ortamın şüphesiz en çok dikkat çekeni amcalar değil, sonu gelmeyen takı kuyruğuydu.
Şaka bir yana, kimseyi aşağıladığımdan değil de bir müslümanın eline geçen para gücünün nasıl bir Müslümanı soytarıya çevirdiğine çok net şahit oldum dün gece.
"İslami nişan yapıyorum, çünkü dindarım ve Allah razı olsun istiyorum" diyerek çıkılan hayat arkadaşlığı yolunda hayvani nefsi doyuran bir anlayış ile başlanan evlilik ne kadar sağlıklı temeller üzerine oturur?
Kulaklaktan kulağa fısıldanan "kınada herkes açılacakmış canlı müzik gelecek eğlence yapılacakmış" söylentisinin de gerçek olduğunu öğrendim. Kadınların olduğu ortam da eğlenmenin açılmasının sakıncası yok, ancak buna özlem duyarak örtünüyor ve eline geçen ilk fırsatta bu özlemini en uç noktalarda tatmin ediyorsa, ortada ciddi bir mutsuzluk vardır.
İçimizden gelmeyen her amelin üstümüzde eğreti durmasını bir kanera bırakıyorum, "ey iman edenler iman edin" ayeti akşam giyilen elbiselerden peçetelere, süslenen masallardan çalan müziğe kadar her şeyin üstünde yazıyordu sanki.
Baktığım ve duyduğum her şeyin sonunda "Ey iman edenler iman edin" ayeti yeniden inzal oldu.
Umarım yüreklerimize de yeniden inzal olur...