Arkadaşın biri boşanıyormuş. "Hayırdır?" dedim, "heyecan bitti" diyor.
Daha 2 yıllık evliler. İnsan günde 3 öğün bungee jumping yapsa ondan da sıkılır ama elemanın eski heyecanı kalmamış lafa bak. Bu "heyecan bitti" lafına ayrı ayarım zaten. "Ne olacak mesela evliliğin 10. senesinde bile tuzluğu uzatırken kalbin çarpsın, kocan ağzında gül ile gezip sana çarkıfelek izlerken çaça mı yapsın istiyorsun olayın nedir?" diyemedim tabi.
"Çok eğleniciiz çok acayip olacak" kafası ile evlenirsen, evlenince yaşayacağın en baba heyecan mangalı kimin yakacağını tahmin etmekten öteye geçmez. Önce bunu kabullenerek yola çıkmak lazım. Sonra istersen ilişkiye "bu sümüğü koltuğun kenarına çocuklar mı sürdü yoksa boyu devrilesice herif mi yaptı?" diye tahmin yürüterek değişik heyecanlar katabilirsin evliliğine ki o da bizi ilgilendirmez.
Geçenlerde de bir yerde oturdum başka bir arkadaşı bekliyorum. İki ergenus telefon ile uğraşıyor. Sarışın olup dip boyası gözümü yakan diğerine: "Tahir gibi birini bulsam hiç durmam evlenirim" dedi.
Sonradan öğrendim ki Tahir melül melül bakan her bakışı da beş dakika sürebilen, üstüne de çok afilli sözler edebilen Tahir x90 serisinin son ürünüymüş. Firma geçen sene aynı serinin gold kapaklı 4.57 saniye bakabilenini de üretmiş ama pek tutmamış. Firma bu satıştan memnun. Seneye 5.2 saniye bakıp aynı anda amuda da kalkabilenini üretme planları varmış.
Bayramda seyranda akrabalar bir araya gelince bekar olanlara sıradan sorulur: "Ne zaman evleneceksin var mı biri?" gelenektir bu bilin bu unutulmaya yüz tutmuş örf ve adetleri.
Geleneği yaşama ve yaşatma derneği üyesi aile büyüklerimiz sağ olsunlar canla başla bunun için uğraşırlar. Okulu yeni bitmiş, daha askerliğini yapmamış, işi olmayan sudan çıkmış balıktan hallice amca oğluna o efsane soru da gecikmedi ve geldi bu bayram: "ne zaman evleneceksin var mı biri?"
"vallaaa..." dedi kemçük ağzını yaya yaya devam etti: "Bulursam çekik gözlü, fidan gibi, uzun boylu, okumuş, hafif sarışın birini hemen basarım nikahı."
Aşı karnesi şartın da var mı tuvalet eğitimi olsun mu demedim tabi nasıl diyeceksin. Pet hayvanı alıyor sanki kozalak. Şartlara bak.
Şu üç örnek üç yüz örneğe de çıkar istesen.
Ama örnekleri çoğaltmak evliliklerin çok saçma sapan temeller üzerine inşa edildiği sonucunu değiştirmez. Temelleri sağlam atmayınca da enkazın altında kalan yine kendimiz oluyoruz.
Evliliği bir mutlu son olarak görme eğiliminden dolayı, olunan her mutsuz an omuzlarda yük olup birikiyor. Oysa asıl film evlendikten sonra başlıyor ve eşlerin asıl birbirlerini kazanma süreçleri birbirlerine not verme sürecine dönüşüyor.
Birbirini anlamaya çalışmak yerine birbirlerini skor atmak peşinde koşuyorlar. Sanki bir yarış var da bitiş çizgisini ilk geçene madalya takacaklar.
Bu yarış içinde önce üsluplar çirkinleşiyor.
"Çok iyi bir annesin, çok fedakar bir eşsin, bizim için nasıl çırpındığını görüyorum seni çok takdir ediyorum ama keşke şu mevzuyu da şöyle yapsan, ben daha mutlu olacağım" demek yerine "ulan akşama kadar dışarıda kaç mesele ile uğraştım bir de sizinle mi uğaşacam bee!" dersen, o kadın da düğünde takılan çeyreklerin nereye gittiğine kadar götürür mevzuyu. Çünkü sen her meseleyi böyle çözmeye çalışmış ve her meselenin üstü böyle kapatmaya çalışmışsındır. Sen çözdüm zannedersin ama o birikme on yıl sonra bile çıkar karşına.
Beş dakikada çözelecek mevzular niyet okumaya çalışmalar, "ben senin karın ağrını biliyorum" gibi kendini ispatlama girişimleri, trip atmalar, küsüp neden küstüğünü söylemeden sorunu karşıdakinin anlamasını beklemeler, ima edip tahrik etmeler, laf sokmalar, "açık konuş" diye tuzak kurup açık konuşunca sinirlenmeler, konuşmamak için kaçıp uyumalar, başka şeyler ile meşgul olmalar yüzünden ufacık meseleler bile mahkemede çözülmeye çalışılıyor.
Sonra dönüp evlenmeden önce böyle değildi diye dert yanmalar başlıyor.
Daha 2 yıllık evliler. İnsan günde 3 öğün bungee jumping yapsa ondan da sıkılır ama elemanın eski heyecanı kalmamış lafa bak. Bu "heyecan bitti" lafına ayrı ayarım zaten. "Ne olacak mesela evliliğin 10. senesinde bile tuzluğu uzatırken kalbin çarpsın, kocan ağzında gül ile gezip sana çarkıfelek izlerken çaça mı yapsın istiyorsun olayın nedir?" diyemedim tabi.
"Çok eğleniciiz çok acayip olacak" kafası ile evlenirsen, evlenince yaşayacağın en baba heyecan mangalı kimin yakacağını tahmin etmekten öteye geçmez. Önce bunu kabullenerek yola çıkmak lazım. Sonra istersen ilişkiye "bu sümüğü koltuğun kenarına çocuklar mı sürdü yoksa boyu devrilesice herif mi yaptı?" diye tahmin yürüterek değişik heyecanlar katabilirsin evliliğine ki o da bizi ilgilendirmez.
Geçenlerde de bir yerde oturdum başka bir arkadaşı bekliyorum. İki ergenus telefon ile uğraşıyor. Sarışın olup dip boyası gözümü yakan diğerine: "Tahir gibi birini bulsam hiç durmam evlenirim" dedi.
Sonradan öğrendim ki Tahir melül melül bakan her bakışı da beş dakika sürebilen, üstüne de çok afilli sözler edebilen Tahir x90 serisinin son ürünüymüş. Firma geçen sene aynı serinin gold kapaklı 4.57 saniye bakabilenini de üretmiş ama pek tutmamış. Firma bu satıştan memnun. Seneye 5.2 saniye bakıp aynı anda amuda da kalkabilenini üretme planları varmış.
Bayramda seyranda akrabalar bir araya gelince bekar olanlara sıradan sorulur: "Ne zaman evleneceksin var mı biri?" gelenektir bu bilin bu unutulmaya yüz tutmuş örf ve adetleri.
Geleneği yaşama ve yaşatma derneği üyesi aile büyüklerimiz sağ olsunlar canla başla bunun için uğraşırlar. Okulu yeni bitmiş, daha askerliğini yapmamış, işi olmayan sudan çıkmış balıktan hallice amca oğluna o efsane soru da gecikmedi ve geldi bu bayram: "ne zaman evleneceksin var mı biri?"
"vallaaa..." dedi kemçük ağzını yaya yaya devam etti: "Bulursam çekik gözlü, fidan gibi, uzun boylu, okumuş, hafif sarışın birini hemen basarım nikahı."
Aşı karnesi şartın da var mı tuvalet eğitimi olsun mu demedim tabi nasıl diyeceksin. Pet hayvanı alıyor sanki kozalak. Şartlara bak.
Şu üç örnek üç yüz örneğe de çıkar istesen.
Ama örnekleri çoğaltmak evliliklerin çok saçma sapan temeller üzerine inşa edildiği sonucunu değiştirmez. Temelleri sağlam atmayınca da enkazın altında kalan yine kendimiz oluyoruz.
Evliliği bir mutlu son olarak görme eğiliminden dolayı, olunan her mutsuz an omuzlarda yük olup birikiyor. Oysa asıl film evlendikten sonra başlıyor ve eşlerin asıl birbirlerini kazanma süreçleri birbirlerine not verme sürecine dönüşüyor.
Birbirini anlamaya çalışmak yerine birbirlerini skor atmak peşinde koşuyorlar. Sanki bir yarış var da bitiş çizgisini ilk geçene madalya takacaklar.
Bu yarış içinde önce üsluplar çirkinleşiyor.
"Çok iyi bir annesin, çok fedakar bir eşsin, bizim için nasıl çırpındığını görüyorum seni çok takdir ediyorum ama keşke şu mevzuyu da şöyle yapsan, ben daha mutlu olacağım" demek yerine "ulan akşama kadar dışarıda kaç mesele ile uğraştım bir de sizinle mi uğaşacam bee!" dersen, o kadın da düğünde takılan çeyreklerin nereye gittiğine kadar götürür mevzuyu. Çünkü sen her meseleyi böyle çözmeye çalışmış ve her meselenin üstü böyle kapatmaya çalışmışsındır. Sen çözdüm zannedersin ama o birikme on yıl sonra bile çıkar karşına.
Beş dakikada çözelecek mevzular niyet okumaya çalışmalar, "ben senin karın ağrını biliyorum" gibi kendini ispatlama girişimleri, trip atmalar, küsüp neden küstüğünü söylemeden sorunu karşıdakinin anlamasını beklemeler, ima edip tahrik etmeler, laf sokmalar, "açık konuş" diye tuzak kurup açık konuşunca sinirlenmeler, konuşmamak için kaçıp uyumalar, başka şeyler ile meşgul olmalar yüzünden ufacık meseleler bile mahkemede çözülmeye çalışılıyor.
Sonra dönüp evlenmeden önce böyle değildi diye dert yanmalar başlıyor.
Peki o değildi de sen evlenmeden önce böylemiydin?
En son orada burada hava atmalar başlıyor işlediği cinayetler üzerinden. "Onu kapının önüne koydum, buna yol verdim, beriki imansızmış..."
Bencillik ile bireyselliği karıştırmamak lazım.
En son orada burada hava atmalar başlıyor işlediği cinayetler üzerinden. "Onu kapının önüne koydum, buna yol verdim, beriki imansızmış..."
Bencillik ile bireyselliği karıştırmamak lazım.